Devrilen diktatörün ardından gelen cihatçı Colani’nin bir yılı:
- Bugün Colani yönetimi ile Kürtler arasında Suriye’nin geleceğine dair ciddi bir belirsizlik söz konusu. Suriye’de Kürtlerin geleceği, Şam’da bir cihatçının bakış açısına bağlı olarak belirlenemeyecek kadar önemli ve kapsamlı bir meseledir
- Öcalan’ın, ‘Suriye’de demokratikleşme olmazsa Şara da Esad gibi bir diktatöre dönüşebilir. Suriye’de sistem yeniden bir diktatörlüğe evirilecekse Kürt güçleri bunun bir parçası olmayacaktır’ şeklindeki tespitleri, kritik bir uyarıdır
Doğan Cihan
Henüz Esad’ın nasıl devrildiği ve yerine radikal, cihatçı Colani’nin nasıl getirildiği tam olarak bilinmese de, uluslararası bir anlaşmanın sonucunda Suriye’de bir dönemin kapandığı ve yeni bir dönemin açıldığı herkesçe kabul ediliyor. Esad yıllarca Rusya ve İran’ın denetimi ve desteğiyle ayakta kalmıştı. Ancak bugün Colani, farklı çıkarları olan ABD, İsrail, İngiltere ve Türkiye gibi ülkelerin kesişim noktasında iktidarını sürdürüyor. Bu ülkeler arasında ciddi çelişkiler bulunsa da, hepsinin ortaklaştığı tek nokta Colani’nin Şam’da iktidarda kalmasının devam etmesi.
Bu nedenle uluslararası güçler, Suriye’nin iç dinamikleriyle ve halkın yaşadığı sorunlarla ilgilenmek yerine Colani’nin iktidarını korumaya odaklanmış durumda. Colani ise bu desteği kullanarak kendisini sürekli pazarlıyor; kimi zaman Rusya ve Çin’le, kimi zaman ABD, Fransa, İngiltere ve Türkiye ile görüşmeler yaparak varlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Adeta ülke ülke dolaşarak, iktidarını uluslararası güçlerin çıkarlarıyla uyumlu hâle getirmeye çabalıyor.
İçeride ise Türkiye’nin desteğiyle kurduğu özel savaş medyası aracılığıyla toplumu yoğun bir dezenformasyon bombardımanına maruz bırakıyor. Gerçekler manipüle ediliyor, halkın algısı yönlendiriliyor ve iktidarın meşruiyeti medya üzerinden sürekli yeniden üretiliyor. Böylece Colani, hem dışarıda uluslararası güçlerin desteğiyle, hem içeride propaganda mekanizmalarıyla iktidarını pekiştiriyor.
Şimdi, Colani’nin iktidardaki ilk yılını daha yakından incelemek, bu yeni dönemin nasıl şekillendiğini anlamak açısından kritik bir önem taşıyan kimi başlıkları beraber inceleyelim.
Esad’ın yıkılışı
29 Ocak 2025 tarihinde, Esad’ın devrilmesi ve yerine cihatçı Colani’nin getirilmesi projesine destek veren tüm selefi, cihatçı ve radikal grupların katılımıyla Şam’da sözde “Zafer Konferansı” düzenlendi. Bu konferansta Colani, silahlı grupların desteğini arkasına alarak kendisini Suriye Devlet Başkanı ilan etti ve böylece yeni bir süreç başlatıldı.
Sarayda, diplomasi sahnesinde ve basında görünen isim Colani olsa da, şehirlerde ve sokaklarda halkın karşılaştığı gerçeklik farklıydı. Ülke, bölge bölge silahlı gruplar arasında paylaşılmış; her grup kendi çıkarları doğrultusunda topluma yaklaşmış, şiddet yoluyla kendi payını almıştı.
Suriye halklarının kaderi, 29 Ocak’taki bu sözde konferansta, Esad’ı deviren selefi, cihatçı ve radikal grupların ortak iradesiyle belirlenmiş oldu. Böylece ülkenin geleceği, suçlu ve radikal silahlı grupların insafına bırakıldı.
Aradan geçen bir yıllık süre zarfında, resmi sahnede Colani öne çıkarılırken; fiilen Suriye, farklı silahlı gruplar arasında bölüşülmüş ve her grup kendi amaçları doğrultusunda topluma yönelmiştir.
Colani, ailesi ve HTŞ’den birlikte çalıştığı isimlerle birlikte bir yönetim yapısı kurdu. Bu yapı, Suriye’yi parsellediği silahlı grupları kontrol etmek amacıyla bir “savunma bakanlığı” görünümünde örgütlendi. İç güvenlikten sorumlu birimlerin başına ise daha önce DEAŞ emiri olan Enes Hattab getirildi. Ekonomi ve siyaset alanındaki yetkiler ise Colani’nin kardeşi Mahir el Şara’ya devredildi.
Ekonomi, savunma, siyaset, diplomasi ve enformasyon gibi toplumun doğrudan gördüğü ve yönetim için hayati öneme sahip kurumların başına Colani kendi yakın çevresinden isimler atadı. Böylece sokakta fiili bir hâkimiyet sağlayamasa da, görünüşte bir yönetim yapısı oluşturmayı başardı. Ancak bu yapıyı tanımlayabilecek net bir yönetim biçimi henüz ortaya çıkmış değil.
Bir yıllık karne
Colani’nin bir yıllık yönetim pratiğinde bölgede uygulanan güvenlik, siyaset, ekonomi ve hukuk pratiklerini ortaya koyalım.
Güvenlik: Suriye, bölge bölge silahlı gruplar arasında fiilen paylaşılmış durumda. Her bir grup, bir tümen şeklinde örgütlenerek sözde savunma bakanlığına bağlanmış ve kendi kontrol ettiği bölgede kendi düzenini kurmuştur. Silahlı gruplar, çoğu zaman kuralsızlık üzerine inşa edilen kendi kurallarını dayatarak iktidarlarını tesis etmiştir.
Bu gruplar, uyuşturucu, insan ve silah kaçakçılığı gibi yasa dışı ticaret faaliyetlerini rahatlıkla yürütme imkânına kavuşmuş; bu durum onların ekonomik güçlerini artırarak daha da güçlenmelerine zemin hazırlamıştır. Sonuç olarak silahlı gruplar, istedikleri kişiye ve istedikleri bölgeye saldırılar düzenlemiş, keyfi tutuklamalar gerçekleştirmiş ve katliamlara imza atmıştır. Geçen bir yıllık süreç, bu tür olayların onlarca örneğiyle doludur.
Bölge, denetimsiz silahlı gruplar, iç infazlar, hesaplaşmalar ve kontrolsüz güç ağları nedeniyle tam anlamıyla bir güvenlik boşluğuna sürüklenmiştir. Sokaklarda hâkim olan unsur “otorite” değil, korkudur.
Siyaset
Her ne kadar bir “yönetim” görüntüsü verilmeye çalışılsa da, ortada gerçek anlamda bir devlet mekanizması bulunmamaktadır. Kurumsallık, hukuk, hesap verebilirlik veya yönetim hiyerarşisi açısından herhangi bir model geliştirilmemiştir. Kurulan yapı, Colani’nin şahsi otoritesine dayalı; kişiselleştirilmiş ve tamamen pragmatik bir iktidar düzeninden ibarettir.
Halkın iradesini yansıtan bir seçim yapılmamış, seçimlerin gerçekleştirilebileceği bir tarih dahi ufukta görünmemektedir. Ülkede herhangi bir siyasi parti, muhalefet ya da siyasi kimliğe sahip bir figür bulunmamaktadır. Colani’nin öne çıkışıyla birlikte Suriye’de siyaset adeta sahneden tamamen silinmiş durumdadır.
Ekonomi
Ülkenin tüm gelir kaynakları Colani yönetiminin sıkı denetimi altına alınmış durumda. Devletin doğal zenginlikleri ve üretim kapasitesi, halkın refahını artırmak yerine yabancı şirketlere ayrıcalıklı anlaşmalarla devrediliyor. Bu durum, ülke ekonomisinin bağımsızlığını zayıflatırken, yerel girişimlerin gelişmesini engelliyor.
Yolsuzluk, keyfi vergilendirme ve adaletsiz ekonomik politikalar, halkın omuzlarına ağır bir yük bindirmiş durumda. Vergi sisteminin keyfîliği, küçük esnafı ve üreticiyi ayakta kalamaz hâle getirirken, büyük sermaye grupları yönetimle kurdukları yakın ilişkiler sayesinde ayrıcalık elde ediyor.
Ekonomi giderek dışa bağımlı bir milis düzenine dönüşmüş; silahlı gruplar, ticaret yollarını ve kaynakları kontrol ederek kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. İç savaşın yıllardır tükettiği kaynaklar, ülkenin kalkınma potansiyelini yok etmiş, üretim ve istihdam alanlarını daraltmış durumda.
Halk derin bir yoksulluğa mahkûm edilmiş. Halkın en temel ihtiyaçları dahi karşılanamaz hâle gelmiş; gıda, sağlık ve barınma gibi yaşamsal gereksinimler büyük bir kriz hâline dönüşmüş. Yaşam maliyeti her geçen gün artarken, işsizlik ve gelir adaletsizliği umutsuzluğu büyütüyor. İnsanlar geleceğe dair güvenlerini kaybetmiş, toplumsal huzursuzluk giderek derinleşmiş durumda.
Hukuk
Colani, 13 Mart 2025’te ilan ettiği ve 5 yıl boyunca geçerli olacağı duyurulan Geçici Anayasa ile Suriye’de hukukun temel işleyişini fiilen ortadan kaldırdı. Bu düzenleme, devletin hukuk sistemini bağımsız bir çerçeveden çıkararak tamamen Colani yönetiminin düşünce ve yorumlarına bağlı hâle getirdi. Hukuk artık evrensel ilkelerle değil, Colani’nin nasıl gördüğü ve nasıl yorumladığıyla işlevselleştirilen bir araç hâline geldi.
Mahkemeler, savcılar ve hâkimler, klasik yargı mekanizmaları yerine doğrudan atanmış Şeyhlerin otoritesine bağlandı. Bu durum, yargının bağımsızlığını yok ederek dini ve milis kökenli otoritelerin mutlak hâkimiyetini kurdu. Ülkenin dört bir yanında eski HTŞ mensupları “Şeyh” sıfatıyla görevlendirildi ve adaletin işleyişi onların keyfî kararlarına bırakıldı.
Suriye’de hukuk düzeni yerini kişisel ve ideolojik yorumlara dayalı bir fiili yönetim biçimine bıraktı. Halkın hak arama yolları kapandı; adalet, tarafsız kurumlar yerine milis geçmişi olan kişilerin insafına terk edildi.
Halklara, inançlara kıyım
Suriye, Ortadoğu’nun çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı ve çok sesli halklarının mozaiğini barındıran nadide topraklardan biridir. Tarih boyunca farklı toplumlar bu coğrafyada bir arada yaşamış, barış ve uyum içinde varlıklarını sürdürmüştür. Ancak siyasi baskılar ve dış müdahalelerle birlikte bu dengeler bozulmuştur.
Bugün Suriye’nin hedef haline getirilmesinin temel sebeplerinden biri de bu zengin çeşitliliğidir. Colani, Şam’a gelir gelmez yalnızca Sünni olmayanlara değil, esasen HTŞ’ye bağlı olmayan ve silahlı gruplara dahil bulunmayan tüm toplumsal kesimlere karşı olduğunu ilan etmiştir. Dürziler, Kürtler, Aleviler, Hristiyanlar, Ermeniler ve kendisinden olmayan Sünniler; şiddet, baskı, ekonomik ve psikolojik saldırılara maruz bırakılmıştır. Bu durum günümüzde de devam etmektedir.
Colani, yönetime geldikten üç ay sonra Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Sahil bölgesine, DAİŞ benzeri yöntemlerle bir katliam seferi düzenlemiştir.
Sahil katliamı
6 Mart tarihinde Colani’ye bağlı Savunma Bakanlığı ile özellikle İçişleri Bakanlığı’na bağlı Genel Güvenlik Servisi, eski El-Kaide bağlantılı HTŞ birlikleri ve daha önce yaptırım uygulanmış Sultan Süleyman Şah Tugayı ile Hamza Tümeni’nin söz konusu katliamlarda yer aldığı tespit edilmiştir. Savunma Bakanlığı Sözcüsü’nün Telegram grupları üzerinden operasyonları yönettiği ortaya çıkmıştır.
Uluslararası sivil toplum kuruluşları, Birleşmiş Milletler, Reuters Haber Ajansı ve İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) verilerine göre, üç gün içerisinde sahil bölgesindeki kent ve köylerde yaklaşık 1500 Alevi sivil yurttaş katledilmiştir.
Alevilere yönelik bu toplu saldırıların ardından günümüze dek Humus, Şam (Alevi yurttaşların mahalelerden zorla göç ettirilip evlerine el konulmaktadır), Hama, Lazkiye, Tartus, Cebele ve Banyas’ta benzer saldırılar devam etmektedir.
Dürzilere Saldırı İlk gündem İtibaren Durmadı: 1490 kişi katledildi
Colani, Şam’a geldikten sonra çevresi dışında kalan tüm kesimleri düşman ilan ederek, yalnızca biat edenlerin kabul göreceğini duyurdu. Süveyda kentindeki Dürziler ise Şeyh Hikmet el-Hicri öncülüğünde kendi topraklarında, kendi inançlarına göre yaşamaya devam edeceklerini belirterek biat etmeyeceklerini açıkladılar. Bu tutum, Süveyda ve Dürzileri doğrudan Colani’nin hedefi haline getirdi.
Şam ve çevresinde Dürzilere yönelik küçük çaplı saldırılar düzenleyen Colani, 13 Temmuz’da DAİŞ ve bazı Bedevi aşiretlerle uzlaşarak Süveyda’ya kapsamlı bir saldırı başlattı. İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) aktardığı bilgilere göre, bu saldırılarda toplamda 1490 kişi hayatını kaybetti. Katledilenlerin büyük çoğunluğunu Dürziler oluştururken, bunlardan 765 kişi sokaklarda toplu halde infaz edildi. Dürziler, kendi yönetim yapılarını ve özsavunma güçlerini oluşturarak saldırılara karşı direnmeye devam etmekte ve bu saldırılara aktif şekilde karşılık vermektedir.
Kürtlere tarihsel düşmanlık
Colani, Şam’a getirildiğinde Kürtlerle olan geçmişini de beraberinde taşıdı. Suriye iç savaşının ilk yıllarında (2012-2013) Halep’in Şeyh Mahsud ve Eşrefiye mahalleleri ile Serêkaniyê’ye saldıran El Nusra, Kürtlerin öncülüğündeki Demokratik Özsavunma Güçleri tarafından bozguna uğratılmıştı. Bu tarihsel çatışma, Şam’a gelişlerinde de unutulmadı.
Colani ve çevresi, ilk günden itibaren Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ni tanımadıklarını ilan ederek, biat çağrısında bulundu. 14 yıllık bir yönetimi görmezden gelen bu tutum, küçümseyici ve dayatmacı bir tavırla sürdürüldü. Colani, ancak 10 Mart’ta mecburen ve isteksizce imzaladığı anlaşmaya kadar Kürtleri ve halkların birlikte kurduğu özyönetimi tanımadığını açıkça dile getiriyordu. Anlaşma sonrasında Kürtlerin ve Özerk Yönetim temsilcileriyle defalarca görüşmeler yapılmasına rağmen, halkları tanımayan yaklaşımını sürdürdü.
Colani yönetimi, Halep, Deyrizor, Der Hafir, Rakka ve Tişrin Barajı’nda Kürtlere yönelik saldırılarını devam ettirdi. Bu tavır, Suriye’de Kürt varlığını yok sayan ve kimlik tanımayan Esad yönetiminin zihniyetini sürdürmekten öteye geçmedi. İmzalanan anlaşmayı da fiilen yok sayarak, kendi iktidarını tahkim etmeye yönelik bir pratikten başka bir adım atmadı.
Bugün Colani yönetimi ile Kürtler arasında Suriye’nin geleceğine dair ciddi bir belirsizlik söz konusudur. 10 Mart mutabakatı müzakerelerinde tıkanma yaşanmış, görüşmeler durmuş ve sürecin nasıl ilerleyeceği belirsiz hale gelmiştir. Ancak Suriye’de Kürtlerin geleceği, Şam’da bir cihatçının bakış açısına bağlı olarak belirlenemeyecek kadar önemli ve kapsamlı bir meseledir.
Suriye’deki gelişmeler değerlendirildiğinde, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda AKP, DEM Parti ve MHP’den birer üyenin yer aldığı heyetin, 24 Kasım’da İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Colani hakkında yaptığı değerlendirmelerin ne kadar öngörülü olduğu ortaya çıkmaktadır. Öcalan’ın, “Eğer Suriye’de demokratikleşme olmazsa Şara da Esad gibi bir diktatöre dönüşebilir. Suriye’de sistem yeniden bir diktatörlüğe evirilecekse Kürt güçleri bunun bir parçası olmayacaktır” şeklindeki tespitleri, bugün yaşanan süreç açısından kritik bir uyarı niteliği taşımakta ve tarihi bir önem arz etmektedir.
Colani’nin liderliğinde geçen bir yıllık süreç, Suriye’nin nasıl yönetildiğini somut biçimde gözler önüne seriyor. Bugün ortaya çıkan durum, ne modern bir devlet modeline benziyor ne de klasik anlamda bir İslami emirliğe. Daha çok adı konulmamış bir sistem içinde, diktatörlüğe giden yolun taşları döşeniyor.









