• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
25 Haziran 2025 Çarşamba
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Süreç ve Kongre

Süreç, Kongre ve Perspektif Metni üzerine bir okuma... (1)

25 Haziran 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet
Süreç ve Kongre

PKK’nin açıklaması, değiş tokuşa dayalı bir barış anlaşması olmaktan çok, ontolojik ve epistemolojik düzeyde bir zaferi ve bundan böyle silah kullanılmadan kapitalist moderniteyi reddetme ve demokratik moderniteyi gerçekleştirme mücadelesini ilan ediyor

Nazan Üstündağ

Türkiye’de başlamış olan süreci Sri Lanka’dan takip ettim. Başka bir yazıda Sri Lanka’yı daha etraflıca ele almaya çalışacağım. Sri Lanka’da yaşanan Tamil mücadelesinin süren yenilgisi (askeri olanı değil toplumsal olanı kastediyorum) Kürt Özgürlük Mücadelesinin pratik ve analitik birçok dönüşüm kavşağını daha iyi değerlendirmeyi mümkün kılıyor. Aynı zamanda Sayın Öcalan’ın varlık ve özgürlük mücadelelerini birbirinden farklı araçlar gerektiren mücadeleler olarak tanımlamasına, Sri Lanka örneğinden yola çıkarak anlam vermek daha kolay oluyor. Başlarken Sri Lanka’dan bahsetmemin sebebi, son birkaç ayı Tamillerle birlikte geçirmiş olmam ve Türkiye’de olan bitene de onlarla diyalog halindeyken anlam vermem.

Tamillerin milliyetçi yenilgisi

Tamiller için Sri Lanka devleti ile mücadelenin olmazsa olmaz amacı ayrı bir devlet kurmak. Sri Lanka devletinin onlara hiçbir zaman hiçbir şey veremeyeceğinden, verdiğini misliyle geri alacağından eminler. Nihayetinde 2009’da bir hafta içinde 120 bini aşkın kişinin öldürüldüğü bir soykırımdan geçen ve defalarca egemen Sinhala halkı tarafından toplu lince uğramış bir halktan bahsediyoruz. Bu sebepten ötürü birçoğumuzun aksine Kürt hareketinin silah bırakma ve PKK’yi feshetme kararı konusunda bana hiçbir zaman devletten karşılığında ne aldılar diye sormadılar. PKK ve Kürt Hareketi’nin yeni özsavunma stratejilerini merak ettiler. Ortadoğu konjonktüründeki güç ilişkilerini anlamaya çalıştılar.

Öte yandan Tamiller kendilerini milliyetçiliğe teslim etmiş oldukları için sürekli ertelenmiş bir zamanda yaşıyorlar, şu an şimdi özgür bir toplum yaratma fikrinin tohumlarını yeşertemiyorlar. Bugün ne yapacaklarını kestiremiyorlar ve bir bakıma Tamil milliyetçiliği sayesinde -bekleyerek ve söylenerek- Sri Lanka’ya asimile oluyorlar. Doğrusu bunun farkında olan bir kısım da var. Onlar için Öcalan’ın paradigması gerçekten yol gösterici oldu.

Rahatsız eden soru

Bunu şu yüzden anlatıyorum: İlk baştan beri bu yeni başlayan süreçte beni en çok rahatsız edenin “devlet ne veriyor?” sorusu oldu. Bu yazının birinci bölümünde özellikle bu konuya eğilmek istiyorum. Elbette hukuk bir mücadele alanıdır. Devlet zorlanmalıdır ve bu demokratik mücadelenin önemli bir cephesidir. Ancak hem Öcalan’ın hem de PKK’nin açıkladığı gibi (ve umarım söylemlerinde ısrar edecekleri gibi), Özgürlük Hareketi’nin dönüşüm kararı (buna silah bırakmak da dahil) bir değiş tokuş meselesi olarak anlaşılamaz. Belli ki dönüşüm kararı hem PKK Kürt varlığını kanıtladığı ve Kürtleri Ortadoğu’da bir güce dönüştürmeyi başardığı için, hem de özgür bir toplumsallığı oluşturmakta yetersiz kaldığı için verildi. Ayrıca Sayın Öcalan’ın perspektif metninde neden PKK’nin feshedilmesi gerektiği üzerine saydığı maddelerde, meselenin şu konjontürde Kürt halkının özsavunmasını nasıl başarabileceği ile de ilgili olduğunu anlıyoruz. Özsavunma için kimi zaman silah önemli bir araç iken, kimi zamansa başka araçların devreye sokulması, ittifak alanlarının genişletilmesi ve silahın geride bırakılması tercih edilebilir.

Nadir bir durum

PKK 12. Kongresi sonrası yaptığı açıklamada fesih kararının nedeninin yenilgi olmadığını açıkça belirtti. Aksine, görevini başarıyla tamamladığı için ve kendine yeni görevler tanımladığı için, özgürlük ve demokrasi için başka örgütsel araçlarla mücadele etme zamanının geldiğini belirtti. Ajansların paylaştığı kongre konuşmalarında, PKK’nin önde gelen liderleri ataerkillik, kapitalizm ve milliyetçiliğe karşı mücadelenin devam edeceğini ve Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlüğü, sosyalist ilkeler ve ekolojik yaşam temelinde demokratik, çoğulcu ve barışçıl bir Ortadoğu yaratma idealini, bölgedeki savaşı derinleştirmeyi amaçlayan güçlere rağmen gerçekleştirmeye her zamankinden daha kararlı olduklarını ifade ettiler. Elbette ki, devrimci bir silahlı örgütün, egemenlik ilişkilerinin dağılımında köklü değişiklikler yapmadan misyonunu başarıyla tamamladığını ilan ederek kendini feshetmesi nadir bir durum. PKK ise Kürt halkını “diriltmeyi” başardığını iddia ederken, vatandaşlık bağıyla devlete ait olanların münhasıran Türk olarak tanımlandığı anayasada herhangi bir değişiklik yapılmadan kendini feshetti. Bundan ötürü, bu açıklamadan sonra birçok Kürt ve Kürtlere sempati duyan Türkler, Türk devletinin Kürtlere bunun karşılığında ne “verdiğini” ve Kürtlerin anayasa değişikliği, bölgesel özerklik ve anadilde eğitim gibi talepleri ile ilgili olarak ne kazandıklarını sorguladılar.

Bu tür soruların asıl meseleyi ıskaladığını ve mücadele alanını daraltıcı bir rol oynadığını düşünüyorum. Bu sorular, bir halkın özgürlüğünü ve haysiyetini, devlet tarafından hak sahibi bir kolektif ya da bireyler olarak tanınmalarına indirgiyor. Dahası, bu tanınma, ancak kendilerinin haksızlığa uğramış olduklarını kanıtladıklarında hak ediliyor ve ancak belirli (ulus devletsel) yasal ve anlatı çerçeveleri içinde okunaklı hale geldiklerinde veriliyor. PKK ise kuruluşundan beri egemen olan ideolojik sözlükler tarafından okunaklı olmayı değil kendi sözlüğünü kendi oluşturmayı hedef haline getirmiş bir örgüt.

Herhalde hiçbir devrimci yıllardır siyah hareketin, feminist hareketin, sınıf hareketlerinin, sömürge karşıtı hareketlerin defalarca söylediği şu gerçeği yadsıyamaz: Modern liberal hukuk ve siyaset mimarisinin tamamı ontolojik dışlamalara dayanır ve yapısal olarak yalnızca belirli insan türlerini destekler. Bu insan türü genellikle erkek, mülk sahibi ve hemen her zaman beyazdır, belli şekillerde yaşar, arzular ve hareket eder. Diğer bedenlere kimi zaman şiddet potansiyeli, kimi zaman sapkınlık, kimi zaman medeniyetsizlik, kimi zaman cehalet yapıştırılır ve onların öznesi olduğu bir insan hakları pratiği hayal dahi edilemediği gibi, farklı insanlıklar icra edenlerin “farklarının” silinmesi tarihin öznesi olmaları için şart olarak görülür. Sözleşmeler ve değiş-tokuş üzerinden gerçekleştiğinde tanıma, (ideallerden, hafızadan ve yaşam biçimlerinden – her zaman şiddet koşulları altında-) “vazgeçme”nin yasal dahil edilme ile ödüllendirildiği bir tür şeytan çıkarma haline gelir.

Özgürlük mücadelesi

PKK’nin Türk devletine karşı verdiği 52 yıllık mücadelenin ışığında, doğrusu, Türk devletinin kendisini tamamen ortadan kaldırmadığı sürece, Kürtlere (değiş tokuş anlamında) bir şey verebilecek olup olmadığını gerçekten merak ediyorum. Ancak devlet biçiminin tamamen ortadan kaldırılması, PKK’nin desteklediği türden insan olma biçimlerinin yasal ve siyasi temsiline bir alan açabilirdi. PKK’nin desteklediği insan olma biçimi derken birçok şeyi kastediyorum. Örneğin aile değil, arkadaşlık içinde biçimlenmek, yaşamın kendisini değil doğru yaşanan yaşamı yüceltmek, eğitimi özgürlük ve toplumsallık kapasitesini geliştirici bir biçimde düzenlemek, başkalarıyla ilgilenme ve onlar için bir şeyler yapma emeğinin yarattığı değeri öncelemek vs. Bu anlamıyla PKK’nin açıklaması, değiş tokuşa dayalı bir barış anlaşması (silahların teslim edilmesi karşılığında yasal tanınma, haklar karşılığında uslu vatandaşlar olma) olmaktan çok, ontolojik ve epistemolojik düzeyde bir zaferi ve bundan böyle silah kullanılmadan şekillenecek olan kapitalist moderniteyi reddetme ve demokratik moderniteyi gerçekleştirme mücadelesini ilan ediyor. Bu mücadele devleti yok etmeyi değil, toplumun kendini üretim ve yeniden üretiminde devlete bağımlı kalmamasını; bir çeşit devletin işlevsiz kalmasını amaçlıyor. İşte buna özgürlük mücadelesi deniyor.

Diriliş

PKK’nin “Kürt halkını diriltme” ifadesinin, PKK’nin mücadelesiyle birlikte ortaya çıkan Kürt yaşamının en az iki farklı (ve bazen çelişkili görünen) yönünü ifade ettiğini düşünüyorum. Bunlardan biri, Kürtlerin silahlı ve sivil seferberliğinin Türk halkını ve devletini Kürtleri, isteklerinin dikkate alınması gereken bir “öteki” olarak kabul etmeye zorlamış olmasıdır. İkincisi ise Kürt halkının bir isimden ziyade bir fiil haline gelmesi. Bana kalırsa Kürtler ulusal (ve kapitalist modernite tarafından şekillendirilmiş olan uluslararası) yasal çerçeve içinde yaşamanın, farklılaşmanın ve farklı insan olma biçimlerini yaratmanın imkansızlığını sergileyerek, (hem bunları kullanarak, hem aşarak) akışkan bir varoluşu benimsediler. Bu akışkan varoluşu Sayın Öcalan teorize etti, önemini açığa çıkarttı ve Kürtlerin bu akışkan varoluşundaki kudretli değiştirme potansiyelini (ve evrensel müdahaleyi) kurumsallaştırmak için uğraştı.

Ontolojik zafer

Açıklayayım: Türk devleti, Kürt figürünün yok edilmesine her zaman derin bir psişik yatırım yapmıştır. Kürt bedeninin icra ettiği çeşitlilik, Türklerin Trakya’dan Anadolu’ya ve Mezopotamya’ya kadar uzanan toprakların doğal ve hakiki sahibi olduğunun iddia edildiği tüm tarihsel ve yasal ulusal anlatılara ontolojik bir tehdit olarak görülmüştür. Bu anlatılarda, Türk (erkeğinin), başka hiçbir ulusta eşine rastlanmayan, egemenlik arzusu, onun toprak üzerindeki mülkiyetini doğal kılan şeydir. Bu nedenle, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından bu yana, devlet, Kürtlerin ortaya çıktığı ve yankı bulduğu her yerde, öznelliğini ve arzularını sergilediği her anda, onları silmek için takıntılı ve şiddetli bir şekilde çaba göstermiştir. Yakalama, yok etme, zorla yerini değiştirme, hareketsiz kılma, işkence ve tecrit aracılığıyla Kürtleri susturmuş, gizlemiş ve var olmaktan çıkarmış, mekanı Türk anayasasına ve onun teşvik ettiği hukuk alanına uygun hale getirmeye çabalamıştır (ki elbette bu sadece Türkiye’ye has değil, devletlilik ve milliyetçiliğe içkindir).

Mitolojik imgeler

Sayın Öcalan’a selam da yolladığını gazetede okuduğum filozof Alenka Zupancic, bir kişinin (veya bir halkın) varoluşa gelmesinin (dirilmesinin) ve mevcut düzene ötekiliğini göstermesinin önemli bir yolunun, başkalarını “bunlar ne istiyor?” diye sormaya zorlayan bir arzunun icra edilmesi olduğunu savunmuştur. İşte PKK öncülüğündeki Kürt silahlı mücadelesi ve siyasi mobilizasyonu, Türkleri ve Türk devletini, daha da ötesi tüm dünyayı, tam da bu soruyu sormaya zorlayarak varlık mücadelesini kazanmıştır. Kürt halkı özgürlük hareketi sayesinde, zorla homojenleştirilmiş Türk kamusal alanına, gazetelere, televizyon kanallarına ve seçim kampanyalarına sızmış (akmış), buralarda tartışılan başlıca soruyu “Kürtler ne istiyor?” haline getirmiştir. Türkiye bu soruya kesin ve ikna edici bir cevap veremediği ölçüde ve tekrar ve tekrar bu soruyu sormaya mecbur bırakıldığı oranda Kürt merkezli hale gelmiştir. Bugün Kürtlerin en somut talepleri tartışıldığında bile, bu soru “Evet, evet, ama ne istiyorlar?” şeklinde yeniden ortaya çıkıyor ve Türklerin Kürt figürüne olan psişik bağlılığı, yok etme fantezisinden onları “tanımak” (bazen de çiğnemek, yutmak ve hazmetmek) için duyulan (ve elbette çoğu zaman hala şiddet içeren) tutkulu bir merak haline dönüşüyor.

Şunu da ekleyeyim: Türklerin psişik ve siyasi muhayyilesinde Kürtler hiçbir zaman tarihsel bir figür olmadı. Kürtler her zaman, ötekiliği, “haydut, terörist, cahil ve köylü” gibi kategorilere çevirerek donduran modern söylemlerde anlam kazanan mitolojik figürler oldu. Modernleşme, demokrasi ve kalkınma gibi ilerici söylemlerin içine yerleştirilen bu (negatif anlamda) mitik figürler, her zaman çağdışı, aldatılmış ve aldatıcı, dolayısıyla kendi arzularının farkında olma kapasitesi olmayan (ya da arzuları irrasyonel olan) ve doğal bir yok oluşa mahkûm olarak gösterildi. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bir başka “diriltme” zaferi buna karşı yeni mitler üretmeyi başarması oldu: Polise taş atan Kürt çocuk, protestocu Kürt anne, parlamentoda tutkuyla konuşan Kürt kadın politikacı, havada gaz bombaları uçuşurken tankların üzerine tırmanan maskeli Kürt gençler ve açlık grevindeki Kürt mahkumlar, kendilerine dayatılan anlaşılabilirlik ve okunabilirlik şartlarını bozan ve herkesi “ne istiyorlar?” sorusunu sormaya zorlayan mitolojik imgeler oluşturdu. Böylelikle Kürtler (kendileri bir yandan tarih analizleri yaparken) bir yandan da Türk kamuoyunun onları dondurduğu ve sürekli yeniden ürettiği mitik alanı farklı bir biçimde dizayn etti.

YARIN: Evrensel Bir Fiil Olmak…

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ekonomik şiddete yasa kılıfı

Sonraki Haber

Öcalan’ın yazdığı kitaplar

Sonraki Haber
Bakanlık 10 cezaevini kaybetti!

Öcalan’ın yazdığı kitaplar

SON HABERLER

‘Eylem mücadelesiyle onurlu yaşamı bize gösterdi’

‘Eylem mücadelesiyle onurlu yaşamı bize gösterdi’

Yazar: Yeni Yaşam
25 Haziran 2025

Felem Aker’in eşi: İktidar hasta tutsakları koz olarak kullanıyor

Felem Aker’in eşi: İktidar hasta tutsakları koz olarak kullanıyor

Yazar: Yeni Yaşam
25 Haziran 2025

‘Soruna güvenlikli pencereden değil, çözüm arayan pencereden bakmak gerekir’

‘Soruna güvenlikli pencereden değil, çözüm arayan pencereden bakmak gerekir’

Yazar: Yeni Yaşam
25 Haziran 2025

Kadınlar barışı konuşuyor: Samimi, somut adımlar atılmalı

Kadınlar barışı konuşuyor: Samimi, somut adımlar atılmalı

Yazar: Yeni Yaşam
25 Haziran 2025

Sivas’ta kaza: Bir ölü, 8 yaralı

Sivas’ta kaza: Bir ölü, 8 yaralı

Yazar: Yeni Yaşam
25 Haziran 2025

DEM Parti, ‘Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları’ kapsamında Çerkezlerle buluştu

DEM Parti, ‘Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları’ kapsamında Çerkezlerle buluştu

Yazar: Yeni Yaşam
25 Haziran 2025

Bakanlık 10 cezaevini kaybetti!

Öcalan’ın yazdığı kitaplar

Yazar: Yeni Yaşam
25 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır