Katliamlar ile dolu yüz yılımızın Kürde biçtiği tek ferman ölüm oldu. Kürtler bu ölümden biçilmiş fermana asla boyun eğmediler ve tarihin her aşamasında ölüm pahasına dahi olsa direndiler. Bu direnişler sonucu tarihin en onurlu sahnesinde yarım asra yakındır kahramanlıklarıyla yerlerini aldılar
Rubar Amedî
Bölgemiz için kan, gözyaşı ve ölüm dolu bir yılı geride bıraktık. Yitirdiğimiz canlar kaybettiğimiz insanlığımız oldu. Özellikle Suriye ve Rojava’da yaşanan insanlık dramına dünya devletleri ulusal çıkarları için sessiz kaldı. Yaşanan sivil katliamlar savaş mahkemelerinde insanlık suçu olarak yargılanması gereken durumlardır. Masum sivil insanların, kadınların, çocukların ya da dininden ve mezhebinden dolayı katledilen Alevilerin, Hristiyanların her birinin vebali dünya insanlığının boyununda asılı duran bir utanç madalyonu olarak kalacaktır.
2011’den beri Suriye ve Rojava’da devam eden savaşın en büyük mağdurları mazlum Kürt halkı oldu. Bir taraftan Esad rejminin saldırıları, bir taraftan Türkiye destekli IŞİD, SMO ve HTŞ’nin Kürt halkına yönelik barbarca saldırıları ve katliam girişimleri.
Yine diğer taraftan Kürdün hiçbir kazanımına tahammül edemeyen Türkiye’nin açıktan sivil halkı hedef alan saldırıları, savaş ahlakına ve hukununa dahi uymayan hastahanelerin altyapılarının, elektrik santrallerinin vurulması, halkın yaşamını etkileyecek üretim yerleri ve tahıl ambarlarının bombalanması ve bu saldırılarda yaralanan binlerce insanın içinde çocukların ve kadınların da bulunduğu yüzlerce Kürt insanının yaşamını yitirmesi 2024’e damgasını vuran en büyük insanlık suçu olarak tarihi kayıtlara girdi.
Kürt coğrafyası son yüz yıldır sürekli olarak işgal, talan ve soykırım politikalarıyla karşı karşıya kaldı.
Kasr-ı Şirin’den başlayarak Lozan’a kadar devam eden bu süreç Lozan ile beraber dörde bölünerek yüz yıllık esarete dönüştürüldü. Sömürgeciler tekrar Kürdistan’ın birleşmemesi için kendi aralarında çelişkileri olsa dahi egemenliklerinin devam etmesi konusunda hemfikir ve uzlaşıcı oldular.
Katliamlar ile dolu yüz yılımızın Kürde biçtiği tek ferman ölüm oldu. Kürtler bu ölümden biçilmiş fermana asla boyun eğmediler ve tarihin her aşamasında ölüm pahasına dahi olsa direndiler. Bu direnişler sonucu tarihin en onurlu sahnesinde yarım asra yakındır kahramanlıklarıyla yerlerini aldılar.
Bugün Rojava’da yaşanan da bu onurlu direnişin bir devamıdır. Rojava Özerk Yönetimi 11 yıl içinde en kıt imkanlar ve kardeş dediği Güney Kürdistan hükümetinin ambargosuna rağmen büyük destansı varoluşlarla Ortadoğu için kurtuluş paradigması olabilecek yönetim sistemine ve kolektif üretimin prototiplerini ağır saldırılara rağmen hayata geçirdi. Hiçbir komşusu için tehdit unsuru olamazken tüm komşuları Rojava’yı bu sisiteminden dolayı birer tehdit unusuru olarak gördüler. En büyük tehdit unsuru olarak gören TC devleti bu süre zarfında Rojava’nın bir statü elde etmemesi için akla ziyan yöntemler ve insanlık dışı saldırılar ile Rojava Özerk Yönetim’in devrimsel gelişmelerini engellemeye çalıştı. 11 yıl boyunca adeta Rojava ile yattı, Rojava ile kalktı çünkü en ufak bir gelişmenin dahi kendi sistemlerinin ve iktidarlarının sonunu getireceklerinin farkındaydılar.
Panislamizm ve Neo Osmanlıcılık hayalleri ile yerel işbirlikçi ağını da kullanarak bugün Musul, Kerkük hattına ilerlemek için alenen KDP eli ile Kürdistan topraklarını yeniden ilhak ve işgal edip amacına ulaşmaya çalışıyor. 2024’te özgürlük hareketinin ihanete rağmen direnişi bu hayellerinin önünde en büyük engel oldu.
Pençe=Kilit adını verdikleri bu işgal operasyonunda günümüz itibari ile geldiği nokta pençesi kırılmış, kilidi elinde kaldığı noktadır.
Şu an Güney’de başaramadıgını konjonktürel durumdan da faydalanarak Rojava işgal planını gerçekleştirmeye çalışıyor.
27 Kasım’da TC ve desteklediği terörist oluşumlarla Suriye’de Esad rejmini değiştirmeye yönelik başlatıkları saldırılar kısmen amacına ulaşsa da Rojava’da ilerlemeleri durduruldu. Yıllardır eğit-donat kapsamında yetiştirdiği SMÖ=IŞİD=HTŞ çeteleri günlerdir Minbic-Tişrîn hattında saldırılarını yoğunlaştırmış durumdadır. Burada Kürtler ile çatışan görünürde çeteler olsa da tekniği ile silahları ile TSK’ye ait tank, top ve zıhrlı araçları ile alenen NATO’nun ikinci büyük ordusu TC devletidir. Buna rağmen ilerlemek bir yana, ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalıyorlar. Öyle ki karadan ilerleyemeyince ilk kez savaş uçaklarını devreye sokarak Minbic ve Tişrîn’i bombalamaya başladılar.
2024’ü Rojava büyük bir direniş ve kahramanlıkla kapattı. Tişrîn Kürtlerin adeta Stalingrand’ı oldu. QSD ilk kez dengeleri değiştirecek ‘Brusk’ adlı dronları üstün perfonmans ve kabiliyet ile devreye soktu. TC’ye ait milyon dolarlık SİHA’ların peş peşe düşmesi büyük bir irade kırılması yaşamalarına neden oldu. Kürtler Rojava’da bugün tüm etnik kimliklerin ve inançların yegane koruyucusu ve yaşam garantisi, yaşam umudu olmuş durumdadır.
2025 şimdiden Kürtler için kazanımla dolu bir yıl olacaktır. Bu kazanımı hızlandırmak için başta ulusal birliğin sağlanması olmak üzere siyaset ve diplomasi alanında yoğun bir çaba ve emeğin gerektirdiği ortadadır.
Yurtsever halk olarak bize düşen, bu direnişe ve bu direnişin yarattığı değerlere sahip çıkmak, korumak ve geliştirmek, her koşul altında bunları savunmak olacaktır.
Ulusal seferberlik ruhu ile Rojava’daki halkımız için Heyva Sor’un başlattığı kampanyalara katılmak vicdani, ahlaki ve yurtseverlik görevimiz olmalıdır. Onurlu her Kürde bu direnişte düşen mutlaka bir görev olmaktadır. Önemli olan 2025’te görevlerimize layıkı ile sahip çıkmak ve yerine getirmek olacaktır.