Nazım Daştan-Şengal/MA
IŞİD tarafından gerçekleştirilen 74. Şengal Fermanı’nın 4. yılında Ezidiler çeşitli etkinliklerle katledilenleri anıyor. 2 Ağustos’u 3 Ağustos’a bağlayan gece başlayan IŞİD saldırılarını, katliam ve göç yollarına düşen yüzbinlerin dramını dünyaya duyuran ve kendisi de yürüyerek Şengal Dağı’na sığınanlara eşlik eden gazeteci Hayri Kızıler, tanıklığını anlattı. Ferman sırasında kah fotoğraf çeken, kah telefonla kendisine ulaşan televizyonlara haber geçen, kah susuzluktan bitap düşmüş yaşlı ve çocuklara su taşıyan gazeteci Kızıler, katliamın her yıldönümünde soluğu Şengal’de alıyor. Bu yıl da anmaları takip etmek için Şengal’e gelen Kızıler, ilk olarak katliam öncesi dolaştığı sokakları, yaşlılarla çay içerek sohbet ettiği köşe başlarını, kaldığı mahalleyi, katliamda kaybın en fazla yaşandığı noktaları ve direnişçilerin IŞİD’e karşı verdiği amansız mücadelenin tanıklığını anlatan harabeleri dolaşıyor.
Şengal’i merak edenler için soruyorum, coğrafik olarak nerede, fermandan önce, sosyal, ekonomik, siyasi ve askeri olarak nasıl bir yerdi?
Şengal; Kürdistan’ın en güneyinde olan şehirlerden birisi. Bilindiği üzere bir Ezidi şehri. 70 kilometre uzunluğunda bir dağa sahip. 1975’lere kadar Irak devleti olmasına rağmen de facto olarak hep kısmi özerkliğini korumuş bir yer. 1970’lerde Şengal’e gelenKDP bir askeri örgütlenmeye gidiyor. Saddam rejiminin en ufak bir müdahalesinde Şengal’iterk ediyor ve Ezidileri Saddam vahşeti ile baş başa bırakıyor. O zamana kadar Şengal Dağı ve eteklerinde yaşayan Ezidilerin bütün köyleri yakılıyor ve boşaltılıyor. Bugünkü yerleşim yerleri, 1975’lerde kurulan kampköylerdir. Hepsi dağdan uzak çölün içinde yapılan kamp-köyler.İnsanlar buraları istemeye istemeye yaşam alanına dönüştürüyor.İşte çokça duyduğunuz Xanesor, Sinûnê, Til êzer, Girzer, Koço bunların hepsi 1975’te kurulan yerleşim yerleri, her biri susuz çölün üzerinde kurulmuş yerleşim yerleri.Kuyulardan sularını elde ediyorlar ama suları öyle çok da içilebilecek su değil. Dağdan ve dağın eteklerindeki köylerinden koparılan Ezidiler, bu çölde tarım alanları oluşturuyorlar. Başta geçim kaynağı buradan geliyor. Şengal, Suriye sınırında olduğu için kaçakçılık gelişkin olarak görülüyor. Yine insanlar Süleymaniye, Duhok, Hewler gibi şehirlere çalışmaya gidiyor. Tabi onlar için oldukça sıkıntılı bir durum. Ezidi kimliğini genelde saklayarak çalışıyorlar buralarda. Şengal’de üniversite yok. Gençler Musul gibi şehirlere okumak için gidiyorlar. Onlar için de sıkıntılı.
2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgali ileKDP Şengal’e tekrar dönüyor. Irak hükümeti ile ortak bir yönetim oluşuyor Şengal’de.Irak hükümeti resmi dairelerden sorumlu iken peşmerge güçleri ve asayişKDP’nin elinde.Irak askeri ve polisi var ama daha çok, peşmerge veKDP asayişi Şengal’e hakim oluyor. BütünKürtlerKDP’ye bağlanıyor, istisna olarak bağlanmak istemeyenler var,KDP her aileden ya asayişe ya da peşmergeye insan yerleştiriyor, bir şekilde insanları kendine bağlıyor. Verdikleri maaşlarla insanların tüm hayatlarını ipotek altına alıyor.Karşı çıkanları, muhalif kesimleri oluşturdukları sistemle, baskı altında tutuyor.
Şengal ve Ezidiler kimler için ne ifade ediyordu?
Bu konulara yaklaşım tabii ki ahlaki ve stratejik bir yaklaşımı içinde barındırıyor. Ezidiler kimlerdi? Ezidiler ve Ezidilik tarihin insanlığa ve Kürtlere bıraktığı en büyük mirastı. Yaklaşım da ona göre belirlenmek durumundaydı. Gerekli değeri ve saygıyı göstermek hem ahlaki hem de stratejik yaklaşım gerektiriyordu. Olan tam da buydu. KDP daha önceki pratikleri ile de hem ahlaki yoksunluğunu gösterdi, hem de Ezidilere kendi stratejik yaklaşımları çerçevesinde yaklaştı. Ezidileri bir çırpıda sattı. Diğer tarafta bir de PKK vardı. Onlar için Kürtlerin tüm kök hücrelerini taşıyan Ezidilere yaklaşım sıradan olamazdı. Ezidilerin ve Şengal’in savunulması gerekliydi. Ve PKK Ezidileri savundu.
Musul IŞİD’in eline geçtikten sonra Şengal’de durum neydi? İnsanlar ne düşünüyorlardı? Şengal’de bulunan siyasi ve askeri güç ne gibi tedbir alıyordu, ya da alıyor muydu?
Halkta büyük bir endişe başlamıştı. Şengal’e saldırma durumları vardı. Tabi KDP güven verir bir biçimde ‘biz varız, gelemezler’ diyordu. Halkın nabzını düşürüyorlardı. Yukarıda da belirttim, KDP halkı bir şekilde kendine korku zincirleri ile bağlamıştı. Kimse aksini söyleyecek durumda değildi. IŞİD Telafer’i de aldıktan sonra halkta korku daha da büyümüştü. Telaferli Şii Türkmenler Şengal’e kaçmak zorunda kalmışlardı. Ezidiler onları da gördü. Tüm endişelerine rağmen Şii Türkmenlere sahip çıktılar. Bir ay içerisinde Türkmenler, Duhok, Hewler üzeri tahliye edildiler. Şengal’e komşu, Bilec, Baac ve Zummar da IŞİD’in eline geçmişti. Şengal tamamen sarılmıştı, sadece açık kapı Rabia kalmıştı. Artık Şengal’e erzak da gelmiyordu, gıda maddeleri olmadığı gibi benzin de kesilmişti. Ama KDP hala bir şey olmaz, takviye istedik, siz rahat olun diyordu. Durum bundan ibaretti.
3 Ağustos günü olup bitenlere tanıklık ettiniz. Bize anlatır mısınız?
2 Ağustos gece saat 02.00 sularında havan seslerini duyduk.IŞİD, Girzer köyüne saldırmıştı. Tabi alıştırıldığı biçimiyle, diğer yedi saldırı gibi sanıldı. Sonrasında Siba Şex Xidir’dan da saldırı haberleri gelmeye başladı. Sonrasında ise Şengal’in güney tarafındaki tüm köylerden. Diğer köylerin dışında Girzer, Siba Şex Xidir’da çatışmalar vardı. Halk direniyor ve çatışıyordu. KDP peşmergeleri ise halkın aksine Şengal’i terk ediyordu. Bu durumu gören halk da Şengal’den kaçmaya başladı.İlk saatler tanık olduğum, KDP’nin ‘ben gidiyorum’ bile demeden, 450 bin Ezidiyi, savunmasız bırakarak Şengal’i terk etmesiydi. Halk dağlara yönelmişti. Telefonla katıldığım bir televizyon kanalında ‘halk nereye doğru gidiyor?’ sorusuna verdiğim cevabı dün gibi hatırlıyorum; halk nereye gideceğini bilmiyordu, can havliyle kendini dağlara atmaya çalışıyordu, bir saat sonrasını düşünecek hali yoktu kimsenin. Nutkumu tutan ve hatta beni nefessiz kılan, en büyük şey ise dünyanın belki de insanlık tarihinin en büyük ihaneti ile tanışmamızdı. Bir televizyonun haber bültenine katıldığımda, bu yaşananlar ikinci Harpagos olayıdır demiştim. Konuşamıyordum ve bir cümleyle özetlemiştim. Şimdi de aynı kanaatteyim. Bir yandan haber ajanslarına ve televizyonlara haber geçiyor, bir yandan çekim yapıyor, bir yandan da halkla birlikte dağın güvenli alanlarına ulaşmaya çalışıyordum. Biraz kendimi toparlamıştım. O anları belgelemeliydim. Ağustos sıcağı ve susuzluk, katliam korkusunun önüne geçmişti. Kamerayı gören bütün herkes, tüm halsizliklerine, yorgunluklarına ve korkularına rağmen konuşmak istiyordu. Susuzluktan ağızları kurumuş halde kendilerini zorlayarak konuşuyorlardı. İlk kurdukları cümle ‘PDK bizi sattı’ cümlesiydi.İnsanların gözlerindeki fer sönmüştü.
Halka umut veren hiçbir şey kalmamış mıydı?
Böyle bir ortamda, fermandan bir ay öncesinde 12 HPG’li Şengal’e gelmişti. Silahsız bir biçimde köy köy dolaşıp halkın kendisini nasıl savunması gerektiğini anlatıyorlardı. Bu durumun farkına varan KDP, 3 HPG’liyi tutuklamıştı. Geriye kalan HPG’liler Ezidi gençlerini Şengal’i savunmak için eğitiyorlardı. Ferman kapıya dayandığında bu HPG’liler ve yanlarındaki gençler Şengal Dağı’nı ve Sinûnê kasabasını koruyacak ve gerçekleşmesi muhtemel bir Ezidi soykırımının önüne geçeceklerdi.
Şengal Dağı’na ulaştığınızda neyle karşılaştınız?
Sabah 09.00 gibi Şengal’den çıkmıştım. Gece yarısı, Çilmera’ya (Şengal Dağı’nın zirvesi) ulaşmıştım. Çilmera’da zomlar vardı, su ihtiyacımızı orada giderdik. Telefonumun şarjı bitmişti. Ama neyse ki kameramın yedek pilleri vardı. Uykusuz bir gece geçirmiştik. Halk şaşkın bir şekilde dağın bir ucundan başlayıp diğer ucuna giden asfalt yolda gidip geliyordu. Daha sonrasında teyit ettiğime göre 200 binin üzerinde insan, Şengal Dağı’na sığınmıştı. Dağda KDP peşmergelerinin terk ettiği bir karakol vardı, dağdaki zomlardan birisi, bir jeneratör ve akü getirmişti karakoldan. Pilleri orada şarj ettim. Herkes orada telefonlarını şarj etmeye çalışıyordu. Kime kamerayı yönelttiysem teklifsiz konuşuyordu.
Kameranızla o anları çektiğinizde insanların tepkileri nasıldı? Ne anlatıyorlardı?
Tüm dünyadan yardım istiyorlardı, KDP’nin onlara ihanetini eklemeyi unutmadan. Öğle saatleriydi, bulunduğumuz yerden hemen yürüyerek 5 dakika uzaktan çatışma sesleri geldi. İnsanların korkuları artmıştı.IŞİD çeteleri eğer dağa da gelmişlerse, insanların gidecekleri başka yer kalmamıştı. Oraya doğru yöneldim. Doğruydu; IŞİD çeteleri dağa girmek istemişlerdi, orada bulunan 3 PKK’li, KDP’lilerin kaçarken bıraktıkları bir 23,5’luk doçka ile çeteleri etkisiz hale getirmişti. Bu, halkta büyük bir rahatlamayı beraberinde getirdi. Sonrasında da IŞİD birkaç kez dağa çıkmayı denedi ama her seferinde geri püskürtüldüler. Dağın bir de diğer kapısı vardı, Geliyê Kersê. Çeteler orada da şanslarını denemişlerdi. Geliyê Kersê’deki 2 PKK’li, halktan temin ettikleri 12.5’luk doçka ile alanı da kontrol altına almıştı. Yine TEVDA çalışanları her ihtimale karşı orada bulunan iş makineleri ile yolun güvenliğini almak için birçok yerde barikatlar oluşturmuştu. Sinûnê’de çatışma haberleri geliyordu. Orada bulunan 2 PKK’li de halkla beraber çetelerle çatışıyordu.
Dağa sığınan 200 bin kişiden söz ettiniz. Peki sonrasında neler yaşandı?
Üçüncü gündü sanırım, YPG’den bir askeri birlik, çatışarak kısmen açtıkları koridordan dağa ulaştı. Halk bu insanların etrafında toplanıyordu. Konuştuğum YPG’liler, YPG ve Rojava Asayiş güçlerinin koridor açmak için çalıştıklarını söylediler. Hemen ertesi gün iki kamyon un geldi dağa. Koridor kısmen açıktı.İki ayrı tabur güç de Kandil’den dağa geldi. Sonrasında koridor tam güvenlikli hale gelir gelmez insanlar, Rojava halkının da seferber olması ile arabalarla tahliye edilmeye başlandı. Bu arada olanlar, yaşananlar, tarihin en dramatik anlarından biriydi. Anlatmaya kelimelerin çok da yeteceğini sanmıyorum. Ayrıca oldukça zorlanıyorum. Arkadaşlarımla birlikte tamamladığımız belgesel film, sanırım benden daha iyi anlatacaktır olanları ve yaşananları. Çünkü ben değil, orada o zorlukları yaşayan Ezidiler konuştu.