Sayın Öcalan’ın 27 Şubat 2025’teki çağrısı ile ‘Barış ve demokratik toplum’ olarak adlandırdığı son diyalog sürecinin üzerinden 7 ay geçti. Sürecin başlamasıyla toplumda merak, heyecan ve temkinli de olsa umut oluştu. Ancak iktidarın ve devletin isteksizliği nedeniyle yerini kaygılarla beraber ‘Devlet mahallesine güvenmeme’ tutumuna bıraktı bırakacak. Gerçi sürecin başından itibaren toplumun bir kesimi devletin daha önceki pratiklerinden dolayı sürece temkinli yaklaşmıştı. Bu süreçte de iktidar ve devletin pratiklerinden dolayı; barış ve demokrasi konusunda devlet mahallesine olan güven bir türlü sağlanamadı.
Bir yandan sayın Öcalan ile görüşmeler sürerken, Öcalan’dan beklentiler dile getirilirken, Öcalan kendi örgütüne ve topluma demokratik toplumun inşasına dair önemli bir çağrı yaparken, diğer yandan DEM Parti belediyelerine kayyım atanması, Kent Uzlaşısı nedeniyle HDK’ye yönelik kitlesel gözaltı ve tutuklamalar, İstanbul Barosu’nun görevden alınması, yine kent uzlaşısının gerekçe gösterilerek CHP İstanbul ilçe belediyelerine kayyım atanması ve dahası Ekrem İmamoğlu’na açılan soruşturma ve tutuklanma süreci takip etti.
Bir yandan, DEM Parti ve Kürt siyasal hareketi toplumu barışa hazırlamak için enerji ve çaba sarf ederken, devlet mahallesi ise barış ve demokratik toplum için gerekli adımları atmak ve barış zeminini hazırlamak yerine bütün enerjisini içeride ve dışarıda Kürtlere saldırmaya harcadı. İktidar ve devlet, Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlere karşı SMO çetelerini desteklerken, Şam rejimini Kuzey ve Doğu Suriye Özerk bölgesine karşı kışkırttı. Güvenlik koşullarının sağlanması ve Öcalan’ın süreci yönetmesinin sağlanması durumunda kendini feshetmeye hazır olduğunu beyan eden PKK kamplarını uçaklarla ve SİHA’larla bombalamaktan geri durmadı.
Bir yandan Türkiye’nin anayasası gereği uygulamayı taahhüt ettiği AİHM kararlarının, başta Öcalan/Türkiye ‘Umut etme hakkı’ kararının gereği yapılmak üzere Öcalan ve diğer siyasi tutsakların özgürlüğü beklenirken, sayın Öcalan üzerindeki tecrit halen tavizsiz sürdürülüyor. Bu sürecin en önemli öznelerinden biri olan sayın Öcalan’a yönelik tecridin halen sürdürülüyor olması sürece yaklaşım veya süreçten arzu edilen amaç hakkında önemli ipuçları veriyor. Tecridin kaldırılması iktidarın ‘İzin verdiği zamanlarda’ ve sadece ‘İzin verdiği kişiler üzerinden’ görüşmeler yapılmasıyla olmuyor. Tecrit, sürecin de ruhuna uygun olarak başta yasalarca tanınan hakların uygulanması ve sürece katkı sunacak olan kişilerle görüşmede inisiyatif sayın Öcalan’da olduğunda tecrit kalkmış olur. Sayın Öcalan ile görüşmenin hukuki, siyasi ve ahlaki koşulları oluşmasına rağmen maalesef halen fiziki özgürlük koşulları sağlanmadığı gibi tecrit de devlet nezdinde kontrollü bir şekilde uygulanmaya devam edilmektedir.
Şimdi denilebilinir ki iktidarın ve devletin daha önceki pratiklerinde ve dünyanın bazı deneyimleri dikkate alındığında bir yandan diyalog ve müzakereler sürerken diğer yandan devlet mahallesinin örgütün kendini feshetmesinin koşullarını oluşturmasını beklemek yerine örgüte saldırması ve ardından demokratik siyasete saldırması normaldir.
Net olarak söylemeliyim ki bu normal değildir.
Süreç içinde uygulanan pratikler, sürece yüklenen anlam ve bu süreçle neyin hedeflediğinin göstergesidir. Eğer bir taraftan müzakere edilip diğer taraftan saldırılıyorsa bu muhatabını sıkıştırarak istediklerini ve amacını dayatmak anlamına gelir. Tek taraflı istek ve amaçların dayatılması da ne kalıcı barışa ne de demokrasiye katkı sunmaz. Olsa olsa şiddet yöntemiyle sorunun üstünü örtme olur. O nedenle taraflar ki özellikle devlet mahallesi bu sürece dair neyi murad ettiklerini açıkça ifade etmeliler. Gerçekten barış ve demokrasi murad ediyorlarsa yöntem bellidir. Ancak muradları barış ve demokrasi değilse, Kürtleri tasfiye etmek veya Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalıp Kürtler üzerinde bölgesel hegemon güç olmaksa murad edilen bu yol, yol değildir. Bu yaklaşımın olacağı; Türkiye toplumuna daha büyük acılar yaşatmak ve Türkiye toplumunun da daha büyük haksızlıklara maruz kalması olacaktır.
Sürecin başından itibaren, barışa ve demokratik topluma olan inancını yitirmeyen ve bu konuda mücadele kararlılığından vazgeçmeyen sayın Öcalan’dır. MHP lideri Bahçeli de muradını gerçekleştirmesi kararlılığından vazgeçmemiş gibi görüntüsünü verdi. Ancak Bahçeli’nin muradının; barış ve demokratik toplum inşası mı yoksa Ortadoğu’daki gelişmeler nedeniyle oluşan statüko krizinde Kürtlere araçsal yaklaşıp Ortadoğu’nun hegemonik gücü olmak mı olduğu konusunda toplumun kafasında soru işaretleri mevcut.
Erdoğan’ın ve hükümetin sürecin gerekliklerinin yerine getirilmesinde isteksiz davranması, ipe un sermesi, süreci zamana yayması sürecin ilerlenmesinde somut olarak görünen bir tutumdur. Bu süreçte başta ana muhalefet partisi olmak üzere muhalefet partilerinin tutumları istenilen düzeyde olmasa da genel olarak iyi değerlendirebiliriz. Muhalefet biraz daha cesur, inisiyatifli ve somut planlarla hareket ederse Türkiye toplumunu bir kişinin veya partinin keyfiyetinden ve insafından kurtarabilir. Nitekim Türkiye toplumu Erdoğan’dan ve AKP’den büyüktür. Ülkenin barışı ve demokrasisi AKP’nin ve Erdoğan’ın iktidarına heba edilemez, edilmemelidir.
Devletin ve hükümetin sürecin sonunda murad ettiği barış ve demokrasi için yapılacaklar ise basit ve kolaydır. Öncelikle Öcalan’ın hem müzakere ve çözüm için hem de örgütünün feshinde rol almak için hukuken fiziki özgürlüğünün, siyaseten çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerekir. Öcalan’ı ziyaret edeceği kişilerin, ziyaret edilecek zaman ve ziyaret süreçleri iktidarın iznine ve denetimine bağlı olmaktan ziyade Öcalan’ın inisiyatifinde olmalıdır. PKK’nin kendini feshetmesinin güvenlik koşullarının sağlanması için askeri operasyonlar durdurulmalı ve bu açıkça deklare edilmelidir. Kürtlerin sürece güveninin sürdürülmesi için başta Kuzey ve Doğu Suriye’deki özerk yönetim olmak üzere içeride ve dışarıda Kürt kazanımı karşıtlığından vazgeçilmelidir. Son olarak da demokratik siyasete yönelik baskıların sonlanması ve siyasi saiklerle başlatılan soruşturmalar nedeniyle tutuklanan tüm siyasetçilerin özgürlüklerine kavuşmaları, kayyım uygulamasına son verilip belediye eş başkanlarının görevlerine başlaması ile demokratik süreç herkesin yararına olur.