PKK 12. Kongresinde feshedildiği için, 25 gerilla “Hareket” adına tarihi bir açıklama yaptı. Gerilla Türkiye Cumhuriyeti topraklarından çekildi ve Türkiye-Irak sınırlarındaki güçlerini her türlü provokasyona karşı Medya Savunma Alanlarının içlerine çekme kararı aldı. Böylece, Türkiye içinde ve sınır boylarında, devletin tabiriyle “terör tehdidinden” söz etmenin bütün biçimleri şu andan itibaren geçerliliğini yitirdi.
Adı üstünde Medya Savunma Alanlarındaki gerilla güçleri kesinlikle saldırı konumunda değildir, öz savunma mevzilerindedir. Bu da yerden göğe kadar meşrudur, çünkü iktidar geçtiğimiz günlerde Medya Savunma Alanlarına askeri harekat yapmaya dönük iki “savaş tezkeresi”ni TBMM’den geçirdi.
Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti gerillaya karşı hala savaş halindedir, gerilla ise sadece kendini savunmak zorunluğu ile karşı karşıyadır.
Türkiye sınırlarının dışına çekilme ve sınır boylarında da benzer önlemleri alma kararıyla “hareket” Başkan Apo’nun başlattığı “Barış ve Demokratik Toplum Süreci”nde yeni bir aşamaya geçişin “askeri ortamını” artık yaratmış bulunmaktadır. Türkiye topraklarında tek bir silahlı gerilla artık yoktur ve savaşın en kanlı biçimlerinin yaşandığı ve ordunun duruma bir türlü hakim olamadığı sınır boylarını da “hareket” silahlı savaşçılarından arındıracaktır.
Kürdistan Federe Bölgesindeki ve İran’la sınır komşusu olan Qandil’deki gerillanın varlığı ise, gerilla Türkiye’den çekildiğine ve sınır bölgesinden de çekileceğine göre, artık Türk devletiyle gerilla arasında bir sorun olmaktan çıkmıştır. Bu bölgelerdeki gerillanın varlığı Federe Kürdistan yönetimi ve İran İslam Cumhuriyeti arasında müzakere ve mücadele ile çözülecek bir sorundur. Ve Türkiye’nin ne dış politikasıyla ne de güvenliği ile ilgili bir sorun değildir.
Türk ordusu ile savaşmış olan ve hepsi de Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarından meydana gelen gerillanın “silahsızlanarak Türkiye dönüşü” iki adımın gerçekleşmesine bağlıdır. Birinci adım Başkan Öcalan’ın fiziki özgürlüğü, ikinci adım gerillanın Türkiye’ye dönüşü ile ilgili “PKK’ye özel” hukuki ve yasal zeminin yaratılmasıdır. Bu da, “hareketin” söz konusu adımından sonra, bütün sorumluluğun Türk devletine ve AKP-MHP iktidarına düştüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
Gerek TBMM Komisyonundaki frenleme olgusu, gerek, iktidar çevrelerinin ve medyasının provokatif zehirli dili ve gerekse iktidarın TBMM’den geçirdiği “savaş tezkereleri” devletin ve iktidarın bu tarihi sorumluluğu yüklenmeye hazır olmadığını, hala “güvenlikçi” siyasetten ve psikolojik savaştan vazgeçmediğini göstermektedir.
O nedenle Binale Qandil’de KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, Bakur’dan Medya Savunma Alanları’na gelen YJA-Star Serhat Eyalet Komutanlığı üyesi Vejin Dersim, HPG Komuta Konseyi Üyesi Devrim Palu’nun aralarında bulunuğu 25 özgürlük gerillasının yaptığı tarihi basın toplantısında Kürdistan halkına, bütün barıştan ve demokrasiden yana güçlere devletten “beklememe, seferberlik düzeyinde mücadele” çağrısı yapılmıştır.
Yazımı bitirmeden önce, gerillanın Türkiye’den çekilmesi ve temas noktaları olan sınır boylarından da çekilecek olması ile “hareketin” yaptığı “fedakarlığı” herkesin çok iyi anlaması gerektiğinin altını çizmek isterim. Bu adım özellikle Serhat ve Botan bölgelerinde gerillanın kırk yıldan bu yana inşa ettiği savaş mevzilerini Türk ordusuna terketmesi anlamına gelmektedir. Kürdistan dağlarında granit kayaları delerek yapılan bu mevzilerin terk edilmesi, gerillanın elindeki silahlarla yeniden bu bölgelere dönüp savaşma imkanını stratejik olarak büyük ölçüde zorlaştırmıştır. Gerilla Türk ordusunun kırk yıldır yok edemediği tünelleri, iletişim, irtibat, lojistik yollarını gönüllü olarak terk etmiştir “ve devlet erişemediği tüm bu mevzileri artık kontrol edecektir. Bu anlattığım gerçeklik, gerillanın Türk devleti ile savaşa taktik olarak değil, stratejik anlamda son verdiğinin en büyük ve kesin kanıtıdır. “Çekildiler ama silahları bırakmadılar, demek ki istedikleri zaman yeniden gelirler” diyen “kravatlı Erkan’ı Harpler”i Türk ordusunda görevli bir başçavuş bile ciddiye almayacaktır. Çünkü iki yüz yıl önceki savaşlarda düşmanın bir kaleyi savaşmadan teslim etmesi ne kadar büyük bir önem taşımışsa, şimdi de Kürdistan dağlarındaki gerilla mevzilerini gönüllü olarak terk etmek, bir kalenin tesliminden kat ve kat fazla önemlidir ve bunu o mevzilerin önünde silah arkadaşlarını toprağa veren ordu mensupları çok iyi bilir. Şimdi onlar Kürdistan dağlarında ölüm korkusundan uzak dolaşmaktadırlar.
Demek ki, Qandil’de açıklanan adım, gerillanın Başkan Apo’ya sadakatinin, barış davasına samimiyetle bağlılığının hiçbir şüpheye yer bırakmayan kanıtıdır. Türkiye’de askeri bakımdan, Rojava’nın savunma güçlerinin gittikçe kısılan bir sesle bahane edilmesi gibi kötü niyetli tutumlar dışında hiçbir sorun kalmamıştır.
“Top devlette” gibi durumun ciddiyetiyle bağdaşmayan yakıştırmalardan uzak durulmalı, şimdi “sorumluluk devlettedir” demekle de yetinilmemeli, her barıştan ve demokrasiden yana olan güç “seferberlik ruhuyla” gerillanın bu fedakarlığına eylemleriyle cevap vermelidir.
Sorumluluk silahsız kitlelerin, bizlerin omuzlarındadır.









