ege sahillerindeki ilçelerde kurulmuş sosyal medya grupları var. bunlardan birinde, yüksekçe bir tepede bulunan türk bayrağının, geceleri yunanistan’dan görünmediği, o yüzden ışıklandırılması gerektiğini ifade eden bir paylaşım azımsanmayacak beğeni ve destek aldı. hadi o bayrak yunanlılara nazire, önünden üç beş kişinin geçtiği, neredeyse tamamının türkiye cumhuriyeti vatandaşı olduğu pencerelere asılan bayraklar kime ne anlatıyor?
bayrağa ve ulusal bayramlara yüklenen anlam siyasal islam’ın görünür olmasıyla birlikte değişti, akp iktidara geldikten sonra coşkuya politik itiraz da eklendi. bu anlaşılır bir şey ama cumhuriyet’i ve kemalizmi savunanların önemli bir kısmı maalesef vatanseverlikten, o bayrağı yunanlıların 7/24 görmesi gibi, simgesel olguları anlıyor. türk bayrağını görmenin, kıyılarda ve adalarda yaşayan yunan halkı üzerinde nasıl bir etkisi olacağı zaten müphem de, ege’nin türkiye tarafında yaşayanların hayatında herhangi bir değişikliğe sebep olmayacağı kesin.
türkiye siyaseti, epeyce uzun bir zamandır, vatandaşların gündelik hayatını etkileyecek konular değil, hamaset üzerinden yürütülüyor.
cumhuriyet’in hangi yöntemlerle ve hangi zihniyetle kurulduğuna dair araştırmaları, tartışmaları, bilgileri bir an için kenara bırakalım. hedeflerine gerçekten ulaşmış mıdır?
örneğin laiklik hedefi başarıya ulaştıysa, kuruluşun üzerinden on yıllar geçmişken, dini temel alan siyasi akımlar nasıl oldu da rağbet görebildi? saltanat fikri itibar kaybettiyse erdoğan’ın kendisinden sonra yerine bilal erdoğan’ın geçmesini istediğine dair söylentiler neden şaşkınlıkla karşılanmıyor?
kendi elitini yaratan, o elitin kendisini devletin sahibi saydığı cumhuriyet rejimine halkçı demek ne kadar doğru? devletçiliğin temelleri sağlam olsaydı kamu mülkü bu kadar kolayca, üstelik de yabancı uyruklulara satılabilir miydi? köylü milletin efendisi olsaydı, tarım konusunda bu noktada olur muyduk? başka çok soru sorulabilir. ama kesin olan şeyler de var. cumhuriyet bu topraklarda yaşayanları saltanattan kurtardı, şükür. ama bir demokrasi kurmadı; nitekim çok partili sistem bile daha sonra inşa edildi.
siyasetin, kişiye sosyal medyada paylaşılacak malzeme sağlayan bir aidiyete indirgendiği günümüzde, bayrağın yunanistan’dan görülmesini dert eden kişinin oyunu almak istiyorsanız, cumhuriyeti övmek zorunda hissedebilirsiniz kendinizi, yukarıda yazdıklarımı benden çok daha iyi ifade edecek donanımınız olsa da.
ama bence sol siyaset açısından mesele o oyla ne yapabileceğiniz. özellikle meclisin imkânlarının bir kürsüden ibaret olduğu şu noktada… hangi kürsüde olursanız olun, o seçmeni hayal kırıklığına uğratmadan söyleyebilecekleriniz sınırlı değil mi?
şunun altını çizmek istiyorum. kemalizm bu topraklara ait bir düşüncedir, buna şüphe yok. bu toprakların tarihindeki önemini de inkâr etmek mümkün değil. ama yaşı yetenler bugünkü önem ve itibarını kenan evren’in politikalarıyla kazandığını hatırlar. bu bir yana, git gide bir politik hattan bir simgeler dizinine evrilmesi haksızlık değil mi?
tarih muhakkak ki politiktir ama politika tarihten ibaret olamaz, tarihi referanslarla ilerleyemez. yanlış anlamaya çalışacaklar için söylüyorum. her ulusal bayramda kurucu iradeyi, cumhuriyeti, kurucu dönemi hak ettiği ya da etmediği (çünkü haksız eleştiriler de fikir dünyamızı zenginleştirir) eleştirilere boğalım demiyorum, asla. siyaseti başka bir alana taşıyalım, diyorum. seçmenin, halkın mevcut bilinciyle duymak istediklerini değil, duyması gerekenleri söylemek bunun ilk adımı.
unutmayalım, bu toprakta söylenmesi çok zor sözleri söyleyen dem ve öncülü partiler meclisin üçüncü büyük, muhalefetin ikinci büyük partisi olup, cumhuriyet güzelleyenleri dahi meclise taşıdıysa, tarihten değil, güncelden söz ettiği için mümkün oldu bu. sözünün içinde tarihsel hesaplaşmalar da var, oldu, entelijansiyası tarihe eğildi; tabii. ama esas olarak, kürtler için eşitlik ve özgürlük, hepimiz için barış talep etti ve bunu gerçekleştirebilecek güce işaret etti.
tepedeki bayrağı kapımızın önüne dikerek yapılabileceklerle biz neden yetinelim?









