Burada Kürt Halk Önderi’nin özgün yaklaşımını doğru anlamak gerekiyor. Kürt Halk Önderi’nde daha başından itibaren teori ile pratik birdir. İkisini ayırmaz, bir bütün olarak ele alır. Bu nedenledir ki her koşul altında, düşündüğünü uygulamıştır. Zindanın ağır tecrit koşullarına rağmen hem teorik hem pratik anlamda mücadeleden bir an olsun geri durmamış, her dönemde mücadeleye gerekli çıkışı yaptırmıştır
Şerzan Özgür
Yaşamı doğru algılamada ve belli sonuçlar çıkarmada bütünlüklü bakabilmek oldukça önemlidir. Bu da bütüncül bir teoriye sahip olmayı gerektirir. Teori, olay ve olguları açıklama bilinci olarak tanımlanabilir. Yaşamın dağınık parçalarını bir bütün içinde kavramamızı sağlar. Bir teorimiz yoksa eğer, düşünce ve eylemlerimiz rastlantıya kalır. Varsa eğer, o zaman yaşamı bilinçle kavrayabilir ve dönüştürebiliriz.
Pratik ise, eylemi ifade eder; yani teorik bilincin gerçekleşmesidir. Bilinçsiz veya başkalarının yönlendirmesiyle hareket etmek, bir eylemde bulunmak ancak teorisiz olmakla açıklanabilir. Şüphesiz bu durumda olan bir insanın özgürlüğünden söz edilemez. Demek ki teorisi olmayanın pratiği de başkalarına hizmet etmekten kurtulamaz.
Toplumda teorinin pratikten kopması, bir buhran hali olarak da ifade edilebilir. Sözün karşılıksız kalması ve anlamını yitirmesi, bunun en somut bir örneği olarak verilebilir. Tabii burada ahlak devreye girer. Hatta ahlak, teori ile pratik arasındaki uyumu sağlama işlevini görür. Zaten bu tarz süreçler, ahlaki aşınmanın derinleşmesiyle paralel gelişen süreçlerdir. Yani yaşanan ahlaki aşınma, düşünce ile davranış arasındaki bağın zayıflamasıyla dışa vurur.
Aynı durum devrimci mücadele için de geçerlidir. Devrimci teorilerin pratikle uyumu, devrimci mücadelenin temel bir başarı ölçüsüdür. Yani teoriler pratikleştiği ölçüde başarılı olabilirler. İstenildiği kadar doğru olsun, haklı olunsun, uygulanmadıkça hiçbir teori başarı getirmez. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Uygulayıcılarını bulamamış çok yerinde görüşlerin bile, tarihin çok kritik aşamalarında heba olduğu bilinmektedir.
Yine devrimci teori, ancak toplumsal gerçekliği ifade ettiği oranda toplumsal eylemleri yönlendirebilir. Yani gerçekliğe uymayan, toplumda karşılığı olmayan fikirler vücut bulamaz. Bu tarz teoriler havada kalmaktan kurtulamayacağı gibi pratikleşmeleri de beklenemez. Bunun da çokça örnekleri vardır. Bir türlü toplumsallaşamayan, hep yerinde sayan, marjinal kalan örgütler buna örnek olarak verilebilir.
Öte yandan devrimci teoriyi, ancak ideolojik kadro tam anlamıyla pratikleştirebilir. İdeolojik anlamda derinleşmiş, teoriye hakim, kendini donatmış kadro olmadan devrimci stratejiler başarıyla uygulanamaz. Teoriyi yarım yamalak kavramış, biraz propaganda yapabilen ve bununla yetinen bir devrim kadrosu uzun süreli rol oynayamaz. Öncü diye çıktığı devrim yolunda zamanla yük olmaktan da kurtulamaz. Buna karşın, ideolojik olarak kendini sürekli geliştiren, teori ile pratiği birleştiren de gerçek bir öncü olabilir.
Pratikten kopuk teori yapmak bir devrimci için laf yapmaktan öteye bir anlam ifade etmez. Bir diğer adıyla oportünistlik yapmaktır. Bir devrimci, bildiğini eğip bükmeden tereddütsüz uygulayandır. Yine teorisi başka, pratiği başka olanın da devrimciliği tartışmalıdır. Burada önemli olan çok bilmek, çok konuşmak değil, doğru bildiği gibi yaşamak ve çalışmaktır.
Baktığımızda, bu konuda gençlikte bazı aşınmalar var. Şüphesiz son on yıllık çatışmalı sürecin de etkisi vardır. Tabii durmadan bunu gerekçe yapmak da doğru değildir, koşullar devrimci duruşumuzu belirlememelidir. Bu konuda gençlikte iki eğilim göze çarpmaktadır. Ya siyasetçilere özenip pratikten kopuk laf yapılıyor ya da teoriden habersiz pratik koşuşturma içinde kaybolunuyor. Açıkça belirtmek gerekiyor ki her iki yaklaşım da devrimci mücadeleye hizmet etmiyor. Dolayısıyla, devrimci duruşun özü, teori ile pratiğin birbirinden ayrılmaz bütünlüğünde saklıdır.
Burada Kürt Halk Önderi’nin özgün yaklaşımını doğru anlamak gerekiyor. Kürt Halk Önderi’nde daha başından itibaren teori ile pratik birdir. İkisini ayırmaz, bir bütün olarak ele alır. Bu nedenledir ki her koşul altında, düşündüğünü uygulamıştır. Zindanın ağır tecrit koşullarına rağmen hem teorik hem pratik anlamda mücadeleden bir an olsun geri durmamış, her dönemde mücadeleye gerekli çıkışı yaptırmıştır.
Sonuç olarak sıkça vurgulandığı üzere, teorisi bizim olmayanın pratiği bizim olamaz.