Trump artık Beyaz Saray’da! Dünyadaki pek çok sorun çözüm için Trump’ı bekliyor. Bunlardan birisi de Türkiye’deki Kürt sorunu. Gerçi Bahçeli ile başlayan girişimde soruna böyle bir adlandırma yapılmadı. Sorun tamamen terörün sona erdirilmesi ve PKK’nin tasfiye edilmesi olarak ele alınıyor. Bu sözde “çözüm” her fırsatta tekrarlanıyor. Yola çıkıldığında “çevremiz ateş çemberi”, “iç cephenin tahkimi gerekir”, bunun için “Türk Kürt kardeşliği kurulmalıdır” vurguları yapıldı. İmralı’ya heyet gönderildi; Öcalan’ın yapacağı açıklama beklenmeye başlandı.
“Ateş çemberi”, “iç cephenin tahkimi” gibi kavramların neden kullanıldığı daha sonra yeterince aydınlandı. Elbette Ankara’nın saklı koridorlarında yakın zamanda HTŞ’nin İdlip’den çıkıp bir çatışma süreci başlatacağı biliniyordu. Ancak en yetkin Suriye kurmayları ve uzmanları tarafından bile HTŞ’nin hemen hemen çatışmasız bir yolculukla on günde Şam’ı ele geçireceği öngörülemedi. Bu gerçeklikle birlikte Bahçeli’nin “iç cephenin tahkimi” amacıyla başlattığı süreç doğal olarak Suriye’de ortaya çıkan sorunlar yumağının içine dahil oldu. Suriye’de HTŞ’li yeni iktidarın kuruluş sürecini yönettiğini düşünen Ankara pozisyonunu en kesin çizgileri ile vurgulama yolunu seçti. SDG’nin tasfiye edilmesinden başka bir çözüm yolu yoktu. HTŞ şimdilik Suriye’de federasyona karşı olduklarını açıklamakla yetindi. Ancak Trump’ın Dışişleri sekreteri Marco Rubio Senatodaki toplantı sırasında kendisine SDG ile ilişkilerin geleceği konusunda soru sorunduğunda “kesinlikle devam edeceğini” söyledikten sonra:
“Şu an Kürtler’le ilgili çok zayıf bir ateşkes mevcut. Bunun sürdürülmesi önemli. Bence Erdoğan’a, bu oturum üzerinden de, ABD’de iktidarın el değiştirmesini, var olan anlaşmaları ihlal etmek için kullanabilecekleri bir fırsat olarak görmemesi gerektiği mesajını erkenden vermek önemli” diye konuştu. Bu uyarının neyi anlattığı yeterince açıktır. Şam düştükten sonra “Kürt sorunu” hızla Suriye’deki başlıca güçlerin alanına girmiştir. Ankara isteklerini en yüksek seviyeden sunsa da, olayın diğer muhatapları konuya oldukça farklı seviyelerden bakmaktadırlar. Bu arada önemli bir görüşme daha gerçekleşti. Mazlum Abdi ile Barzani arasında bir görüşme yapıldı. Yine aynı sıralarda Demokratik Suriye Meclisi Dış İlişkiler Komitesi eş başkanı İlham Ahmed İngiltere’de çeşitli görüşmeler yaptı. Konu, Suriye’deki son gelişmelerle birlikte önemli bölge ve uluslararası güçlerin masasına geldi. ABD, SDG’nin yeni Suriye düzenine entegre edilmesinin yolları üzerine görüşmeler yürütüyor. Artık Trump bekleniyor. Konu Ekim başındaki tokalaşmadan yeni Suriye’nin en önemli sorunlarından biri noktasına hızla taşındı.
Uluslararası seviyeden yeniden Türkiye’nin iç politikasına dönersek konu gittikçe karmaşık hale dönüşmektedir. Bahçeli ‘kardeşlikten’ söz ederken Erdoğan Esenyurt belediyesine kayyum atayarak önceki seçimlerde AKP’nin yenilgisini getiren CHP ve DEM Parti arasındaki ‘kent uzlaşısı’nı bozmak için yola çıktı. Aynı zamanda CHP’nin terörle ‘iltisak’ını gösterecekti. Ancak İmralı’ya çağrıların yapıldığı bir sırada bu eskimiş siyasal silahın artık bir işlevi kalmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Beşiktaş belediyesinde yolsuzluk ve rüşvet suçlamasıyla yeni bir basamağa çıkıldı. Üstelik daha ortada bir şey yokken Erdoğan “turpun büyüğü heybede” diyerek nasıl bir plan üzerinden yürümekte olduğunu açığa vurdu. Saray aynı zamanda yaklaşan erken seçimlere hazırlık yapıyor, en güçlü rakiplerini eleme operasyonları yürütüyor. Kürt illerindeki kayyumlar ve Esenyurt belediyesine kayyum atamaları “terörle iltisak” üzerinden yürütüldü; ancak bunların politik olarak işlev görmediği ortaya çıkınca konu CHP’li bedediyelerin yolsuzluklarına taşındı. Böylece CHP ve DEM Parti arasındaki “kent uzlaşısı” rüşvet söylentileri ile sıkıntıya sokulacaktır.
Sonuç olarak, nasıl ki, Bahçeli’nin ilk tokalaşması sırasında atılan adımın iç politikadan mı, yoksa dış gelişmelerden mi kaynaklandığı üzerine yapılan tartışmalar HTŞ’nin Şam’a girmesi ile görüşleri dış gelişmelere çevirdiyse; şimdi de Beşiktaş belediyesi ile başlayan süreçle herkes “turpun büyüğünün heybede” olduğunu Erdoğan’ın ağızından öğrenerek bu kez gözler yaklaşan bir erken seçim hazırlığına yöneldi. Ülkenin yıllardır yaşanan en önemli sorununun, adıya anıldığında “Kürt sorunu”nun, böylesine keyfi, gayri ciddi ele alınması Sarayın yaklaşımını en açık biçimde ortaya koymaktadır. Erdoğan’ın suskunluğu üzerine çok yorumlar yapılmıştı, “heybedeki turptan” sonra artık böyle yorumların bir anlamı kalmamıştır. Dolmabahçe’de masanın devrilmesinin nedeni AKP’nin güç kaybının anlaşılmasından kaynaklanıyordu. Şimdi olası bir güç kaybının önüne geçmek için Saray erken seçim yolunda kapsamlı bir strateji yürütmeye çalışıyor. Büyük kitlelerin sorunun kendisine sahip çıkmasıyla oyunun bozulmasından başka bir yol görünmüyor.