Hüseyin K. Akçadağ
Dolmabahçe’deki fotoğraf kim ne derse desin tarihi bir fotoğraftı. Açıklanan deklarasyon, Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biri idi. Tabii ki oraya kolay gelinmedi. 1993 yılında ilan edilen ilk ateşkesten beri harcanan büyük bir emek sonucu, Dolmabahçe’deki o fotoğraf ortaya çıktı. Yakın zamanda Kürt siyasetinin duayen isimlerinden Hatip Dicle ile yaptığımız söyleşi, bu süreci çok iyi özetlediği için tekrarlamaya gerek görmüyoruz. Dolmabahçe Mutabakatı’na gelmeden şunu belirtmek gerekli: 1993’ten başlamak üzere PKK Lideri Abdullah Öcalan barışçıl bir çözüm için sürekli girişimlerde bulundu. Barış için her imkânı kullandı. Öcalan, bazı provokasyonlara rağmen her defasında yeni imkânlar yaratarak yeni adımlar atmanın yollarını aradı. İmralı’da aynı zamanda birlikte yaşamanın yol ve yöntemlerini ortaya koydu. Bugün kendisine uygulanan tecridin en önemli nedeni budur.
Oslo’dan İmralı’ya
Oslo görüşmeleri, barış sürecinin öncülü olarak görülebilir. Öcalan bu sürece yazdığı mektuplar aracılığı ile katıldı. Oslo’da başlayan görüşmeler bir süre sonra son erse de Öcalan’ın barışı için çabaları sürdü.
Cezaevlerindeki Kürt tutuklular, 12 Eylül 2012’de PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve Kürt sorununa demokratik-barışçıl çözüm bulunması için açlık grevine başladılar. 68 gün süren eylem üzerine Abdullah Öcalan bir kez daha devreyi girdi. Hükümet ve cumhurbaşkanına yazdığı mektupta Kürt sorununun görüşmeler yolu ile çözülmesi için üstüne düşeni yapacağını bildirdi. Bu mektuba olumlu yanıt verilmesi üzerine Öcalan, açlık grevlerinin bitirilmesi için çağrıda bulundu. Önceleri kamuoyuna açıklanmayan görüşmeler başladı. Dolmabahçe’ye giden önemli dönüm noktalarından biri de 2013 Newroz’u oldu. Newroz’da Öcalan’ın mesajının okunacağı biliniyordu. O nedenle 2013 Newrozu, hem coşku hem katılım bakımından görkemliydi. Bir bakıma Kürt halkı Öcalan’a desteğini açıklıyor ve barış sürecini onayladığı belli ediyordu.
İmralı görüşmeleri
Devlet heyeti ve Öcalan arasındaki görüşmeler yaklaşık olarak iki yıl sürdü. Görüşmelere dolaylı olsa da PKK’nin katılmasına özen gösterildi. Görüşmeleri devlet adına Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu yürüttü. Daha sonra HDP’lilerden oluşan İmralı Heyeti görüşmelerin salimen sürmesi için çaba gösterdi. Bugün devlet bu çabaları için İmralı Heyeti’nde yer hedef gösterilse de o gün yapılan görüşmelerin hepsi çözüm süreci çerçevesinde yapıldı. Dolmabahçe Mutabakatı böyle bir sürecin sonunda gerçekleşti. Devletin tepesinin elbette bundan haberi vardı. Sırrı Süreyya Önder, daha sonra Erdoğan’ın oturma düzenine kadar toplantı ile ilgilendiğini açıklayacaktı.
Tarihi buluşma
Dolmabahçe’deki buluşmaya HDP milletvekilleri Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder katıldı.
Hükümet kanadından ise dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu yer almıştı.
Açıklamanın 28 Şubat’a denk gelmesini PKK Lideri Öcalan istemişti. Bu hamle ile 28 Şubat’ı kotaran generallere demokratik bir yanıt verilmiş oluyordu.
Dolmabahçe’de ilk kez barış sürecine dair ortak bir açıklama yapılıyordu. HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın “Silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum” başlıklı çağrısını okudu. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ise “Milletimizin hayır duası ve desteğiyle süreci nihai sonuca ulaştırmakta kararlıyız” dedi.
Devletin dönüşümü
Sırrı Süreyya Önder, çözüm sürecinde gelinen aşamaya ilişkin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın temel belirlemelerini aktardı: “Bu 30 yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa götürürken demokratik bir çözüme ulaşmak temel hedefimizdir. Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum. Uzun bir sürecin önemli bir aşamasına geldik. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar süregelen demokratikleşme sorunları ve son 30 yılda 40 binden fazla insanımızın yaşamına mal olan Kürt meselesinin çözümüyle ilgili yürütülen çözüm süreci çalışmalarında tarihi bir karar sürecinin eşiğinde bulunmaktayız. Başlangıcından bugüne bu sorun devletin dönüşümüyle ilişkilidir. Bugüne kadarki egemen devlet zihniyeti, bu meseleyi salt iktidarlaşma aracı olarak düşünmüş ve kör şiddetin kurbanı haline getirmekten çekinmemiştir. Dolayısıyla çözümün barış ve evrensel demokrasiyle bağı sağlıklı kurulmadıkça, kurmaya çalıştığımız demokratik barışın devlet ve toplum yapısında haktan, adaletten ve eşitlikten yana bir dönüşüm sağlaması düşünülemez. Bu itibarla süreç, Cumhuriyet tarihi boyunca varlıkları yadsınan ve dışlanan tüm unsurların özgür ve eşitçe tanınması ve yeni norm sisteminde kendileri olarak yer almalarıyla gelişmek durumundadır. Tarihin bizlere yüklediği büyük sorumluluk, çözümün de çözümsüzlüğün de salt bizim toplumlarımızla ilgili olmayıp, tüm bölgeyi hatta dünyayı etkileyen muhtevası olmasıdır. Dolayısıyla, bölgenin yüz yıllık dengeleri altüst olurken, küresel ve bölgesel zorbalıkların yol açtığı algısal ve iradesel yaklaşımlar, evrensel insani değerler ölçüsünce geliştirilerek aşılmalıdır. Muhtevası gereği çok hareketli ve dinamik bölgesel koşullar göz önüne alındığında, sürece de dinamik bir yaklaşım gereklidir. Bütün bu belirlemelerin ışığında, zaman zaman aksamalar ve kırılmalarla yürütülen diyalog süreci resmi, ciddi ve sorumlu bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır.” Süreçte gelinen aşamaya ilişkin, Öcalan’ın temel belirlemesi de şudur: “Bu 30 yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa götürürken, demokratik bir çözüme ulaşmak temel hedefimizdir. Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum. Bu davet, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanıdır. Barışa her zamankinden çok daha yakın olduğumuzu bilerek, emek veren ve verecek olan bütün demokrasi güçlerini selamlıyoruz. Hayırlı uğurlu olsun.”
‘Hasretle beklenen’ çağrı
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın, HDP’lilerle birlikte Dolmabahçe Sarayı’nda açıkladıkları 10 maddelik mutabakatın ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir açıklama yaptı. Erdoğan, 28 Şubat 2015’teki Suudi Arabistan ziyareti öncesinde Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, “Bu, hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” dedi. Erdoğan, bildirinin kamuoyuna açıklandığı gün aynen şöyle konuştu: “Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır.”
Erdoğan, aynı açıklamasında Dolmabahçe Mutabakatı için “Umarım uygulanır” dileğini de iletti. Cumhurbaşkanı, şöyle dedi: “Tabii çağrılar güzeldir ama asıl olan uygulamadır. Acaba bu uygulama şu seçim öncesinde veya seçimlerde araziye ne kadar yansıyacaktır? Bundan önce mart seçiminde maalesef yansımadı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yansımadı. Biliyorsunuz aynı şekilde devam etti. Temenni ediyorum ki bu açıklamaların ardından durulur ve bununla ilgili gerekli adımlar da atıldır.”
Bu yaklaşım uzun sürmedi. HDP’nin parti olarak seçime girmeye karar vermesi ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde barajı geçmesi, AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesine yol açtı. Erdoğan, aynı yıl kasım ayında seçimin tekrarlanmasına karar verdi. Bu arada hem çözüm süreci rafa kaldırıldı hem de Ceylanpınar’da karanlık bir suikast sonucu iki polisin yaşamanı yitirmesi ise ateşkesin bozulma bahanesi yapıldı.
‘Mutabakat yok’ mu?
Bir yıl sonra Erdoğan artık mutabakatı inkâr edecek bir noktaya gelmişti. 24 Nisan 2016’da Adana’da yapılan bir toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Bugün terör örgütlerin sırtını sıvazlayanlar aynı kuyuya kendileri düşecekler. Dün biri çıkmış Dolmabahçe Mutabakatı’ndan bahsediyor. Böyle bir mutabakat yok. Bu iktidarın terör örgütüyle bir mutabakatı söz konusu değildir” dedi.
Barış için 10 madde
Sırrı Süreyya Önder, Dolmabahçe’de gerçekleşen tarihi toplantıda Öcalan’ın devletle yürütülen tartışmalar sonucu oluşturduğu mutabakatın 10 maddesini de açıkladı. Önder, “Hem gerçek bir demokrasinin, hem de büyük barışımızın temel omurgasını teşkil edecek olan olgusal başlıklarımız şunlardır” diyerek sıraladığı 10 madde şöyleydi:
- Demokratik siyaset, tanımı ve içeriği
- Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması
- Özgür vatandaşlığın, yasal ve demokratik güvenceleri
- Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar
- Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları
- Çözüm sürecinde demokrasi güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması
- Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri
- Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi
- Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması
- Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa
Önder, okuduğu 10 maddenin ardından, “Tüm bu hususlarda beklenen tarihi gelişmelerin hayata geçebilmesi için, tahkim edilmiş bir çatışmasızlığın elzem olduğuna şüphe yoktur. Biz de HDP Heyeti olarak, tüm demokratik çevreleri ve barıştan yana olan kesimleri, gelinen bu demokratik müzakere ve çözüm aşamasına güç katmaya davet ediyoruz” dedi.
Notlar: Oturma düzeni
O gün basın açıklamasına TRT ve AA dışında kimse alınmasa da birçok yayın organı tarafından izlendi. Bu izlemede basına yansıyan bazı notlar şu şekilde:
-Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın ortada oturduğu açıklama sırasında, Akdoğan’ın sağında İçişleri Bakanı Efkan Ala, solunda ise HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder oturdu. Akdoğan’ın sağındaki koltuklarda, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu, solunda ise HDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken bulundu. Daha sonra oturma düzeni konusunda kriz çıktığı ve krizin Erdoğan tarafından çözüldüğü basına yansıdı.
-Başbakanlık Ofisi’nde gerçekleşen ortak basın açıklamasına Anadolu Ajansı ve TRT dışında basın kuruluşu alınmadı. Ofise gelen basın mensupları da açıklamayı televizyondan izledi.
-Görüşmenin ardından Anadolu Ajansı’nın geçtiği fotoğraflarda, HDP heyeti ile hükümet yetkililerinin el sıkıştığı görüldü.