Olayların Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde meydana gelmesi tesadüf değil. Bayar eski bir İttihat ve Terakki üyesiydi ve Rumlara karşı büyük soykırım İttihat ve Terakki döneminde yapılmış, Rumlar sürülüp yerine Balkan muhacirleri getirilmişti
Hüseyin Kalkan
İstanbul’da yaşayan Rum ve Ermenilere saldırıların düzenlendiği ve ‘tarihi utanç’ olarak nitelendirilen 6-7 Eylül olayları hafızalardaki yerini koruyor. Olaylarda İstanbullu Rumlar, Ermenler ve Yahudilerin evleri, iş yerleri, okulları, kiliseleri, haçları ve değerli eşyaları yakılarak tahrip edildi. Bu saldırıların nedeni Kıbrıs’taki gelişmelerdi. 1954’te Kıbrıslı Rumlar, dönemin İngiliz sömürge yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi başlatmış, Yunanistan’daki hükümet ise Kıbrıs halklarının kendi kaderini tayin hakkı konusunu Birleşmiş Milletler (BM) gündemine taşımıştı. Kıbrıslı Rumların, adanın Yunanistan’a bağlanması fikri gündeme getirildiğinde ise adadaki Türk ve Rum halkları karşı karşıya gelmişti. Bu sürece paralel olarak 1955 yılında Türkiye’deki medya tarafından İstanbul’da yaşayan Rum halkına karşı nefret söylemi içeren haberler yazılıyor; basında İstanbullu Rumların nasıl refah içinde yaşadıkları ve mutlu oldukları, Batı Trakyalı Türk azınlıklarla karşılaştırılıyordu. Bu da iki halk arasında tansiyonun giderek yükselmesini körüklüyordu. 1954’te kurulan Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti, Kıbrıs meselesinin ‘millileşmesi’ adına önemli bir hamle olmuş, bu konu üzerine kamuoyu yaratmak için İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerde çalışmalar yürütmüştü. Cemiyet, dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından da destekleniyordu.
Evi bir Türk bombaladı
5 Eylül 1955’te Selanik’te bulunan Atatürk’ün evine bomba koyulması Türk kamuoyunda büyük yankı buldu. Prof. Dr. Ayhan Aktar, Yunan polisinin yaptığı araştırmaya göre bombanın Yunanistan’daki Türk azınlığından Oktay Engin tarafından konulduğunu ve 6-7 Eylül olaylarından 5 yıl sonra kurulan Yassıada Mahkemeleri sırasında Oktay Engin’in Türk istihbaratı adına çalıştığının ortaya çıktığını belirtmişti. (Eylül 5-9, 2005 Sabah) Dönemin gazetelerinden İstanbul Ekspres’in 6 Eylül’de, İstanbul sokaklarında “Yazıyor! Atatürk’ün evinin bombalandığını yazıyor” manşeti ile çıkmasının büyük bir yankı bulmasının ardından Cumhuriyet tarihinde ‘kara leke’ olarak anılan 6-7 Eylül saldırıları tarih sahnesinde yerini aldı.
Gayrimüslimlere saldırılar
Atatürk’ün evinin bombalandığı haberi üzerine akşam saatlerine doğru Taksim Meydanı’nda toparlanmaya başlayanlar, slogan ve afişlerle İstiklal Caddesi’ne doğru ilerleyerek Rum dükkânlarını tahrip etmeye başladı. Olaylar İstanbul’un her yanına yayılırken, saldırılar kısa süre sonra yerini dükkânların yağmalanmasına bıraktı. Saldırıya uğrayan ve yağmalanan iş yerlerinin yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si ise Yahudilere aitti. Resmi kaynaklara göre, 6-7 Eylül Olayları bağlamında 4 bin 214 ev, bin iş yeri, 73 kilise ve 26 okul tahrip edildi. İnsan hakları örgütü Helsinki Watch’a göre olaylarda 15 kişi hayatını kaybetti.
İttihat ve Terakkiciler işbaşında
Gayrimüslimlerin dükkânlarının yağmalanması ve saldırı olaylarının kontrol altına alınamaması sebebiyle 6 Eylül gecesi sıkıyönetim ilan edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, yaşananlardan medyayı ve ‘bazı komünistleri’ sorumlu gösterdi. Bayar’ın açıklamasının ardından ise aralarında Aziz Nesin, Can Boratav, Zehra Kosova gibi isimlerin bulunduğu birçok yazar ve aydın askeri hapishaneye gönderildi. Olayların Bayar’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde meydana gelmesi tesadüf değil. Bayar eski bir İttihat ve terakki üyesi idi. Bilindiği gibi Rumlara karşı büyük soykırımı ittihat ve terakki döneminde yapılmıştı. Rumlar öldürülür ve sürülürken yerine Balkanlardan gelen muhacirler yerleştirilmişti. Rumları mallarına el konulmuş ve Muhacirlere dağıtılmıştı. Bu politika cumhuriyet döneminde de dalga dalga sürmüştür. 6-7 Eylül bu duraklardan biriydi. En son 1964 yılında yine başka bir İttihat ve Terakki’cinin İsmet İnönü’nün iktidarda olduğu dönemde Rumlar sürüldü. Günümüzde Rum düşmanlığı hala politik arenada para eden bir argüman. 1974 Yılında Kıbrıs Hareketi hala bir milli dava olarak kodlanıyor. Hiçbir politik kesim Rumlara uygulanan katliam politikaları ile yüzleşmedi. Bu yüzden saldırlar zamana yayılmış dalgalar halinde sürdü.
Sorumlular kimdi?
Gayrimüslimler üzerine araştırmalar yapan Aktar, şahıslar düzeyinde 6-7 Eylül olaylarını ‘kim yaptı’ sorusuna cevap bulanamayacağını, aksine Atatürk’ün evine bomba koydular denilerek, yani ‘mukaddes’ olan ulusal sembolleri kimin ustaca yönlendirdiğinin bulunması gerektiğini savunuyor. 6-7 Eylül olaylarının neticesinde Türkiye’de, özellikle İstanbul’da yaşayan, binlerce Rum ve gayrimüslim ülkeyi terk etmek zorunda kaldı, mallarına el kondu. Aktar, 6–7 Eylül olaylarından sonra İstanbul’da yaşayan gayrimüslim azınlıkların ve özellikle Rumların Cumhuriyet rejimine olan inancının ciddi anlamda sarsıldığını söylüyor. Aktar’a göre, 1942–43 yıllarındaki Varlık Vergisi uygulamasından sonra ikinci defa gayrimüslimler bu ülkede istenmediklerini ve can–mal güvencesinden yoksun olarak sanki bir ‘misafir’ gibi yaşadıklarını düşünmeye başlamışlardı.
Medyanın ayrımcı dili
İstanbullu Rumlar medyada, ‘zengin ve mutlu’ olarak gösterilirken diğer yandan Trakyalı Türklerin Yunanistan’da kötü koşullar altında yaşadığı medya tarafından sürekli dile getirilmişti. Dönemin basını Kıbrıs adası üzerine anlaşmazlıkları ayrımcı bir dille haberleştiriyordu. İstanbul Ekspres gazetesi, Atatürk’ün evinin bombalandığı haberini ve istihbarat örgütleri ile ilişkisi olduğu öne sürülen Kamil Önal’ın “Mukaddesata el uzatanlara bunu pahalı ödeteceğiz” demecini manşete taşıyarak vermişti. Aktar, Ağustos 1955’te İstanbul Rumlarının rahat yaşamları konusunda İstanbul basınında yüzlerce haber çıktığını, bunun da halk arasında ‘Rumların Türklerin aleyhine olarak zenginleştikleri’ yönünde bir izlenim yaratıyordu. Yeni çözüm süreci ile birlikte Türk basının iki kanadının da aldığı tutum tarihsel bir devamı işaret ediyor.