İzmir’de Temel Conta işçilerinin grevi 173. gününde devam ediyor. İşyeri temsilcisi ve direnişteki işçilerden Sinem Kaya, ‘İşverenin sendika hakkımızı tanımasını, haklarımızın, çalışma koşullarımızın, ücretlerimizin iyileştirilmesini talep ediyoruz’ dedi
Duygu Kıt
1974 yılından bu yana İzmir Bornova’da faaliyete devam eden Temel Conta işyerinde çalışan işçiler, geçtiğimiz sene Petrol-İş Sendikası’na üye olmuşlardı. İşyerinde hukuki prosedürlerin Petrol-İş lehine sona ermesiyle işçilerle toplu pazarlık süreci başlamış ancak işveren işçilerin sendikal haklarını tanımayarak, müzakere görüşmelerine gelmemişti. İşçiler ise bunun üzerine 10 Aralık 2024 tarihinde aldıkları grev kararı ile o tarihten bu yana yaklaşık 6 aydır hakları için direnmeye devam ediyorlar.
Sendikal haklarının engellenmesi ve asgari ücret dayatmasına karşı grevin devam ettiği Temel Conta’da, işyeri temsilcisi Sinem Kaya çalışma koşullarını ve direniş taleplerini gazetemize anlattı.
“İnsanı tüketen şey emeğinin sömürülmesi, hak olmayan değerde çalışmak” diye söze başlayan Kaya, işverenin 30 yıllık işçiye de yeni işe başlayana da asgari ücret dayatmasında bulunduğunu, hiçbir yasal hakkı tanımadığını belirtti. Kaya devam eden direnişlerine ve çalışma koşullarına ilişkin şunları dile getirdi: “Grevimizin 173. günündeyiz. 173 gün boyunca bu alanda ciddi bir soğukla mücadele ettik. Fakat bugünden geriye baktığımızda kendi aramızda ‘Keşke daha önce içeride bu kadar susmasaydık, kabul etmeseydik’ diye konuşuyoruz. Çünkü her kabul ettiğimiz bize sorun, her sustuğumuz bize başka bir problem olarak döndü. Biz Temel Conta’da kölelik sisteminde çalıştırılan işçilermişiz. Dışarıya çıkınca bunun farkına vardık. İçeride de farkındaydık ama dışarı çıkınca sanki bir hapishanedeydik de özgürlüğümüze kavuşmuşuz gibi olduk. O kadar çok baskı, o kadar çok mobbing varmış ki üzerimizde. Bunu ancak dışarıda nefes aldığımızda fark ettik.”
Kadınlara çifte standart
İşyerinde kadınlara çifte baskı dayatıldığını kaydeden Kaya, “üzerimizde sürekli bir baskı vardı. Çocuğumuz hasta oluyor, yanına gidemiyoruz, kesinlikle izin verilmiyordu” diyerek yaşadıklarını ifade etti. Kaya, “İşveren üçüncü fabrikasını kuruyorken biz çalışanlar ay sonunu getiremiyorduk. Asgari ücretle günümüz şartlarında ev geçindiren, kirada kalan, çocuk okutan insanlar için geçinmek çok zor. Hakkımızı aradığımızda ise ‘İşine gelmiyorsa kapı orada’ diye cevap veriyor. Nasıl çıkacaksın o kapıdan, otuz beş yılımızı vermişiz, nasıl arkamızı dönüp emeğimizi bırakacaktık? Bugün bize diyorlar ki ‘Aileleriniz size destek mi?’ Evet, çünkü ailelerimiz akşam yemeklerinde bizi çok gözü yaşlı gördü” dedi.
‘İşveren işçileri kışkırtıyor’
Fabrikada kalan işçilerin işveren tarafından kışkırtıldığını ve geçtiğimiz günlerde bir çalışanın kendilerine fiziki saldırıda bulunduğunu aktaran Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “İşveren her giren eleman için prim vaat etmiş içerideki arkadaşlara. Kalan arkadaşlar da yine bizim arkadaşlarımız. Geldiğimiz noktada da artık onlar da dayanamıyorlar. Biri istifasını yazdı. Bir tanesi de direnişimizin 159. gününde biz işçilere fiziksel şiddet uyguladı. Kadın arkadaşlarımıza ağza alınmayacak hakaretlerde bulundu. İşveren içeride bize karşı kışkırtıyor ve bunu da daha sağduyulu düşünemeyen insanlarla birlikte yapabiliyor. Ama bizler haklarımız için direnmekten vazgeçmeyeceğiz.”
‘Sonuna kadar direneceğiz’
Direnişlere devam etmekte kararlı olduklarını dile getiren Kaya, son olarak şunları söyledi: “Bugüne kadar henüz işverenle masaya oturamadık. Ki masaya oturmak en doğal hakkımızdı. Sendikamız tam yetki sahibiydi. Bugün geldiğimiz noktada patron ‘Bana sendikayı dayatmayın’ diyor. Biz de ilk günden beri aynı şeyi söylüyoruz: Biz senin şirketine de ortak olmayacağız. Bizim tek bir isteğimiz var. Anayasal ve yasal hakkımız sendika hakkımız tanınsın. Çünkü sendika hakkımız tanındığı zaman o işyerine gelecek gelecek, umut gelecek sendika hakkımızla beraber işyeri daha güzel olacak. Kısacası işverenin istediği gibi olamayacak ki o da bunun için bizim sendika hakkımızı tanımak istemiyor.”