Belli ki despotik devlet geleneği adına çok bir şey değiştirmeksizin, ana mimari aynı olmak kaydıyla kimi zorunlu değişiklikler yapılmak isteniyor. Yapının ana mimarisi aynı olmak koşuluyla yapının içeriği yeni dönemin ihtiyacına göre şekillendirilmek isteniyor. Buna kabaca bir restorasyon hamlesi demek yanlış olmaz. Bahçeli’nin 1 Ekim’de TBMM’de sergilediği davranışlar, 22 Ekim’de Abdullah Öcalan ile ilgili yaptığı çıkış ve akabinde gelişen görüşme süreci hep bu minvalde giden şeyler.
Masanın bir ucunda devlet, bir ucunda Kürtler oturuyor. Herkesin malumu artık. İktidar güçlerinin kafasına bir şeyler düştü de birden bu sürece karar vermediler. Başta Orta Doğu zorlanması ve Suriye rejiminin devrilmesi sonucu oluşan yeni pozisyon ile içeride de bir konsolidasyon ihtiyacı devleti buna zorlamış olmalı. Eğer burada bir uyanıklık yapıp süreci baltalamazlarsa kendi hesaplarınca kârlı çıkabilecekleri olasılıklar var.
Akıl Herkeste Var
Ama süreç tek taraflı değil. Yüz yılı geride bırakan inkâr ve imhaya karşı yıllardır süren savaş karşısında Kürt halkı da barış iradesi inşa etmek istiyor. Enternasyonalist düşünen hiçbir sosyalistin hayır diyemeyeceği bir süreçtir bu. Kürt halkının mücadele deneyimlerine ve mücadele içerisinde sürekli geliştirdiği siyasal kapasiteye güvenmek ve Kürt halkının onurlu adil barış iradesini desteklemek stratejik bir görev olarak kaşımızda durmaktadır. Gerisi yalnızca boş laf değil aynı zamanda kolonyalist zihniyetli ezen ulus sosyalistliğine denk düşer.
Kürt halkının devlet ile oturduğu masadan beklentilere gelince… Söze hep “AKP’den demokratikleşme beklenemez, MHP’nin niyeti demokratikleşme değil” gibi cümlelerle başlanıyor. Bu cümlelerin siyasal hiçbir değeri ve anlamı yoktur. Türkiye’de demokratikleşmeyi sağlayacak siyasal alanın içerisinde AKP ve MHP zaten olmaz. Demokratik halkçı bir hareketin öznesi, Kürt özgürlük hareketiyle sosyalistlerin ittifak yaptığı bir siyasal toplam olabilir, başka hiçbir şey olamaz. Bu yalnızca bir tarifleme değildir. Bu durumda demokratikleşmenin muhatabı da bu kesimler olur. Zamanında burjuvazi içi, kimi liberal demokrat hareket denemeleri olsa da bunlar başarısız olmuştur. Türkiye halklarının demokrasi mücadelesinin muhatabı bellidir. Bu ittifak kurulmadıkça da kısır tartışmalar içerisinde kaybolup gideceğiz.
Peki, bu durumda masa önemsiz midir? Masanın sosyalistler için önemi nedir? Her türlü yaftalanmayı göze alarak belirtelim. Süreç sonuna kadar götürülebilirse ortaya çıkacak olan ürün Kürt realitesini bir düzeyde tanıyan bir despotizmdir. Atılması muhtemel adımlar arasında herkesin dillendirdiği kimi başlıklar var. Hiçbir şey yaşanmadan ne olacağını bilemeyiz ama kayyım siyasetiyle ilgili düzenlemelerin, anadilinin tanınması ve cezaevlerinde tutuklu Kürt siyasetçilerin tahliyesi gibi adımların atılması olasılık dahilinde. Neyin karşılığında? Muhtemelen Türkiye sınırları içerisinde bir savaşın tamamen bitirilmesi, Kuzey Suriye’de bir uzlaşının karşılığında olur. Sıfır bilgiyle yazılan, gerçekleşmesi en makul olasılıklar bunlar.
Bu durumda ortaya nasıl bir yapı çıkar? Kürt realitesini tanıyan bir despotik devlet çıkar. Bu saçma bir olasılık değil. Biraz tahayyülümüzü genişletelim. Despotizm tekçi olmak zorunda değil. İnkâr ve imhadan vazgeçerek Kürt realitesini kabul eden despotizm pekâlâ mümkündür (canlı bir örnek için bkz. İran).
Masa Tüm Halk Güçleri İçin Önemlidir
Bu durumda akla şu soru geliyor: Madem demokratikleşme olmayacak, o halde sosyalistler olarak bu sürecin dışında mı kalmalıyız? Aksine, sadece başta sosyalistler olmak üzere bütün devrimci -halkçı-demokratik güçler sürece müdahale edemezse ya da yeterli bir güçle edemezse gidilebilecek en uç nokta despotizmin başka bir formu olacaktır. Ama halk güçleri sürecin içinde uygun hamlelerle yeterli inisiyatifi alabilirse, despotizmin “evdeki hesabı” toplumsal ve siyasal alanda yürütülecek mücadeleyle bozulabilir, halkçı-demokratik kazanımlar elde edilebilir.
Pratik politika hiçbir zaman teoride olduğu gibi bir sterillikle yapılmıyor. Öncelikle riskleri göze almak zorundayız. Neler olabilir? İlkin, Türkiye’de şovenizmin en büyük kaynağını kurutacak bir ileri adım tüm halk güçlerinin önünü açma potansiyeliyle yüklüdür. İkincisi, mücadele süreci içinde toplumsal ve siyasal alanda demokratik bir cumhuriyetin fiilen inşası için adımlar atılabilir. Üçüncüsü, bölgedeki olağanüstü gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde, şimdi ufak bir ihtimal olsa da en iyi olasılık olarak, despotizmin çözülüşü ve demokratik bir cumhuriyetin inşası yaşanabilir.