Raporların tek başına çözüm olmadığını belirten DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, ‘Şimdi bir rapor etabı sonlanıyor ve ondan sonra bu yasama etabı başlayacak. Bütün toplum, herkesin bu mücadelede olması ve müzakereyi güçlü kılacak şekilde bunu hayata geçirmesi büyük önem taşıyor’ dedi
Kürt sorunu konusunda iktidarın adım atması beklenirken, Meclis’e sunulan raporlardan çözüm önerileri çıkmamasına yönelik tepki ve eleştirilere sürüyor. AKP ve MHP’nin sunduğu raporlarda, Kürt sorununun nedenleri irdelenmezken ortaya çıkan sonuçlar üzerinden sorun yine “terör sorunu” olarak tanımlandı. Sorunun çözümü için gereken adımlar da yüne bu çerçevede ele alınarak, soruna kaynaklık eden yasaklamalar, Kürt dil ve kültürünün önündeki engeller, kimlik, yönetsel mekanizmalara, siyasal temsiliyet gibi konulara değinilmedi.
Raporlarda Kürt sorunu yok!
Yine sürecin başında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “umut hakkının” ihlali kararının uygulanabileceği yönündeki mesajı, MHP raporunda bu görüşe karşıt bir şekilde yer aldı, AKP raporunda ise konuya hiç girilmedi. CHP’nin raporunda ise Kürt sorununa değinilmeden, AİHM kararlarına uyulması ve kayyım atamaların sonlandırılmasını ön plana çıktı.
Raporlarla çözüm mümkün değil
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, raporları Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi. Raporlarda Kürt sorununun tarihsel ve siyasal boyutlarının yeterince ele alınmadığını, kavranmadığının görüldüğünü belirten Sezai Temelli, “Raporlara baktığımızda hem Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hem de diğer partilerin yaklaşımında meselenin silah bırakma ve silah bırakanlara dair kendi yaklaşımlarınca bir düzenleme ile sınırlı kaldığını söyleyebiliriz. Kürt meselesinin çözümü olsun diyenler var; ama Kürt meselesini hiç zikretmeyenler de var. Tabii Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidar partisi olarak çok daha kapsamlı, meseleyi çok daha doğru bir yerden ele alıp çözüm üreten bir yaklaşımını açıkçası beklerdik. Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi olsun bütün partilerin, meselenin çok boyutlu tarihsel arka planını ve son yaşanan gelişmeleri yeterince değerlendirebildiklerini söylemek hazırladıkları raporlara da bakarsak çok olanaklı değil” diye konuştu.
Bizim aradığımız bir konsensüstür
AKP’nin raporunun teyide muhtaç ve her adımı koşulla bağlayan bir rapor olduğuna işaret eden Sezai Temelli, “Elbette bu raporlar yetersiz raporlardır; ama bizim aradığımız nedir? Bizim aradığımız bir konsensüstür. Meclis’teki komisyonda sürdürülen görüşmeler bağlamında geldiğimiz nokta, bir rapor oluşturma aşamasıdır. Her parti kendi görüşünü yansıtan raporlarını Meclis başkanlığına sundu. Şimdi bir yazım kurulu oluşacak. Bu kurul gelen raporlar ışığında ortaklaştırılan başlıklar varsa bunu öne çıkartan ve sonrasında da bütün partilerin raporlarını derleyen ve ana raporu oluşturan bir raporu Meclis’e tavsiye niteliğinde sunacak. Esas mesele de orada başlayacak” ifadelerini kullandı.
Çözüme yönelik yasalar gerekiyor
Meclis Komisyonunun taslak metnini hazırlanma sürecine ilişkin bilgi veren Sezai Temelli, “Eğer iktidar partisi bir konsensüs arayışını bu aşamada sağlayacaksa ve Meclis çoğunluğuna dayalı olarak bu rapordaki sınırlılıklar çerçevesinde bir kanun teklifi hazırlayacaksa şu an için bu rapor beklentileri karşılamıyor. Çünkü beklentiler çok farklı ve kalıcı bir barışa giden yolun açılmasına yönelik bir özel yasanın çıkmasına dairdir” diye belirtti.
Entegrasyon için hukuk gerekiyor
Barış hukukuna dair adımların atılmasına ihtiyaç olduğunu ve negatif barıştan pozitif barış aşamasına geçecek gelişmeleri hayata geçirmek gerektiğine işaret eden Sezai Temelli, “Şimdi bizim ana yaklaşımımız demokratik entegrasyon dediğimiz sürecin ilk adımı olarak gördüğümüz hukuki adımların atılması” şeklinde konuştu.
Sürecin başında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “umut hakkını” gündeme getirdiğini hatırlatan Sezai Temelli, şöyle devam etti: “Buna rağmen MHP’nin raporu bugüne kadar dile getirdiklerinin gerisinde kaldı. Bu belki bir taktik olabilir ya da kendi kurullarında böyle bir mesele ortaya konmuş olabilir ve o nedenle rapor böyle hazırlanmış olabilir. Bunu önümüzdeki dönem müzakerelerde anlamaya çalışacağız. Ancak bir gerçeklik ki hem AKP raporunda hem de diğer partilerin raporlarında görüyoruz artık, Kürt meselesinin demokratik çözümünün yolundayız; ama bunu nasıl yapacağız, bunu nasıl hayata geçireceğiz konusunda farklar ortaya çıkıyor.”
Yasalarda değişimler olmalı
“Barış ve Demokratik Toplum Manifestosuyla” yeni dönem siyasetinin demokratik siyaset stratejisi üzerinde var etmeye çalışan bir yapıya karşı muhataplarında bu yeni konsepte uygun karşılık vermesi gerektiğini ifade eden Sezai Temelli, şunları dile getirdi: “Türkiye’de artık biz Terörle Mücadele Kanunu’nda, İnfaz Kanunu’nda, Türk Ceza Kanunu’nda değişiklikleri konuşmaya başlayacağız. O nedenle ilk elden bu özel yasa konusunda atılacak adım bu anlamıyla çok çok önemli bir eşiği bize gösteriyor.”
Raporlarla her şey değişecek beklentisi doğru değil
Raporlarla “her şey hal olacak” beklentisinin yanlış olduğunu, raporların partilerin görüşlerini yansıttığını belirten Sezai Temelli, şöyle devam etti: “Dolayısıyla Meclis bu raporu okuduğunda hangi parti ne düşünüyor, nasıl bir ortak akıl ilk başta ortaya konmuş ve sonrasında partiler buradan meramları, kendi arzuları, talepleri ne olmuş? Bunu görecek. İşte esas mesele de burada başlayacak. Dolayısıyla 27 Şubat’tan bu senenin sonuna kadar geldiğimizde yaşadığımız süreci biz bu rapora baktığımızda biraz anlamaya da çalışacağız. Neresini anlayacağız? Hem partiler bu süreci nasıl değerlendirmiş ve nasıl yaklaşmış, çözüme dair ne demiş? Hem de Meclis bu değerlendirme ışığında özel yasayı hazırlamak için bir sürece girecek. Buda önümüzdeki birkaç ay boyunca bu tartışmalarla yürüyecek. Meclis kanun teklifiyle bir özel yasa hazırlayacak ve bu tartışmalarda en kritik tartışmalar olacak.
Yasama etabı tekliflerden sonra olacak
Tabii teklif iktidar eliyle gelecek. Çünkü alışılagelmiş teamül budur. İktidar milletvekilleri bir kanun teklifi getirecekler ve burada önemli olan şudur: İktidar bu kanun teklifini hazırlarken bir demokratik akılla mı yaklaşacak. Yani ortaklaşarak olası en iyi kanun teklifini mi hazırlayacak yoksa ‘evet raporlar çıktı, biz değerlendirdik ve buyurun bir kanun teklifi hazırladık ve bu kanun teklifi üzerinden konuşalım’ mı diyecek. Önümüzde bizi bekleyen senaryo şimdilik budur. Şimdi bir rapor etabı sonlanıyor ve ondan sonra bu yasama etabı başlayacak. Bu etap hattata da yine müzakere ve mücadele önemli olacaktır. Dolayısıyla çok uzun soluklu bir mücadelenin yeni bir etabına da başlamış olacak. Bütün toplum, herkesin bu mücadelede olması ve müzakereyi güçlü kılacak şekilde bunu hayata geçirmesi büyük önem taşıyor.”
Suriye iç siyaset malzemesi değil
Süreç kapsamında sık sık gündeme getirilen Kuzey ve Doğu Suriye’nin durumuna değinen ve Türkiye’nin bu konudaki politikasını eleştiren Sezai Temelli, “meseleyi terör meselesi” olarak görmekten kaynaklandığını, bu yaklaşımın “Elimde çekiç var o yüzden benim için bütün sorunlar çividir” sonucunu doğurduğunu vurguladı. Sezai Temelli, “Suriye’deki meseleyi de iç siyaset malzemesi haline getiren akıl, sürekli alarak SDG’ye yaklaşım olsun, Suriye’deki belli meselelerin gelişimine yaklaşım olsun aynı yerden konuşuyor. Bunun bir anlamı yok. Dediğim gibi absürt bir yaklaşım” dedi.
Demokratik bir yerden yaklaşılması gerekiyor
QSD ile Suriye Geçiş Hükümeti’yle 10 Mart Mutabakatı’nın imzalandığı ve bu mutabakat kapsamında entegrasyonun nasıl olacağı, adem-i merkeziyetçiliğin nasıl uygulanacağı, enerji paylaşımı, sınır kapıları konusu, ordunun oluşumu, yerel asayişin nasıl olacağı gibi birçok başlığın müzakeresinin sürdüğünü belirten Sezai Temelli, Türkiye’nin baskı politikasını eleştirdi. Temelli, şunları söyledi: “Dolayısıyla Suriye’nin demokratikleşmesine katkı sağlayacak bir yerden Türkiye’nin yaklaşması ve dış politikasının bu şekilde güncellemesi gerekirken maalesef burada özellikle Milli Güvenlik Kurulu, Dışişleri Bakanlığı ve belli aktörlerin açıklamalarında bu alışılagelmiş Suriye yaklaşımını görüyoruz. Ancak bunun dışında da gelişmeler var. Cumhurbaşkanı’nın son açıklamalarında Dışişleri bakanı ile olan açıklama arasında bir fark oluşmaya başladığını görüyoruz. Dolayısıyla da Suriye yaklaşımının iç siyasetteki araçsallaştırılması ile Suriye’deki gelişmelerin gerçekliği arasında bir fark var.”
Suriye’deki gelişmelerin ve müzakere zemininin en önemli aktörünün QSD olduğunu söyleyen Sezai Temelli, şunları kaydetti: “Dolayısıyla SDG o muhataplıkla aslında bu müzakereyi sürdürmektedir. Burada SDG’yi bir ‘terör örgütü’ olarak gören ve meseleye böyle yaklaşan bir anlayış zaten kabul gören bir anlayış da değildir. Özellikle uluslararası kamuoyunda ve sürdürülen diplomatik çalışmalarda da böyle bir yaklaşımı kabul gören bir anlayış yoktur. Türkiye bunu neden yapıyor? İçeride yürüyen süreç açısından adeta süreci zorlamak isteyenler, süreç aleyhine çalışan akılların öne sürdüğü bir argüman aslında. Diğer taraftan Suriye üzerinde beklentileri olanların da argümanıdır bu yaklaşım.”
Kaynak: MA








