Beklenen ses yükseldi. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Devrimci Parti, EMEP, ESP, EHP, SMF, SODAP, SYKP, TİP, TÖP, Yeşil Sol Parti ve Halk Evleri CHP İstanbul İl Kurultayı’nın iptal edilerek, yönetimin yerine kayyum atanmasına karşı, şimdilik yazılı bir açıklamayla, güçlü bir tepki gösterdi. Bu parti ve hareketler, demokratik olarak yapılacak ilk seçimde seçmenin yüzde yirmilik oylarını temsil edeceği gibi, sokakta, grevlerde, serhildanlarda devlet terörüne karşı mücadelede muazzam bir deneye sahiptir. Bu bakımdan açıklama “sivil darbe” sürecine karşı büyük bir önem taşıyor.
AKP-MHP iktidarı ve onların bütünleştiği “norm dışı” devlet, bu açıklamayı dikkatle okumalı, çoğunluğu TBMM Komisyonunda yer alan bu gücün sabrıyla oyun oynamaktan vaz geçmeli, “darbeden” geri çekilmeli, Rojava’yı tehdide son vermeli ve Komisyon çalışmalarını “silahsızlanma” amacıyla sınırlayarak, demokrasi hedefinden uzaklaştırma oyalamasını sona erdirmelidir.
Bu açıklama göstermiştir ki, iktidarın bir yandan Başkan Apo’nun inisiyatifinde başlayan “barış ve demokratik toplum sürecini” araçsallaştırarak, bu süreci destekleyen güçleri ve halkı “bloke etme”, yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’yi ise, bundan istifade ederek bölme ve etkisiz kılma, bu yolla muhalefeti parçalayarak iktidarını sürdürme oyununu boşa çıkmıştır.
Her kim, yazılı açıklamanın, bağrında barındırdığı muazzam eylemli gücü dikkate almaz, o kimse fena halde yanılır. Açıklamanın şimdilik yazılı bir açıklama olması, bu parti ve hareketlerin Türkiye için “son şans” olan “barış ve demokratik toplum sürecine” iktidarın “son verme” niyetini hesaba katan, ilk, soğukkanlı, sağduyulu ve çok önemli bir “uyarı” olarak yorumlanmalıdır. Partilerin isimlerine baktığımızda onların “biz yağmadan gürlemeyiz” diyen devrimci güçler olduğunu görürüz. Erdoğan ve Bahçeli o nedenle, “muhalefeti dizayn edeceğiz, Sarayın muhalefetine çevireceğiz, TBMM Komisyonuyla açıklamayı yapan partileri bloke edeceğiz, Rojava’ya “kılıç çekip kalemi ve kelamı susturacağız” diye “gürleyip” sonuçta “yağamayacağını” hesap etmelidir.
CHP kendisiyle dayanışma içinde olan bu devrimci güçlerin değerini ve önemini, yerel seçimlerden bu yana, içindeki Ergenekoncu-Kürt düşmanı güçlerin tüm yıkıcı yeltenişlerine rağmen bildiğini göstermeye devam ediyor. “Barış ve demokratik toplum sürecine” karşı da bir sabotaj olan CHP karşıtı darbeye rağmen, CHP yönetiminin TBMM Komisyonundan çekilmemesi, bu partinin tercihini doğru yaptığını gösteriyor. Eğer 15 Eylül’de CHP merkez yönetimine İstanbul’da olduğu gibi bir kayyum atanırsa, bu kayyumun alacağı ilk karar TBMM Komisyonundan çekilmek olacaktır.
CHP yalnız iktidarın yargısı tarafından değil, sözde muhalif İyi Parti, Zafer Partisi, sahte TKP, Sözcü medyası ve benzerleri tarafından da kuşatmaya alınıyor. Bunların amacı barışın yerine savaşa devam etmek ve demokrasi yerine kendilerinin de eklemleneceği diktatörlüğü sürdürmektir. Bunlar demokrasi koşullarında saf dışı olacaklarını biliyorlar.
Başında ABD’nin bulunduğu NATO devletleri şu anda gelişmeleri sinsi bir sessizlikle izlemektedir. Eğer Erdoğan “seçimli otokrasiden”, bu darbe sonucunda “açık diktatörlüğe” geçerse, ABD, İngiltere ve İsrail, “alternatifsiz” Erdoğan’ı, eğer Erdoğan İkinci Basra Savaşı öncesinde Irak’a karşı olduğu gibi bu defa İran’a karşı savaşı destekleme sözü verirse, onu desteklemekte tereddüt bile etmeyeceklerdir.
Bu kritik aşamada açıklama yapan partiler, aynı anda hem TBMM Komisyonunu çürütüp, tasfiye etmek isteyen Erdoğan’a fırsat vermeyen tutumları, hem de CHP’nin şahsında tüm muhalefeti tasfiyeye yönelik darbeye karşı çıkışları ile, bu “ara dönemin” gerektirdiği adımı atmışlardır. “Ara dönemin” sınırı aşıldığı gün, bu sınırı aşanlar, elli yıldır yenemedikleri güçlerle karşı karşıya geleceklerini bilmelidirler.
Eğer TBMM Komisyonunda, tüm sabotajlara rağmen, gittikçe zayıflayan bir ihtimal olsa da demokratikleşme yolunda somut adımlar atılır ve Meclis’te bu adımlar onaylanırsa, ilk seçimde Erdoğan’ın iktidarına muhalefet cephesi son verecektir. Ama Erdoğan “ara dönemin” sınırlarını aşar, “seçimsiz diktatörlüğe” yönelmeye kalkarsa, 19 Mart’dan beri alanları dolduran ve çoğunluğu devlet terörüne karşı koyma tecrübesi olmayan milyonlar, yanlarında sokak tecrübesini çok ağır kayıplar pahasına edinmiş, güvenilir dostlarını bulacaklardır. Özetle yapılan ortak açıklama CHP’ye darbe, DEM Parti ve müttefiklerine oyalama oyununu daha şimdiden bozmuştur. Saflar bellidir.