HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin seçilmiş belediye eşbaşkanları ile Diyarbakır’da düzenlenen toplantıda bir araya geldi
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yerel seçimlerde seçilen belediye eşbaşkanları, Eş Genel Başkan Sezai Temelli’nin başkanlığında Diyarbakır’da toplandı. Seçim sonuçlarının ele alındığı toplantıda yapılan değerlendirmeler ardından belediyelerin önümüzdeki dönem yerel yönetim stratejisi tartışılacak. Toplantı demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına yapılan saygı duruşuyla başladı.
Önlü: Yaşamın her alanında tecrit var
Toplantının açılışında konuşan HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü, “Biz halkımızdan sadece mazbata değil, bir görevi devraldık. Siz belediye eşbaşkanlarımızı kutluyoruz” dedi. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekerek, “Yaşamın her alanında tecrit var. Türkiye halklarının geleceği üzerinde de tecrit var. En temel ayakları ise İmralı’da Sayın Öcalan üzerindeki tecrittir. Türkiye halklarının ilk önce yıkması gereken tecrit İmralı tecrididir. Bu öncülüğü Leyla Güven yapıyor. Leyla arkadaş binlerce arkadaşla birlikte başlattıkları bir direniş var. Direnişlerini saygıyla selamlıyoruz” diye konuştu.
Türkiye’nin tecrit altında olduğunu ifade eden Önlü, “31 Mart seçimlerinde partimizin belirlediği strateji bu tecridi kırmıştır. Kürdistan’da belirlediğimiz strateji, halkın mevzilerini almak. Bir diğeri ise içerde ve dışarda AKP’nin sürdürdüğü savaş politikalarının boşa çıkarılması. Bir diğer önemli nokta Kürtlerin birlik olması ve Kürdistan’da ulusal birliği sağlamaktı. Batıda ise halkların, demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi ile Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde olan AKP-MHP faşizmini geriletmek. Türkiye’nin demokratikleşmesi için demokrasi güçleri ile ortak demokrasi zemini oluşturmaktı. Bu sonuç aldı” şeklinde konuştu.
‘Seçimde iki zihniyet karşı karşıya geldi’
Toplantıda HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli konuştu. Temelli’nin yaptığı açıklamalar şöyle:
“Konuşmama sevgili Leyla Güven ve onun şahsında açlık grevinde olan binlerce yoldaşıma sevgi ve saygılarımı yollayarak başlamak istiyorum. Bugün sürdürülen açlık grevlerini ve açlık grevlerinin işaret ettiği tecrit koşullarını ele almadan siyasi gelişmeleri analiz yapmak mümkün değil. Çünkü 31 Mart seçimleri bir süreci ifade etmektedir. Bu süreci ele alıp değerlendirdiğimizde çok büyük bir demokrasi mücadelesi olduğu bütün çıplaklığı ile ortadadır.
Belli başlıklara değinmek gerekirse, bir tarafta iktidarın sürdüğü bir kampanya ve bunun karşısında kendini konumlandırmış HDP kampanyasıdır. Evet Türkiye bu ikili kampanyaya şahit oldu. 31 Mart’ta iki kampanyayı birlikte izledik. Ama buna çok daha tarihsel bir perspektiften baktığımda iki zihniyetin karşı karşıya geldiğini okumamız mümkün. 5 Nisan 2015 yılından bugüne, son 4 yıla baktığımızda mutlak tecridin hakim olduğu bir Türkiye fotoğrafı var karşımızda Dolmabahçe mutabakatı kabul edilmeden bugüne kadar yaşananlar; hukuksuzluk, adaletsizlik, insan hakların yok sayılması, demokratik kurumların tasfiyesi gibi bu süreci domino etkisi ile tanımlamak mümkün. 4 yıl boyunca İktidar mutlak tecritten başlayarak, savaş politikaları dayatmış, ülkenin kaynaklarının çarçur etmiştir.
İktidarın bu dersi alması gerekir
Buna karşı başka bir dil ile barışın dili ile ayrımcılığa toplumsal bölünmeye karşı çıkarak bunun karşısında bir kampanya var ettik Türkiye’ye seçenek sunduk. Geleceğimizi demokrasi ve barış hattında şekillendirmeye çalıştık. Bu seçim döneminde, kampanya sürecinde ve halen devam eden süreçte Türkiye çok önemli derslere tanıklık etti. Bu dersi almak gerekir. Bu dersi özellikle iktidarın alması gerekir. İktidar bu dersi almak, hatalarından geri adım atmak yerine geride bıraktığımız bir hafta içinde hatalarında ısrar ettiğini görüyoruz.
YSK yasalara göre hareket etmeli
İktidarın seçim sonuçlarını kabul etmez tavrına karşı Anayasa kurumları Anayasa’ya ve hükümlerine göre adım atmalıdır. YSK Anayasal bir kurumdur seçim adaletine ve seçimin nasıl yapılacağına dair yasalara uymak durumundadır. İtirazları değerlendirirken de mazbataları da verirken de YSK yasaların gereğini yerine getirmelidir. Bu çerçevede yeniden 31 Mart neyi ifade ediyor dediğimizde; bu süreci ifade etmesi öncesinde önümüzdeki dönem için politik ve toplumsal mücadele sürecine dair önemli bir perspektif sunmaktadır.
‘Radikal Demokrasi eşitlikçi bir anlayıştır’
Bizim ‘radikal demokrasi’ dediğimiz bir fikriyatımız var. Radikal demokrasi yerel demokrasinin güçlenmesini bize anlatır. Radikal demokrasinin bir sac ayağı var. Bir ayağı kadın özgürlük mücadelesidir. Eşit temsiliyetin her alanında hayat bulduğu bir anlayıştır. Ama tam anlamıyla eşitlikçi bir anlayıştır. İhmal edilemez bir anlayıştır. İkinci anlayış emektir. Bu bizim sınıfsal yaklaşımımızdır. Toplumsal emeğin karşılığını yerellerde yaratmak için tüm kesimlerin ortaklaşabileceği bir ayaktır. Bu da bizim açımızdan ihmal edilemez yok sayılamaz. Doğanın kendisini yeniden var etmesini sağlayacak bir anlayıştır.
Demokratik Cumhuriyeti var edeceğiz
Bunlar üzerinden şekillenecek radikal demokrasi anlayışımız Demokratik Cumhuriyeti var edecektir. Bunun hayat bulacağı yer yerellerimizdir. Bunu en iyi şekilde değerlendireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü HDP çözümdür, iktisadi ve siyasi alanda çözüm üreten ve bu çözümün mücadelesini veren bir partidir. Siyasal anlamda Türkiye’nin sorunu buradan şekillenmektedir.
HDP’nin yerel yönetim anlayışı
Son olarak bir önemli alan da toplumsal alandır. Bunun mücadelesi eşitlikçi nitelikli ulaşılabilir hizmetlerin üretilmesinden geçer. Eğitimde de, sağlıkta da, ulaşımda da sayabileceğimiz tüm kamu hizmetlerinde geçmişin belediyecilik anlayışı ile değil; nasıl ki deneyimlerimizle bir itiraz üretmişsek şimdi bunu geliştirerek bir toplumcu belediyeciliği geliştirebiliriz. Bunlarla Türkiye’nin karşı karşıya olduğu çoklu krizi aşabiliriz. ‘Böyle bir yerel yönetim anlayışı ile ne yapmalı’ sorusunun cevaplarından hareketle hem hizmet üretir hem de Türkiye’yi dönüştürürken bunu başarabiliriz. Bu süreci hep birlikte örmek zorundayız.
‘Eleştiri özeleştiri anlayışımızı devam ettirmeliyiz’
Demokrasi üzerine bu kadar konuştuktan sonra çok doğaldır ki; bu demokrasiyi parti içinde de tüm örgütsel mekanizmalarımızda güçlendirmeliyiz. Kendimizden, örgütümüzden başlayarak hayata geçirmeliyiz. Parti içi demokrasiyi en sağlıklı şekilde çalışmalıyız karar ortaklaşmalarının uzlaşmaların katılımcı bir yaklaşımla mümkün olabilir. Parti içi demokrasiyi ayakta tutan parti içi disiplin; bu bir öz disipline ihtiyaç duyar. Nerede görev yaparsak yapalım bütünlüklü anlayıştan, birlikte oluştuğumuz kurallardan uzak durmamalıyız. Eleştiri özeleştiri anlayışımızı koruyarak bir disiplinli çalışmayı da önümüzdeki süreçte hayata geçirmeliyiz.