Abdullah Öcalan’ın çözüm önerileri, yalnızca barışın değil, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin de pusulasıdır. Bu süreçte atılacak demokratik adımlar, hem Kürt halkının taleplerine yanıt verebilir hem de bölgesel istikrara katkı sağlayabilir
Hüseyin Yılmaz*
Ortadoğu’nun çalkantılı siyasal ortamında, Kürt halkı hem tarihsel bir mücadele hem de stratejik bir pozisyonun merkezinde yer almıştır. Bu bağlamda sayın Abdullah Öcalan, yalnızca Kürt halkının siyasi taleplerinin temsilcisi değil, aynı zamanda bölgesel barış ve demokratikleşme tartışmalarında da hep başat bir siyasal yapıcı-oyun kurucu olmuştur.
O’nun geliştirdiği düşünceler ve çözüm perspektifi yalnızca Kürt sorununun değil, Ortadoğu’daki birçok kronikleşmiş meselenin çözümüne yönelik de kapsamlı bir paradigma sunmaktadır.
Türk devletinin yıllar sonra tekrar İmralı’da Sayın Öcalan ile görüşme yolunu tercih etmesi, bu realitenin kabulüdür. Barış rotasının sabitlendiği mekân İmralı’dır, bu adres dışında bir çözüm yolunun mümkün olmadığı tarihsel olarak kanıtlanmıştır.
Sayın Öcalan ile yürütülen ilk temaslar, 1993’ten başlayarak zaman zaman umut verici bir zemine oturmuş olsa da, her seferinde derinleşen çatışmalar ve siyasi güvensizlik nedeniyle sonuçsuz kalmıştır.
2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm sürecinde Sayın Öcalan’ın büyük katkıları ile Türkiye’ye tarihi bir fırsat sunuldu. Ancak bu süreç hükümetin gerekli iradeyi göstermemesi, samimiyetten uzak, seçim endeksli düşünmesi ve Kürtlerin kaybetmesi üzerine kurmak istediği stratejinin de etkisiyle başarısızlıkla sonuçlandı.
Bu tarihsel bağlam, iktidarın Kürt sorununu çözme niyetine dair doğal olarak ciddi kuşkuları uyandırıyor. Geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarılıp çıkarılmadığı belirsizliğini korurken, mevcut adımların çözüm odaklı mı yoksa sorunu ötelemeye ve kontrol sağlamaya yönelik bir strateji mi olduğu konusunda somut şüpheler devam etmektedir. Özellikle Suriye’deki Kürt kazanımlarına yönelik imha ve işgal saldırıları, devletin çözüm niyetine dair ciddi ve haklı kuşkuları doğuruyor. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan bütçe açılış konuşmasında ifade ettiği “Tarihi Türk-Kürt ittifakının test alanı Rojava’dır” sözünü muhataplarının yüzüne söylemiştir. Özellikle 8 Aralık’ta Esad rejiminin çökmesinden bu yana Türkiye’nin ve desteklediği çetelerin Rojava’ya dönük ağır saldırılarına bakıldığında bu testten geçmeyen bir pratik görülüyor.
Bununla birlikte, Kürt sorununun çözümünün hem bölgesel hem de iç dengeler açısından artık ertelenemez bir aciliyet kazandığı açıktır. Barış ve çözüm arayışlarının gerçekleşmesi için somut adımlar ve tutarlı bir siyasi irade gerekmektedir. Ancak şu an itibarıyla devlet kanadında somut bir çözüm önerisi gelmemiş, bu nedenle şimdilik bir süreçten söz etmek pek mümkün gözükmüyor. Gerçek anlamda bir süreçten bahsedebilmek için, devletin çözüm yönünde siyasal bir strateji belirlediğini ve bunu pratikte ortaya koyduğunu görmemiz gerekiyor.
Türk devletinin niyeti çözüm mü yoksa yeni oyun mu?
Türk devletinin Sayın Öcalan ile yeniden görüşme yolunu seçmesi, çok katmanlı bir stratejiyi yansıtmaktadır. Bu kararın temelinde birçok dinamiğin yattığını değerlendirebiliriz:
Birincisi; Türkiye’de toplumsal kutuplaşma, ekonomik kriz ve güvenlik endişeleri giderek derinleşmektedir. Bu ortamda Kürt sorununun çözümüne yönelik adımlar atmak, hükümetin hem iç bir barış sağlama hem de Kürt seçmenin desteğini kazanma stratejisi olarak okunabilir.
İkincisi; Bölgesel değişimler ve Suriye’de ortaya çıkan yeni durum. Suriye’de dengelerin değişmesi ve Kürtlerin güçlenmesi, Türkiye’yi yeni bir çözüm arayışına itmiş olabilir.
Abdullah Öcalan Kürt siyaseti üzerinde tartışmasız en etkili kişidir. O’nun sürece katılımı, Kürt hareketi ile daha geniş bir çözüm süreci başlatmak, yeni değişen dengelerde daha radikal ayrışmaların önüne geçmeyi öngören bir stratejinin yansıması olabilir.
Kürt ve Türk barışı, Kürtlerin demokratik ve statü haklarına kavuşması Ortadoğu’da temel sorunların çözümü için de önemli bir başlangıç olacak.
Çözümün anahtarı Sayın Öcalan’dadır. Öcalan, Kürt siyaseti için sadece bir lider değil, aynı zamanda bir fikir ve çözüm üreticisidir. O’nun geliştirdiği “Üçüncü Yol” önerisi, çatışmaya dayalı siyaset yerine halkların ortak geleceğini inşa etmeyi hedefleyen bir modeldir. Milliyetçi, cinsiyetçi ve tekçi anlayışlara karşı toplumların özgürlük ve eşitlik temelli bir yaşamı paylaşabileceği bir yönetim biçimini savunmaktadır.
Öcalan’ın “Demokratik ulus” anlayışı, sadece Kürt halkının değil, tüm bölge halklarının hak taleplerine hitap etmektedir. Bu yaklaşım; merkeziyetçi ve otoriter sistemlerin yerine, yerinden yönetim ve halkların öz iradesine dayalı bir model önerir. Kürt sorununun çözümünde önerdiği bu model, çatışmaların yerini diyalog ve müzakereye bırakmasını teşvik ederken, bölgesel istikrar için de umut verici bir zemin sunmaktadır.
Türk devletinin İmralı ile yeniden temas kurması, tarihsel bir dönemece imkân sunabilir. Ancak bu süreç, devletin stratejik niyetleri ve Öcalan’ın çözüm önerileri arasında bir denge bulmayı gerektiriyor. Öcalan’ın çözüm önerileri, yalnızca barışın değil, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin de pusulasıdır. Bu süreçte atılacak demokratik adımlar, hem Kürt halkının taleplerine yanıt verebilir hem de bölgesel istikrara katkı sağlayabilir.
——————————–
*Ağrı eski Belediye Başkanı