Tarihin en belirleyici zamanlarının farkında olmak için nasıl bir bilinç ve his dünyasına sahip olmalı? Bilinç ve his dünyamızın tarihsel olanla bağını nasıl kuracağız? Sıradan olanla ayrışmayı, yeni yorumlar geliştirerek yeni tutumların sahibi olmayı önemsemeli miyiz? Tam şimdi ne olduğunu, ne olması gerektiğini bilmeden bekleyecek miyiz? Yoksa tarihsel olanla ilişkimizi doğru kurarak yürüme ve yaşama gücünü mü göstereceğiz?
Tarihi, olayların kurgusu, bir dizi olayın yapıcı gücü olarak ifade edeceksek hiç de azımsanmayacak bir dizi olayın, buna siyasal ve askeri gelişmeler de dahil, tam da bu gelişmelerin içindeyiz. Gün, hatta an yoktur ki yeni bir olay gündeme düşmesin. Böyleleri için her bir olayın olgusal değeri olabilir, sistem bunu dehşetli bir propaganda ile işleyerek mevcut olanı alabildiğine sıradanlaştırmaya çalışıyor olabilir. Fakat savaş’ın yeni boyutlar kazandığı, yüz yıldır bir şekilde hakimiyetini sürdüren kimi yapıların boydan boya çatırdadığı, paldır küldür yıkıldığı ama yerine henüz neyin geçtiği ya da geçirilmesinin tam anlaşılmadığını iddia ederek özgürlük ve demokratik geleceğimizi belirleme gücünden vazgeçmek herhalde ancak teslimiyetin, en hafif yorumuyla çaresizce bekleyişin bir ifadesinden başka ne olabilir?
“Ne yapılsa da değişen bir şey olmayacak” demek tam da ikame edilmeye çalışılan akıl ve duygunun dışavurumudur. Şikayet ve nasihatı kendine iş bilenlerin bırakalım tarihsel olan karşısındaki tutumunu, sıradan olaylar karşısındaki tutumu bile yenilginin kasıntısından başka bir şey değildir.
Hatta yenilgiyi kabul etme basiretini bile gösteremeyecek kadar kendini kaybetmiş olabilir. Oysa yenilginin kişisel hikayesini toplumsal dinamiklere dayalı meşrulaştırma çabası tasfiyeciliğin en çıplak halidir. Tarih bu tip yıkıntılarla doludur. Kendini tarihsel olanın yerine koyarak, bir nesne olmaktan başka fonksiyonu olmadığı halde bir özneymiş gibi yapıştıranların duygu ve aklının ulaştığı seviye komik olamayacak kadar seviyesizdir. Böylelerinin “silah”, “savaş”, mücadele” diye başlanarak kurulan cümlelerinin kayda değer yanı olabilir mi? Bir gün bile savaşın kıyısında gezinmeyenler, ölmenin ve öldürmenin yıkıcı gerçeğini hayalinde bile kuramayanların ahkam kesen hallerinin ibretlik bir yanı vardır elbette. Savaşı kendi kapılarının önünün çok ötesinde düşleyenlere, “kapıma gelmesin de nerede olursa olsun, beni değil de kimi yakarsa yaksın” diyenlere savaşın geleceği hakkında, hatta Kürtlerin savaş ile olan diyalektiği hakkında “aforizmalar” icat edenlere neden bir gün bile bu savaşa katılmadıklarını sormak bütün yalan perdesini yırtmaya yeterlidir. Savaşmayanların savaş hakkında akıl vermesinin çirkinliği ortaya çıkarıldığında belki de barış olasılığından daha fazla konuşma şansımız olur.
Tarihsel hakikate saygılı olmasını bilmeyenlerin içine düştüğü kuyudan bakmak durumunda değiliz. Mücadelenin gerçeklik değeri bizzat üreticileri tarafından dile getirildiğinde orta sınıf tutumu olarak bunu bulanıklaştırmaya çalışmanın propaganda aygıtı hemen devreye girmektedir. Yenilgili, bitik, mücadele azminden yoksun olanların akıl ve duygu dünyasına hitap eden her söz, kurulan her cümle, yazılan her kelimeyi mutlaka kuşkuyla karşılamak, doğru sözü kurmak durumundayız. Gerçeğin dili asla kısır ve sıradan olamaz. Gerçeğin diliyle konuşmanın ve yazmanın siyasal ifadesini oluşturmak belki zor gelebilir ama imkansız değildir.
Aklını dumanlı havalarda pus haline getirenler, duygusunu imandan ve inanmadan yoksun kılanlar için her bir olay ve olgu hakikat değerinde görülebilir. Savaşın kir ve pasını üretenlere tek laf etmedikleri gözlerden kaçmıyor ama. Bunlar ikiliklerin bezirganlaştırdığı tarafta yer alanlardır çünkü. Kişisel öykülerinde sadece iktidara uzanan siyasal rant devşirmeciliği vardır. 15 Şubat’ın karartan gerçeği karşısında hakikatin sözünün nasıl kurulduğunu ve tarihsel kılındığını bilenler için bunların halini, bunların bugüne düşen karanlıklarını anlamlandırmak ve yorumlamak zor olmasa gerek.
27. yılında bir kez daha tarihsel olan yanıyla karşı karşıyayız Komplo’nun. Tek tek olaylar kendi başına bir örgü ortaya çıkarmıyor. Ama zihniyet halinde varlığını sürdüren ve yaşamsallaşarak tarihselleşen değerin hakikat olduğunu bir kez daha görebilecek durumdayız. Bundandır ki komplocular yenilmiştir. Gerisi özgür kılmanın inşasını ortaya çıkaracak siyasal aklı ve yaşamsal tutumu ısrarla sürdürmek ve başarmaktır.