Suriye hayli karanlık ve hayli yıkıcı bir çıkmaz içinde. Suriye’nin çıkmazı esas itibariyle Türkiye’nin tekçi, şeriatçı, mezhepçi, çetevari bir yapıyı egemen kılma ve Suriye’yi etnik, toplumsal, inançsal dinamiklerin varlığına, çoğulcu yapısına aykırı biçimde dizayn etme ısrarından kaynaklı bir çıkmaz.
Uluslararası alanın Suriye’ye yönelik ambargoyu kaldırma ve diplomatik ilişki geliştirme politikalarını ve bu yönde sunulan imkanları; Türkiye, HTŞ yönetimi ve şeriatçı güçler tarafından farklı etnik ve inançsal dinamikleri baskı altına alma, taleplerini yok sayma yönünde bir uygulamaya dönüştürdüler. Alevi ve Dürzi toplumlarının maruz kaldıkları saldırı ve katliamlar söz konusu tutumla yakından alakalı.
Uluslararası toplumun en büyük kusuru, en büyük ayıbı hiçbir tedbir almadan Suriye’yi, Suriye toplumunu selefi Cihatçıların, HTŞ’nin, DAİŞ’in, SMO’nun ve bunların destekçisi devletlerin ve güç odaklarının insafsızlığına maruz bırakmasıdır. Bu ise Suriye’yi eskisinden daha karanlık, daha yıkıcı bir duruma sürükledi.
Türkiye’nin Rojava’ya yönelik tehditleri devam ediyor
13 Ağustos’ta Türk Dış ilişkiler Bakanı Hakan Fidan Suriye Dış İlişkiler Bakanı Esad Hasan Şeybani ile Türkiye’de yaptığı görüşmeden sonra düzenledikleri basın toplantısında Hakan Fidan yoğun biçimde Rojava’ya yönelik tehditlerde bulundu.
Fidan basın toplantısında “Biz enayi değiliz” vurgusunda bulundu. Anlaşılan odur ki Fidan enayi olmamanın ölçüsünü Kürt karşıtlığı ve Rojava karşıtlığı üzerinde kuruyor. Demokratik Rojava güçlerinin ve Rojava’nın selefi cihatçılara biatını istiyor. Sunacağı destekle cihatçılara Kürtleri ezdirmek Fidan’ın anti enayilik ölçüsü oluyor.
Fidan basın toplantısında yine Rojava’yı kast ederek “Tolere etmekte zorlanıyoruz” dedi. Hakan Fidan ve zihniyetindekiler Rojava’nın ademi merkeziyetçi konumuna ve talebine tahammül etmiyorlar. AKP iktidarı bir zamanlar Rojava’ya karşı tahammül etmediği için DAİŞ’i donatıp Kürtlere ve Kuzey Doğu Suriye halklarına saldırttı.
Türkiye’nin DAİŞ’ aparatıyla yol açtığı yıkım, yol açtığı yaralar daha hayli taze. Kürtler büyük bedeller sonucu DAİŞ’i yenince Türkiye 2018’de Efrîn’i bir yıl sonrasında da Serêkanî Girê Spî’yi işgal etti. Türkiye işgalde yüzbinlerce Kürdü topraklarından sürdü, Kürtlere büyük acılar ve yıkımlar yaşatıldı. Bu gerçekler ortada iken Hakan Fidan Rojava’yı tolere etmekte, tahammül etmekte zorlandığını söylüyor. Aynı Hakan Fidan 2023 Ocağında Kuzey Doğu Suriye’nin, Rojava’nın tüm alt yapısına ve üst yapısına yönelik meşru hedef açıklamasında bulundu.
Fidan açıklamasının hemen akabinde Türkiye, Rojava Kuzey ve Doğu Suriye’deki hastanelere, elektrik santrallerine, su tesislerine, buğday ambarlarına çocukların eğitim merkezlerine yönelik ağır saldırılarda bulundu, saldırılarda onlarca çocuk, yüzlerce sivil yaşamını yitirdi. Rojava’ya yönelik, Kürt halkına yönelik yapılan kötülüklerden, yapılan katliam ve işgal uygulamalarından Hakan Fidan’ın tatmin olmadığı anlaşılıyor.
Gerçek odur ki Rojava halklarına, Kürt halkına yönelik yapılanlar insanlığın tüm tahammül sınırlarını aşmıştır.
Türkiye ırkçılığın, şovenizmin, militarizmin ve rantçılığın şov sahası. Tarihi, Kürt karşıtlığı üzerinedir, Kürtleri tarihin dışına sürme üzerinedir, Kürtlerin defterini dürme üzerinedir. Ve Hakan Fidan da bu eksende bir tutum sergiliyor. Fidan’ın, Kürt sorununda çözümsüzlüğü tahkim etmeye yönelik hayli yoğun bir efor harcadığı kendini gösteriyor. Fidan’ın Suriye Kürtlerine yönelik tehditleri Kürt sorununda çözüme katkı sunmuyor bilakis çözüme yönelik çabaları can evinden vuruyor.
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli 1 Ekim’de bir tutum ortaya koydu. Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ve akabinde Kürt Özgürlük Hareketi karşılık verdi. Kürt sorununun çözümü yönünde karşılıklı tutumlar hayli pozitif bir ortam oluşturdu. Ortamın zarar görmemesi için Sayın Öcalan ve Kürt özgürlük hareketi büyük bir hassasiyet içinde. Gösterilen hassasiyet ve yaklaşımın istismar edilmemesi büyük bir önem arz ediyor.
Kürt sorununun barışçıl ve demokratik temelde çözümü hem Türkiye hem bölge hem de Türk ve Kürt halkı için yüzyılların en büyük kazanımı olacak. Türkiye’nin Rojava’ya yönelik süre giden çözümsüzlük pozisyonunu sürdürmesi ise hayli yıkıcı sonuçlara yol açacak.
Rojava Türkiye ile barış içinde olma istemini her zaman dile getirmiştir, Türkiye’nin bunu görmesi gerekiyor. Aksi tutum Türkiye’nin bölge siyasetini ve Suriye’ye yönelik siyasetini de sakatlayacaktır Küresel bir güç olma iddiası ve hayali ağır bir darbe alacaktır.