Önemli gelişmeler sürecindeyiz. Bu gelişmeler, 40 yıllık çatışmalı sürecin sona ermesi yönünde umut verici adımlar olarak değerlendiriliyor. Ancak süreç, ikinci aşamasına girmişken bir kez daha kritik bir eşikte durmaktadır: İktidarın somut adımlar atmadaki isteksizliği, yasal düzenlemelerin gecikmesi ve toplumsal desteğin yeterince mobilize edilmemesi, duraksama, hatta gerileme riski de barındırmaktadır.
TBMM’de kurulan Komisyon, dinlemeler yapmış, ardından üç partiden oluşan heyeti İmralı’da Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirmiş ve partilerin tarafından hazırlanan raporların komisyona sunumu aşamasına gelinmiştir. DEM Parti’nin komisyona sunduğu rapor, Kürt sorununun demokratik çözümünü detaylı bir perspektifle ele almakta; barış yasaları, demokratik entegrasyon ve hukuki altyapı önerileri sunmaktadır. Diğer raporlar için konuşulup tartışılıyor.
Bu gelişmeler, geçmişteki 2013-2015 Çözüm Süreci’nden farklı olarak daha geniş bir siyasi konsensüs zemini üzerinde ilerlemektedir. Öcalan’ın çağrısı, PKK’nin silahlı varlığına son vermekle kalmamış, bölgesel boyutlarıyla Ortadoğu’da barış potansiyeli yaratmıştır. Ancak süreç hala kırılgandır. İktidarın Suriye’deki SDG’ye yönelik tutumunda değişiklik olmaması, yasal düzenlemelerin gecikmesi ve komisyon tutanaklarının şeffaf paylaşılmaması gibi unsurlar güven erozyonu yaratmaktadır.
Ayrıca, 2025’te DEM Partili ve CHP’li belediyelere kayyum atamalarının hala çözümsüz bırakılması halk iradesine saygı konusunda ciddi soru işaretleri yaratmaya devam ediyor.
Yasal ve hukuki düzenlemeler
Sürecin ikinci aşamasında en kritik ihtiyaç, barış ve geçiş yasalarının hayata geçirilmesidir. Bu başta devletin ve meclisin sorumluluğunda. Bunlar olmadan silah bırakma kararının toplumsallaşması ve kalıcı barışın inşası soru işaretleriyle dolu olarak ilerleyecek. Bu güvensizliklerin aşılması için acil atılması gereken adımlar var.
Kayyum uygulamalarının kaldırılması: Halk iradesinin gaspı olarak görülen kayyum atamaları, sürecin en büyük güven kırıcı unsurlarındandır. Süren pratik demokratikleşmeye darbe vurmaktadır. Seçilmiş belediye başkanlarının görevlerine iadesi ile AİHM ve AYM kararlarının uygulanması süreci rahatlatacaktır.
Silah bırakanların statüsü ve toplumsal entegrasyon: Eski silahlı güçlerin sosyal, ekonomik ve siyasi yaşama katılımı için yasal güvenceler sağlanmalıdır. Bu, sadece Kürt halkının değil, tüm Türkiye toplumunun barış beklentisini karşılayacak bir adımdır. Geçiş dönemi adaleti mekanizmaları olarak barış veya entegrasyon yasaları tartışılmalı, ancak bunlar parti hesaplarına kurban edilmemelidir.
Hukuki ve anayasal düzenlemeler: Barış yasaları, demokratik entegrasyon ve özgürlük alanlarının genişletilmesi, anadilinde eğitim, kültürel haklar gibi düzenlemeler için komisyon raporları temel alınarak hızlı yasama çalışması yapılmalıdır. Şeffaflık adına İmralı tutanaklarının tam yayınlanması da süreç güvenini artıracaktır.
İktidarın bu adımları “oyalama” veya “zamana yayma” tutumuyla ertelemesi, toplumsal kazanımları riske atmaktadır. Süreç, kapalı kapılar ardında pazarlık olmaktan çıkarılarak toplumsallaştırılmalıdır.
Sosyalist kesimlerin sorumluluğu
Diğer önemli bir konu sol ve sosyalistlerin tutumu. Bir bölümü hiç üstüne alınmasa da sürecin başarısında en büyük sorumluluklardan biri, sol ve sosyalist kesimlere düşmektedir. 40 yıllık çatışmadan etkilenen tüm kesimlerin (Türk, Kürt, emekçi, kadın, genç) ortak mücadelesine ihtiyaç var. Demokratik bir hareketin gelişimi için süreç koşulları büyük olanaklar sunuyorken, sürece çeşitli düzeylerde mesafe ya da ilgi ve sorumluluk gösteren solun enerjisi yetersiz. Enerji ve dikkatin son zamanlarda ideolojik tartışmalar, polemikler ve iç hesaplaşmalarla değerlendirilmesi sürüyor. Bir kısım sol çevrenin süreci “iktidar manevrası” olarak küçümsemesi, bir bölümünün Öcalan’ın tezlerini heyecanla tartışırken pratik çözüme ilgisiz kalması gözlemleniyor.
Düzeyli, verimli tartışmalar sürmelidir. Ancak Kürt sorunu, kapsamlı bir toplumsal meseledir; sınıf mücadelesinin, demokrasi ve özgürlük taleplerinin kesişim noktasıdır. Sol, bu sürecin mücadelesi ile sosyalizmin güncel sorunlarını bütünleştirerek desteklemelidir. Tartışmalarda odak güncel sorun, çözüm ve barış talepleri olabilir. Sol ve sosyalist güçler barışın toplumsallaşması için Kürt halkının mücadelesine omuz vermeli, ortak güçlü bir halk hareketi inşa etmelidir. İktidarın hesaplarını bilen eleştirel bir duruşla, demokratik mücadele birliğini güçlendirmelidir. Polemikler arasında heba olacak bir süreç, sadece egemen-gerici güçlerin ekmeğine yağ sürer.
Güçlü halk hareketi şart
Gelinen aşama, devlet-halk arasındaki esas düğümün çözümü için tarihi bir fırsattır. İktidarın niteliğini göz ardı etmeden, solun, sosyalistlerin, demokratik güçlerin yoğunlaşması gerekmektedir. Duraksama yerine hızlanma, şüphe yerine güven inşası öncelikli olmalı.
Zira barış ve demokratik çözüm, sadece Kürt halkının değil, tüm Türkiye halklarının ortak geleceğidir. Bu perspektifle, dikkatimizi esas yöne çevirmeli; toplumsal mücadeleyi yükseltmeliyiz.









