Kitlesel katliamlar ve soykırımlar aralıksız sürerken sulak alanlar hızla kaybedilmekte ‘Dünya Sulak Alanlar Günü’ olarak 28 yıl önce belirlenen 2 Şubat’ta bir kez daha ‘kutlama’ yapan yetkililer bu alanları turizm bölgesi haline getiriyor
Yusuf Gürsucu
Dünyada hızla yok oluşa sürüklenen ‘Sulak Alanlar Günü’ 2 Şubat’ta kutlanıyor. 1971 yılında İran’da Hazar denizi sahilinde bulunan Ramsar şehrinde dünyada sulak alanları korumak iddiasıyla Ramsar sözleşmesi imzalanmış ve ardından 1997 yılından sonra 2 Şubat tarihi ‘Dünya Sulak Alanlar Günü’ olarak ‘kutlanmaya’ başlamıştı. Tüm dünyada ve Türkiye’de sulak alanların yok olma süreci ise hızla devam ediyor. Türkiye’de her şeyde olduğu gibi sulak alan günü de resmi kurumlarca kutlanırken abartılı ve gerçek olmayan açıklamalar yapılmakta.
Turizm merkezi sulak alan
Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü bu yıl 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü için Düzce’de etkinlikler gerçekleştirdi. DKMP, 2025 yılının temasını “Ortak Geleceğimiz İçin Sulak Alanları Korumak” olarak belirlediğini açıkladı. Düzce de yapılan ‘kutlama’ töreninin açılışında bir konuşma yapan Genel Müdür Kadir Çokçetin, “Sulak alanları halkımızın nefes alabileceği, keyifli bir şekilde zaman geçirebileceği, tabiatın güzelliklerini gözlemleyebileceği birer eko-turizm merkezi haline getiriyoruz. Bu kapsamda 2002 yılından bu yana 55 sulak alanda yaptığımız tesisler ile bu alanları halkımızın faydalanabileceği birer ekoturizm merkezi haline getirdik. 2024 yılında Manyas Kuşcenneti’nde inşaatını bitirdiğimiz tesislerimizin açılışını yaptık. 2025 yılında Efteni Gölümüzde yapılan çalışmalarımızın açılışında hep birlikteyiz” diye belirtti.
Sulak alanlara 55 tesis
Çokçetin yaptığı açıklamada, ekoturizmi desteklemek adına 55 sulak alanda tesisler yapılarak ziyaretçilerin faydalanmasına açıldığını belirtmesi ise dikkat çekici. Dünyadaki canlı türlerinin yaklaşık yüzde 40’ı sulak alanlarda yaşamaktayken, biyoçeşitlilik de sulak alan kayıplarıyla birlikte azalmaya devam ediyor. Son 50 yılda karasal alanların iç kısımlarında bulunan sulak alanlarda yaşayan canlılarının yüzde 81’i, kıyı sulak alanlar ile denizlerde yaşayan canlı türlerinin ise yüzde 36’sı soykırıma uğrarken aynı oranda sulak alan yok edildi.
Ramsar’a 1994’te taraf olundu
Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne 17 Mayıs 1994’te resmen taraf olurken, bugüne kadar Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Manyas Gölü, Göksu Deltası, Akyatan Lagünü, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü, Gediz Deltası, Yumurtalık Lagünü, Meke Gölü, Kızören Obruğu, Kuyucuk Gölü ve Nemrut Gölü (Kalderası) olmak üzere 14 sulak alan sözleşme listesinde yer aldı. Ramsar sözleşmesiyle korunduğu iddia edilen tüm bu alanlarda sular her geçen gün azalmaya başlarken, Meke Gölü ise tamamen kurudu. 1994 yılından bu yana birçok sulak alan kaybedildi veya büyük zarar gördü.
Kuşlar için sulak alanlar
Sulak alanların en iyi bilinen işlevlerinden biri, kuşlara yaşam alanı sağlamasıdır. İnsanlar, kuşlar ve sulak alanlar arasındaki bağ binlerce yıldır bilinmektedir. Tarih öncesi insanlar mağara duvarlarına kuşların ve sulak alanların resimlerini çizdiler ve kayalara kazıdılar. Sulak alanlar önemli kuş yaşam alanlarıdır ve kuşlar bu alanları üremek, yuva yapmak ve yavru yetiştirmek için kullanır. Kuşlar ayrıca sulak alanları içme suyu kaynağı ve beslenme, dinlenme, barınak ve sosyal etkileşimler için kullanırlar. Kuşlar için sulak alanlar onların varlığının garantisidir.
Su varsa hayat var
Bir sulak alanın kuş türleri için değeri, yüzey sularının veya nemli toprakların varlığından ve taşkın süresi ve zamanlamasına bağlıdır. Su tüm yıl boyunca bir veya daha fazla mevsimde yaşanan, gelgit suları sırasında veya yalnızca yağmur veya kar erimesi sonrasında geçici olarak oluşabilir. Bunun dışında özellikle sığ göller onlar için göç yollarında vaz geçemeyecekleri alanlardır. Su varsa hayat vardır, besin vardır. Sulak alanlarda birçok omurgasız, balık, kurbağa, semender, böcek, yusufçuk gibi canlı türü vardır ve bu türler, kuşların göç yolunda beslenmelerini sağlayan en kritik canlılardır.
Türkiye 497 türün göç yolu
Türkiye’de şimdiye kadar yapılan çalışmalarda 497 tür göçmen kuş tespit edilmiştir. Kuş türlerinin en çok yaşadığı sulak alanlardan birisi Mersin Silifke’deki Göksu Deltasıdır. Tespit edilebilen 497 türün 350’den fazlası Göksu Deltası’nda gözlenmiştir. Bir diğer önemli deltalardan biriside Kızılırmak Deltası’dır ve burada gözlenen kuş türü sayısı ise 340 olarak belirlenmiştir. Her iki alanda, nehirlerin ağzında oluşmuş bol miktarda canlı barındıran birer yaşayan ekosistemlerdir. Bu nedenle sulak alanlar muhakkak korunması ve tarıma, yapılaşmaya, ekoturizme ve diğer faaliyetlere açılmaması gereken alanlardır.
Ramsar Sözleşmesi
Ramsar Sözleşmesi sulak alanları, “Doğal ya da yapay, sürekli ya da mevsimsel, tatlı, acı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklıklar, turbalıklar ve gelgitin çekilmiş anında derinliği altı metreyi aşmayan deniz suları” olarak tanımlıyor. Ramsar Sözleşmesi kriterlerine göre Türkiye’de 200’e yakın alan uluslararası öneme sahip sulak alan olarak tespit edilmiş. Ancak Sözleşme kapsamında sadece 14 sulak alan alınırken buna gerekçe olarak bakanlığın kapasite eksikliği gösterilmiş olması dikkat çekerken, bu alanların korunduğunu söylemek olanaksızdır. Korumaya alındığı iddia edilen alanların birçoğu Meke Gölü gibi kurumaktadır. Diğerleri ise Uluabat Gölü gibi hem susuzluk hem de kirlilik girdabında can çekişmektedir.
Planlı kötülükler
Sulak alanları besleyen akarsular üzerinde inşa edilen HES ve barajlar, sulak alanlara bırakılan kirlilik, sanayileşme, şehirleşme, tarım politikaları, orantısız balıkçılık, tarım için kurutulan sulak alanlar gibi nedenler kuşların yaşam alanlarını yok ederken, kuşların geleceği ellerinden alınmaktadır. Tüm bu kötülükler kesintisiz sürerken, yine yaşam alanlarına yönelik ortaya konan ekolojik yıkıma bağlı gelişen küresel iklim değişimleri kuşlar için büyük bir soykırımsal tehdide yol açmaktadır. Hatay, kuş göç yollarının en önemli alanlarından biriyken, çok değerli sulak alanın kurutularak havalimanı yapılmış olması kötülüklerin taammüden ve planlı olarak ortaya konduğunu göstermektedir.
EKOLOJİ SERVİSİ