‘Büyük bir sabırla yaşıyoruz. 27 Şubat çağrısından sonra ise her sabah gergin bir hava yaratılıyor ve bu yüzden çok dikkatli olmaya çalışıyoruz. Hâlâ gazetemiz verilmiyor; sürecin bazı yönlerinden habersiziz yani’
İstanbul’un Silivri ilçesinde bulunan Marmara 5 nolu L Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Emre Erdem, 17 Mart 2025 tarihli faks mesajında şöyle diyor: “Size daha önce yazdığım telefon süresi konusunda burada herhangi bir gelişme olmadı. Ben iki ay önce Kamu Denetçiliği Kurumu’na bir dilekçe daha yazdım.
‘Ziyaretçi gelmediği hafta bize görüntülü 30 dakika daha telefon etme hakkı verilmesine dönük Adalet Bakanlığı’nın verdiği söz ve sizin de verdiğiniz Dostane Çözüm kararınız vardı. Geçen sürede hiçbir gelişme olmadı; verilen söz tutulmadı, tutulmasını istiyoruz’ diye belirttim. Bana başvurumu işleme aldıkları yönünde cevap geldi.
Sanırım bu konuda dışarıdan da verilen o kararlar çerçevesinde girişimlerin olması lazım. Biz o kararı aldırdık ama dışarının da ilgilenmesi daha iyi ve etkili olur. Sonuçta alınmış ve alınabilecek bir kazanımdır; milletvekilleri ve İnsan Hakları Derneği merkezi bu konunun üzerinde durmalı.
Telefonla ilgili bir şey daha belirtmek istiyorum. Pandemi döneminde yapılan kısıtlamaları telafi etmek için görüş veya ek telefon süresi (30 dakika) tanınacağı duyurusu yapıldı o zaman cezaevinde olanlar için. Biz de açık görüş yerine telefon tercihini yaptık. Gecikmeli de olsa haklar verildi. Tabii bir de ne görelim; 30 dakika yerine 10 dakika telefon hakkı tanındı.
Adlilere 30 dakika verilen hak, bize yine 10 dakika olarak verildi. Yani yine eşitsizlik, yine ayrımcılık. Ben itirazda bulunacağım elbette. Zaten Anayasa Mahkemesi’nde telefon süresindeki eşitsizliğe yönelik bir davam bir buçuk senedir sürmekte.
Genel durumlarımızı soracak olursanız, tahta kuruları ve hastalıklarla uğraşıyoruz. İsteğimiz dışında koğuşumuz değiştirildiğinden beri koğuşta bulaşıcı hastalıklar eksik olmadı son üç aydır. Büyük bir sabırla yaşıyoruz. 27 Şubat çağrısından sonra ise her sabah gergin bir hava yaratılıyor ve bu yüzden çok dikkatli olmaya çalışıyoruz. Hâlâ gazetemiz verilmiyor; sürecin bazı yönlerinden habersiziz yani.”
* * *
Gazeteci arkadaşımız Ali Barış Kurt, hükümlü olarak tutulduğu İstanbul-Maltepe 1 nolu L Tipi Cezaevi’nden gönderdiği 19 Mart 2025 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Buradaki sayımız 25 kişi. Hem 30 yıldır cezaevinde olanlar var; hem de hasta mahpuslar. Koşullu salıverilme süreleri tamamlanan; ama tahliye edilmeyen yedi arkadaşımızın isimleri şöyle: Sinan Bülbül, Ziya Temuçin, Ümran Kaya, Rıdvan Kaya, Eyüp Şeker, M. Sait Tuncer ve Hebun Kurt…
Burada tarihin bir dönemini yaşıyoruz. Aramızda 30 yılını dolduranlar da var; yirmili yaşlarında olanlar da. Newroz için heyecanlıyız. Müzik ve skeç programları hazırlıyor arkadaşlar. Sedef hastalığımla ilgili ilaç verildi revirde. Vejetaryen beslenmem için de dilekçem kabul edildi. Yer yer bazı doktorların da duyarsızlığı nedeniyle kelepçeli muayene uygulaması sürüyor ama kabul etmiyoruz.”
* * *
Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulmakta olan Fatima Aktaş, Adil Okay’a gönderdiği 25 Şubat 2025 tarihli mektubunda şöyle diyor: “İlk gidişimde 6 saat mahkûm kabul bölümünde bırakıldım, insanlık dışı çıplak arama yapıldı, eşyalarıma zarar verip kimlik bilgileri alana kadar bin bir tahrik sonucu sinir krizi geçirdim, acile kaldırıldım. Dönüşte yine sil baştan çıplak arama, yine tahrikleri devam etti. (…)
Beş kişinin gözü önünde zorla iç çamaşırlarıma kadar çıkarttırıldı. Erkeklerin de arandığı aynı kabinde benden önce 4 kişiyi, yani erkek mahkûmu o kabinde aradılar. Yerler berbat ve yıllardır temizlenmemiş gibi, kıllardan tabaka oluşmuş, yerlerde erkeklerin kirli iç çamaşırları ve kullanılmış önlükler var. O yerlerdeki pis önlükleri giydirmeye çalıştılar, kabul etmedim. Kadın komutan gider gitmez müdürün talimatıyla beni zorla kabine alıp vahşice elle çıplak aramamı yapıp, şiddet uyguladılar. (…)
Bir hafta geçmedi bana 11 gün hücre cezası verdiler, neymiş memura hakaret iftiralarıyla bana savunma hakkı tanımadan, kaldı ki savunma da yazdım, dikkate alınmayıp cezayı onayıp, 10 Şubat 2025 tarihinde odadaki televizyonumu aldılar. Yani tecrit içinde tecride tabi tutuluyorum. Mektup, telefon, kargo yani tüm haklarım elimden alındı. Ben de aynı gün açlık grevine başladım.”
* * *
Tekirdağ 1 F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan kadim mahpuslardan Adnan Öztel, 16 Mart 2025 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Amansız sağlık sorunlarıyla boğuşuyorum; ilaçlar, hastaneler vb. Bu durum çalışmamı ve mektup yazmamı engelliyor. Size de bu nedenle geç yazıyorum. Sizi unuttum sanmayın.
Bu arada İl Sağlık Kurulu geldi. Benimle görüştü. Sorunlarımı anlattım. İlaç ve hastane sevk sorunu başta olmak üzere birçok sorun sıraladım. Sağlıkta genel bir sorun var; bu da sinir üzerindeki durumlarımı etkiliyor.
Yazın (2024’te) fizik tedaviye sevk edilmiştim ama halen doktoru göremedim. 2024 yılı Ekim ayında doktoru görebilseydim, 2026’da randevu alabileceğim söylendi bana. Bel fıtığı, boyun fıtığı, dizlerde kireçlenme var. Dizlerimdeki ağrı artıyor.
Benim bilgim dışında Bakanlık kararıyla Sağlık Kurulu’na götürdüler. Buradaki hasta mahpuslar da götürüldü ama rapor yine ret geldi. Formaliteymiş. Bu kez, süreçten dolayı biraz umutlanmıştım ama yine olmadı. Bu ağır hastalıklarla bakalım, kalan süremi bitirebilecek miyim?
Behçet hastalığı zorluyor beni. Böbreklerimdeki sorun da devam ediyor. Sohbet yerinde tuvalet olmadığından erken dönüyorum hücreye. Geçen ay, 3 yıl sonra gelebilen kardeşim için görüşe çıktım. Görüş 1.5 saat ama 1 saat sonra görüşten hücreye dönmek zorunda kaldım.
Süreç konusunda ciddilerse, hasta mahpusları hemen bırakabilirler aslında; çünkü zaten yasası da var. Yani fazladan bir şey yapmalarına gerek yok. Ardından elbette bir de infaz yasasında değişiklik gerekir.”
MEKTUBU GELENLER:
Fatima Aktaş – Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi
A.Barış Kurt – Maltepe 1 nolu L Tipi Cezaevi
Emre Erdem – Marmara 5 nolu L Tipi Cezaevi
Adnan Öztel – Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi