ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu ziyaretinin bölgeyi ekonomik ve siyasi olarak yeniden dizayn etmeye yönelik olduğunu söyleyen Dr. Mustafa Peköz, Suriye’de ABD’nin etkisinin artacağını belirtti
Hüseyin Kalkan
ABD Başkanı Donald Trump, Ortadoğu’ya fırtına gibi bir gezi gerçekleştirdi. Bu gezide hiç kuşku yok ki önemli ticari kazanımlar elde etti. Yanı sıra bölgenin geleceğini etkileyecek önemli siyasi adımlar da attı. Suudi Arabistan’da Ahmet El Şara ile görüşmesi Türkiye’nin başarısı olarak lanse edilmeye çalışılsa da, görüşmede Suudi yönetiminin etkili olduğunu sağır sultan bile duydu. Dr. Mustafa Peköz, Trump’un bölge gezisini ekonomik yönüne dair şunları söylüyor: “ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan üç günlük ziyaretin merkezinde ekonomik yani ticari ilişkilerin geliştirilmesi bulunuyor. Bu üç ülke ile toplam 3,2 trilyon dolarlık anlaşma yaptı. Enerji zengini körfezin üç ülkesinin ekonomik gücü biliniyor. Doğal olarak Trump bu ülkelerden elde ettiği finans kaynaklarıyla ABD’nin ekonomisini güçlendirmeyi hedefliyor.”
Tabı ki Trump sadece ekonomik meseleleri konuşmak için gelmemişti. Siyasi meseleleri de kendi üslubuna göre konuştu. Peköz bu konuda da şunları söylüyor:
“Trump’ın Ortadoğu ziyaretinde İsrail’in oldukça sessiz kalması ve bu süreçte hiçbir açıklama yapmamış olması dikkat çekicidir. Washington yönetiminin kayıtsız şartsız İsrail’in yanında olduğuna dair yaptığı açıklamalara rağmen Trump’ın bu üç ülke ziyaretinde İsrail’e dair bir değerlendirme yapmamış olması gözden kaçmadı.
İsrail aksine Trump sanıldığı gibi İran’la doğrudan bir askeri çatışmaya girme niyetinde değil. Trump’a göre nükleer silahlardan arındırılmış bir İran ne İsrail ne de bölge için bir tehdit oluşturur. İran, Lübnan ve Suriye’den sonra Yemen’de de etkisini kaybetmeye başladı. Irak’ta dengelerin Şiilikten Arap eksenine kaymaya başlamasıyla İran’ın bölgesel denklemdeki gücünün zayıfladığını dair önemli bir veri olarak değerlendirmek mümkündür.”
ABD Hamas’la görüşüyor
Bu gezinin İsrail’i rahatsız ettiğini, ancak dünya kamuoyu önünde tartışır durma düşmemek için temkinli davrandığın belirten Peköz, konu ile ilgili şu belirlemelerde bulunuyor:
“Filistinlilerin Gazze’den çıkartılması görüşüne katılan ve birkaç kez gündeme getiren Trump, bu yaklaşımını 3 ülkeyi ziyaret sırasında hiçbir şekilde gündeme getirmedi. ABD’nin bir biçimiyle İsrail’i arka plana alarak Hamas ile doğrudan görüşerek bir kısım kararlar alması İsrail tarafından sessiz ama belirgin bir tepki ile karşılandığı görülüyor. Hamas, Gazze’nin yönetimini bırakmaya hazır olduğunu belirtmesi esasen Katar-Mısır-ABD üçlüsünün yapmış olduğu görüşmeler neticesinde kararlaştırılan bir durum. Ayrıca ABD’nin Hamas’ın elindeki esirlerin tamamını ve koşulsuz bırakmasına yönelik talebi ve baskısı devam ediyor. Hamas bu baskıya uzun süre dayanamaz. Böylece hem esirleri bırakacak hem de Gazze yönetiminden ayrılacaktır. Böylelikle Hamas’ın politik ve tarihsel misyonu fiilen son bulacaktır. İsrail, Washington tarafından baypas edilmesine tepki göstermekle birlikte ortaya çıkacak sonuçtan memnun olacağı açıktır.”
ABD’nin Suriye politikası
Trump, Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırdı. Bu karar Şara yönetiminin geleceği açısında önemli bir adım. Ancak Şara’nın Kuzeydoğu Suriye yönetimi ile imzaladığı 10 maddelik anlaşma olmasaydı, yaptırımlarını bu kadar kolay kalkmayacağı da aşikar. Üstelik yaptırımların kaldırılması Şara yönetiminin elini kolunu bağlayan koşullara bağlandı. Şunu söyleyebiliriz ki bu geziden sonra Suriye’de Türkiye’nin etkisi bir miktar azaldı, ABD’nin etkisi ise önemli miktarda arttı. Peköz, bu konu ile ilgili şunları söylüyor:
“Gezinin en çarpıcı yanı ise Trump’ın HTŞ ve Şam Yönetiminin geçici lideri Ahmet El Şara ile görüşmesidir. Suudi Arabistan’ın fiili lideri Prens Muhammed Bin Salman’ın Trump’tan El Şara ile görüşmesi ricasında bulunduğu ve Trump’ın bu talebe olumlu cevap verdiği belirtiliyor.
Hiç şüphesiz ki Trump’ın El Şara görüşmesi tek başına bir şey ifade etmez. Ancak Suriye’ye yönelik ekonomik ambargonun hafifletilmesine yönelik bir kısım adımların atılacağının Trump tarafından ifade edilmesi en azından bugünkü konjonktürde önemi ölçüde sıkışmış bulunan el Şara’yı nispeten rahatlattığı söylenebilir.”
Suriye stratejisi değişmedi
Dr. Peköz, bu görüşmenin İsrail’i rahatsız ettiğini, görüşmeden hemen sonra yapılan açıklamalarla bu rahatsızlığın giderilmeye çalışıldığını söylüyor. ABD Dışişleri Sözcüsü, görüşmeden birkaç saat sonra şu açıklamayı yapmıştı:
“Yapılan görüşmede Şara çok yumuşaktı. Ona özellikle Orta Doğu’daki azınlıkların, Hristiyanların, Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin korunmasını içeren bir talepler listesi verdik. Biz onlara sadece onları korumak istemediğimizi, aynı zamanda hükümete katılmalarını istediğimizi söyledik. Suriye’yi tüm azınlıkların çıkarları doğrultusunda yönetebilmesini sağlamak istiyoruz. Burada değinmeyeceğim bir talep listemiz daha var. Sanırım Şara, Suriye’nin ilerlemesinin Lübnan, İsrail ve diğer ülkeler gibi komşularıyla savaşa girerek olmayacağını anlıyor.”
Dr. Peköz, bu açıklamayı şöyle yorumluyor:
“Bu nedenle ABD’nin Suriye’ye yönelik bazı yaptırımları iptal etmesi ile Suriye’nin evine yönelik belirlenen genel stratejinin değişmesi anlamına gelmiyor. Dışişleri Bakanı sözcüsünün yaptığı açıklama dikkate alındığında yine federatif bir Suriye’nin talep edildiği çok net bir şekilde bir kez daha teyit edilmiş oldu.”
Bu gezi dolayısıyla atılan adımların ve yapılan görüşmelerin ABD’nin Kuzey ve Doğu Suriye politikasını değiştirmeyeceğini belirten Peköz şunları ekliyor: “ABD’nin askeri kuvvetlerinin Kuzey ve Doğu Suriye’yi terk etmeyeceği, tersine buradaki askeri kapasitesini niteliksel olarak arttırdığı görülüyor. Bu nedenle ne ABD’nin ve Fransa’nın bölgedeki uluslararası askeri gücü ne de İsrail’in politikasında niteliksel bir değişiklik söz konusu olmadığı gibi Kuzey ve Doğu Suriye’nin mevcut yapısının korunmasında bir değişikliğin olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.”
Türkiye’nin politikaları değişecek
Mustafa Peköz, bu gezinin önümüzdeki dönemde Türkiye’nin bölge politikaların etkileyeceğini, daha şimdiden Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye politikasında belirli bir değişimin olduğunu gözlemlendiğini belirtiyor.
Peköz, sözlerini şöyle sonlandırıyor:
“Ankara’nın Qamışlo’da gerçekleştirilen Kürt Birlik Konferansı’nın kararlarına karşı ciddiye alınabilir diplomatik ve politik bir tepki göstermemesi, son dönemlerde Kürtlerin bütün demokratik haklarının verilmesi gerektiğine dair özellikle Dışişleri bakanlığı tarafından yapılan açıklamalar, politika değişikliğini gösteriyor. Kürtlerin askeri gücünün olmaması yönündeki açıklamalarının da zamanla değişeceğini söyleyebiliriz.”