“Kuruluşunu ilan eden Van ekoloji derneğini selamlıyor başarılar diliyorum”
Kamuoyunda “Zeytin Yasası” olarak bilinen düzenleme, ne yazık ki Meclis’ten geçti. Bu yasa yalnızca zeytin ağaçlarını değil, binlerce yıllık bir kültürü, bir halkın belleğini, bir coğrafyanın ekolojik direncini tehdit ediyor. Bugün yaşadığımız şey sadece bir çevre ihlali değil; bu, anayasal bir düzenin, toplumun ortak değerlerinin ve en önemlisi vicdanın test edilmesidir. Bu yasa ne herhangi bir dinin, ne de herhangi bir ahlaki veya ideolojik sistemin kabul edebileceği niteliktedir. Çünkü doğaya karşı savaş, aslında canlıya karşı savaştır.
Yasanın Anayasa Mahkemesi’ne taşınabilmesi için 126 milletvekilinin imzası gerekiyor. Bu çağrım, sadece bir siyasi partinin vekillerine değil; bu ülkenin demokrasisi için yemin etmiş, halkın geleceğini temsil ettiğini iddia eden tüm vekilleredir. Partisel sadakat değil, tarihsel sorumluluk zamanı.
Her vekil, bu gece yatağına girdiğinde, gelecek kuşaklara nasıl bir ülke bırakacağını düşünmelidir. Bugün alınacak bu karar, yalnızca bugünü değil, bu ülkenin geleceğini, kültürünü belirleyecektir.
Tarihte dönüp baktığımızda, siyasi meclislerde sessiz kalan siyasetçileri hatırlarız. Bugün onları yargılar, lanetleriz. Aynı sessizlikle, bu yasa karşısında susanları da tarih unutmayacak. “Tarih affetmez” klişesinin tam zamanı şimdi: Bu yasa, kabul edenleri asla affettirmeyecek.
Yasa geçerse ne olur?
Eğer bu yasa uygulamaya girerse:
Türkiye’deki zeytinlik alanlar sanayi ve enerji yatırımları için kolayca feda edilebilecek.
Termik santraller, madenler, betonlaşma ve enerji şirketleri artık daha az engelle karşılaşacak.
Ege’den Akdeniz’den başlayan düzensiz ekosistem tüm ülkeye yayılacak. Toprak, hava ve su kirliliği hızla artacak. Son yıllarda Afrin’de başlattıkları zeytin ağacı katliamının devamını tüm ülkeye yaymak istiyorlar. Afrin’de dur diyemediği için suçluluk hisseden tüm yürekler; bu ülke daha fazla kirlenmeden bu yasanın karşısında siper olmalıdır. Yasanın anayasaya taşınması ve eş güdümlü demokratik eylemler ile protesto edilmelidir.
Bu kıyım, sadece bugünü değil, geri dönülmesi zor bir geleceği işaret edecek.
Bu bağlamda İkizköy direnişi, sadece bir köy halkının doğasına sahip çıkma mücadelesi değil, aynı zamanda ülkemizdeki demokratik hakların son siperidir. Bugün İkizköy’e sahip çıkmak, yalnızca ağaçlara değil, ifade özgürlüğüne, toplumsal haklara, yaşam hakkına sahip çıkmaktır. O yüzden bu yazı, yalnızca vekillere değil, tüm yurttaşlara bir çağrıdır: Direnişi büyütelim. İkizköy’ü yalnız bırakmayalım. Bu son uyarıdır.
Son Söz:
Toplumsal gerçeklik insan eliyle inşa edilebilir. Ancak ekolojik gerçeklik bu kadar esnek değildir. Ekosistemde oluşan bir kırılma, zincirleme felaketlerle toplumu da kıyametle karşı karşıya bırakabilir.
Bu yasa, bu ülkenin tarihine bir kara leke olarak geçmemelidir. Vicdan sahibi herkesin, bu yasaya karşı ortak bir ses yükseltmesi gerekiyor. Çünkü bu sadece bir zeytin meselesi değil. Bu, yaşamak istediğimiz hayatın, kurmak istediğimiz geleceğin meselesidir.
Not; Ümraniye yaşam nöbeti inisiyatifinin Ümraniye Belediyesi’nin barınağında yürüttüğü nöbet, 300 güne yaklaşıyor. Nöbete destek vermek isteyenler “Ümraniye yaşam nöbeti” sosyal medya hesaplarına ulaşabilirler.