• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
4 Eylül 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Ertuğrul Kürkçü

Sürekli darbe rejiminde yeni bir gün

4 Eylül 2025 Perşembe - 00:00
Kategori: Ertuğrul Kürkçü, Yazarlar
Sürekli darbe rejiminde yeni bir gün

İstanbul 45. Sulh Hukuk Mahkemesi hakiminin CHP İstanbul İl Örgütü yönetimini iş başına getiren delegasyonu ve il yönetimi görevden alması, Cumhur İttifakı’nın diktatörlük yürüyüşünde trajik bir yeni adım oldu.

CHP İstanbul İl Kongresi sonuçlarına yargı müdahalesi, ilk bakışta parti içi bir çekişmenin sonucuymuş gibi görünse de, gerçek durum karşısında bu görünüşle yetinenler, kendilerini siyasal gafletin kollarına bırakmak dışında bir şey yapmış olmazlar. Mesele edindiği boyutlarla partinin kendi iç hukukunun ötesine taşarak yargının rejimin yönelim ve tercihlerinin icabını yerine getirmesi halini alınca, “birbirlerini yiyorlar işte” denilip geçilebilecek bir “iç kavga” olmaktan çıkıyor.

Süreci didikleyen habercilerin elde ettikleri bulguların ortaya koyduğu olay örüntüsü -dava başvurusu yapan üye ve avukatlarının kimlik ve bağlantıları, aradıkları yargıcı dördüncü denemede 45. Asliye Hukuk Hakimliğinde buluncaya kadar İstanbul Adliyesi’nde kapı kapı dolaşmaları, partilerine atanmasını istedikleri kayyım listesini mahkemeye kendi elleriyle teslim etmeleri, baş kayyım tayin edilecek kişinin aylardır yatırmadığı üyelik aidatını mahkeme kararından bir gün önce yatırmayı ansızın akıl etmiş olması, mahkeme kararının hemen ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik başta olmak üzere 10 parti yöneticisi için 3 yıla kadar hapis cezası istediği “kongre” iddianamesinin İstanbul 72. Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabulü ve iki dosyanın birleştirilme talebinin İstanbul 41. Asliye Hukuk hakimince hemen değerlendirmeye alınmış olması- “yargının siyasallaşması/araçlaşması” denilen şeyin müstesna bir örneğiyle karşı karşıya bulunduğumuza kuşku bırakmıyor.

Yeni rejim inşasında bir adım

Bu karar, öte yandan, siyasallaşmanın bir yerel adliye vakasının çok ötesinde yeni rejimin inşası süreci kapsamında Saray’ın yargı üzerindeki kontrolünü dolayımlayan eski rejim bakiyesi yüksek denetim organlarından Yüksek Seçim Kurulu’nun da (YSK) yargısal üstünlüğünün tasfiyesinin bir kaydı. Rejim bu tasfiye işine, “kişisel başvuru” hakkının kullanımının yerel yargıdaki rejim egemenliğinin Anayasa Mahkemesi kararlarıyla dengelenmesinden kurtulmak için bu kararlara Anayasa emrine karşın mahkemeler ve Yargıtay’da direnilmesini teşvikle başlamıştı.

İstanbul CHP Kongresi operasyonu esasen Anayasa’nın 79. Maddesi’ne göre, “kararları kesin” ve “aleyhine başka bir mercie başvurulamaz” olan Yüksek Seçim Kurulu’nun Kongre sonuçlarını tescilinin 2 Eylül’de tek hakimli bir mahkemece bir duruşmada ortadan kaldırılmış olması açısından önemli. Rejim böylece ellerini bağlayan bir bukağıdan daha kurtulmuş oldu. Bu sonuçla “kuvvetler ayrılığı”nın bilfiil askıda olduğu yeni rejimde yargı yalnızca yurttaşlar ve devlet arasındaki ilişkiler bakımından değil, yurttaşların kendi aralarındaki gönüllü ilişkilerinin ürünü olması gerekirken zaten bir dizi mevzuata boğulmuş olan siyasi partilerin iç hayatı bakımından da bir mühendislik aracına dönüştürülüyor.

YSK kararlarının değiştirilemezliği, bir yanıyla “despotik” bir hüküm olarak görülmeyi hak etse de öte yandan ülkeyi ve politik kurumları sonsuz bir kongreler ve hiç bitmeyecek seçimler sarmalından uzak tutmanın kaba ama pratik bir yolu olarak da okunabilirdi. Son yerel mahkeme kararıyla YSK kararlarının kesinliğinin ortadan kaldırılması, ülkeyi sonuç almayı uman herkesin her seçimi yerel yargı önüne taşımasına ve böylece üzerinden kaç yıl geçerse geçsin mahkeme önüne gelebilecek bir itirazla, hiçbir kongrenin hiçbir seçimin, hukuken bitmemiş sayılacağı bir adalet parodisi içinde yaşamaya mahkum ediyor.

Bahçeli’nin günahları

Buraya elbette bir anda gelinmedi. Bu süreç Erdoğan’ın devlette ve toplumdaki rakiplerini bertaraf etmek için siyasal cinayetlere başvurmaktansa yargı eliyle sivil ölüm cezasına çarptırmanın çok daha etkili bir diktatoryal yöntem olabileceğini keşfetmesiyle başladı. Ona bu kapıyı, “her gün Anayasal olarak suç işliyorsun, gel senin suçlarından bir Anayasa yapalım” diyerek “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni icat eden Devlet Bahçeli açtı.

2017 Anayasa değişikliğinden bu yana bu ad altında reorganize edilmekte olan siyasal rejim esasen kendisinden önceki “vesayetçi parlamenter rejim” yapılarını tadil ederek, Anayasa’daki “hükümet” ibaresini “Cumhurbaşkanı” ile değiştirerek adım adım dönüşüyor, otokratik bir başkanlık işleyişini eski hukuksal ve kurumsal kalıplar içinden geçirerek icra ediyordu. Rejimin yargıya müdahaleleri sürecinde Adalet Bakanlığı kontrolündeki Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) aracılığıyla derece mahkemeleri, İstinaf ve Yargıtay rejimin vesayeti altına sokuldu. Rejim yargının tabanında elde ettiği bu gücü, dolaysız kontrolü altında bulunmayan yüksek yargı organlarıyla paylaşmak istemiyor. Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu gibi, görevde uzun süreyle kalan üyelerinin belirlenmesinde TBMM veya Yüksek Yargı mutabakatı gereken kurumları fiilen baypas ederek yargı gücünü derece mahkemelerine doldurduğu partili hakimlere emanet ediyor.

Trajedinin başlangıcı

Olayın trajik boyutu doğrudan doğruya CHP’deki grupların birbirini siyaseten alt etme arayışının iktidar kontrolündeki derece mahkemelerini araya sokmasıyla, yani muhalefetin kendi güçsüzlüklerini iktidarın eline koz olarak vermesiyle başladı. CHP’nin parti içi demokrasiyi inşa çabaları yara alırken diktatörlüğe karşı direnç kapasitesi daraldı. Türkiye’nin en eski, iktidarda da muhalefette de en çok deneyimden geçmiş partisinin 50 yıl sonra kendisi için parlamaya başladığını düşündüğü yıldıza bakmak için yüzünü göğe çevirirken bir “bir turfa müneccim” gibi önündeki çukura düşüvermesi bir trajedi gerçekten. Bu trajik sonuçta aslan payının Kemal Kılıçdaroğlu’nda olduğuna ne şüphe. Kılıçdaroğlu, bu trajedinin son perdesinin 15 Eylül’de CHP’nin başında tahta çıkacağı alaturka bir Kral Lear öyküsü gibi bitebileceğini hayal ediyor besbelli. Ama, kendisi ve partisi için daha acıklı bir son daha yakın ihtimal gibi gözüküyor: Jül Sezar öyküsündeki Brutus’ün akıbeti …

Rejimin kalıcılaşması için çekilen kılıç

Ancak hakikatlere geri dönersek yalnızca CHP’yi ilgilendiren bir sonuçla karşı karşıya değiliz. Bu önceki Anayasa bakiyesi, hükümetten nispeten özerk organların alanını daraltmaya yönelik kıyasıya bir saldırı. Erdoğan–Bahçeli ittifakı, bu hamleyle muhalefeti fiilen işlevsizleştirerek rejimin kurumlar içinden tehdit edilemeyeceği bir şekilde kalıcılaşmasını güvenceye almak üzere kılıcını çekiyor. CHP’nin örgütsel ve yerel yönetim kapasitesinin kırılması, yalnızca bir partiler arası rekabetin değil, iktidarın kurumsal rakipsizliğini pekiştirme iddiasının ifadesi, sürekli darbe rejiminde yeni bir gün.

Öte yandan Kürt Sorunu’nda yeni bir çözüm momentine doğru ilerlenebileceğine dair beklentilerin PKK’nin silahlı mücadeleyi gündemden kaldırmasıyla yükseldiği bir dönemde rejim topluma daha önce Kürt hareketine uyguladığı kayyım atamaları, yargı eliyle siyaseti tanzim ve parti kapatma modelini şimdi bir milli model halinde ana muhalefete doğru genişletiyor. Bu, iktidarın Kürtler için “istisna rejimi” dediği şeyin ulusal ölçekte normal yönetim tekniği haline gelişi.

Rojava dayatmasıyla eş zamanlı

İç politika kapsamında ana muhalefete savaş açan rejim, öte yandan 2014 Kobani deneyimi yerli yerinde dururken, Rojava’daki kazanımlarını Şam’daki gericilere teslim etmeleri için Kuzey ve Doğu Suriye’ye harekât tehdidini yükseltmeye başlıyor. Suriye’deki Kürt taleplerinin uluslararası paydaşlar -ABD, Fransa, Rusya- arasında daha çok kabul gördüğü bir dönemde hem SDG’yi Şam’la müzakere masasında sıkıştırmak, hem de içeride milliyetçi seferberliği tahrik için hükümet adına konuşan herkes, ağzını “harekât” diyerek açıyor.

Bu koşullar altında üçüncü kutbun Kürt Sorununun çatışmasızlık koşullarında müzakeresi yönündeki çabalarını aşağı çekmeksizin “demokratik siyaset”i hem bir çözüm koşulu hem vazgeçilmez bir yaşamsal ihtiyaç olarak toplumsal ve politik mücadele sahnesinin merkezine doğru taşıması kaçınılmaz.

Öte yandan bu tavrın güçlendirilmesi, ana muhalefetin uğradığı bütün baskılara karşın Kürt Sorunu’nun çözümünü demokratik dönüşümün vazgeçilmez bir ihtiyacı olarak TBMM’deki Komisyon’da DEM Parti ve diğer özgürlükçü dinamiklerin yanında yer alarak sürdürebilmesi için de bir güvence olacaktır.

Nihayet, rejim sözcülerince uluorta telaffuz edilse de Kuzeydoğu Suriye’ye “sefer” konusu, değişen koşullar dolayısıyla Ankara’nın Şam’daki gericilerle kendi keyfine göre kararlaştırabileceği bir konu değil. Bunun önü uluslararası dinamiklerin tutumu, halklar arası dayanışma iç dinamiklerin ahenkli çalışmasıyla pekâlâ alınabilir. “Üçüncü kutbun” kendi bağımsız uluslararası siyasetini inşa ve bir an önce icraya girişmesi bu bakımdan yaşamsal. Ancak hepsinden önemlisi, rejimin diktatoryal ataklarına zamanında ve halkların direniş zeminlerini güçlendirerek yanıt vermek. Barışı boşuna istemiyoruz: Barış haklar ve özgürlükler uğruna açık mücadele için gerekli -açık ve kansız!

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

AKP medyası sürecin neresinde?

Sonraki Haber

Çoğulcu entegrasyon

Sonraki Haber
Çoğulcu entegrasyon

Çoğulcu entegrasyon

SON HABERLER

Türkiye’nin sırtındaki hançer: Tekçilik ve merkezileşme   

Türkiye’nin sırtındaki hançer: Tekçilik ve merkezileşme  

Yazar: Bedri Adanır
4 Eylül 2025

Çoğulcu entegrasyon

Çoğulcu entegrasyon

Yazar: Aziz Oruç
4 Eylül 2025

Sürekli darbe rejiminde yeni bir gün

Sürekli darbe rejiminde yeni bir gün

Yazar: Aziz Oruç
4 Eylül 2025

AKP medyası sürecin neresinde?

AKP medyası sürecin neresinde?

Yazar: Heval Elçi
4 Eylül 2025

Kürt halkını savunacağız

Yazar: Heval Elçi
4 Eylül 2025

Barış Rojava’ya endeksli

Barış Rojava’ya endeksli

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
4 Eylül 2025

Şam’da bomba yüklü araçla saldırı

Şam’da bomba yüklü araçla saldırı

Yazar: Yeni Yaşam
3 Eylül 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır