Narin cinayetini ve toplumun adalet arayışını, davanın avukatlarından Canan Atabey ile konuştuk:
Narin davasının bugünkü aşamaya gelmesinin mimarlarından biri toplumun kendisidir. Basının sahiplenmesi ve unutturmamasıdır. Toplumsal baskı nedeniyle dosya kapatılamadı, failler ceza aldı
Reyhan Hacıoğlu
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024 verilerine göre, yıl içinde 394 kadın katledildi, 259 kadın da şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Cinayetlerin yüzde 57’si ise “evlerinde” yani kendilerini en güvende hissetmeleri gereken yerde işlendi. Aynı verilere göre kadın cinayetlerinin yüzde 96’sının faili ise “en yakınları” yani “tanıdıkları.”
Bu verilere karşın bazı failler göstermelik cezalar alırken, birçoğu ise ya “tahrik” ya da “iyi hal” indirimi alıyor. İşte tam bu noktada kadın cinayetleri davasının topluma mal olması ve toplumun duyarlılık göstermesi “adalet” için hayati önem taşıyor, Narin davasında olduğu gibi. Dosyamızın bu bölümünde “evinde”, “en yakınları” tarafından katledilen Narin Güran cinayetini ve toplumun adalet arayışını, davanın avukatlarından Canan Atabey ile konuşacağız.
Narin Güran
Narin Güran… 8 yaşında bir çocuktu. Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesine bağlı Tavşantepe Mahallesi’nde 21 Ağustos 2024’te Kuran Kursu’ndan evine dönerken “kayboldu”. Günler süren aramaların ardından bir ihbar sonucu cenazesi 8 Eylül 2024 tarihinde Eğertutmaz Deresi’nde, bir çuval içinde bulundu.
Adli Tıp Kurumu raporuna göre Narin’in ölümü “ağız burun kapanması ve boyuna baskı sonucu oksijensiz bırakılmasına bağlı ölüm” olarak açıklandı. Aile bireyleri gözaltına alındı, sorgulandı ve sonunda amca Salim Güran, ağabey Enes Güran ve anne Yüksel Güran ile Salim Güran’ın yardımcısı Nevzat Bahtiyar tutuklandı.
Toplumun yakından takip ettiği davada köyde çok sayıda silah bulunduğu iddiasının yanı sıra ailenin karanlık ilişkileri de sık sık gündeme geldi. Nevzat Bahtiyar’ın Hizbullah’a yakın olması, köklü bir aile olan Güran ailesinin Hüdar-Par’lı oluşunun yanı sıra kimi AKP milletvekillerince korunuyor olması da davaya dikkatleri çekmiş, toplum ve basının davayı takip etmesini sağlamıştı. Görülen duruşmalar sonrası 28 Aralık’ta anne Yüksel, amca Salim ve ağabey Enes Güran’a “iştirak halinde kasten öldürmekten” ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, cenazeyi saklayan Nevzat Bahtiyar ise 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
- Sonda soracağımı başta sorayım. Bu davada adalet sağlandı mı?
Adalet yerini tam olarak buldu diye düşünmüyorum. Nevzat açısından eksik kalan bir karar oldu. Öte taraftan zorlandığım bir şey var ama söylemek istiyorum. Narin çok güvendiği, onu koruması gereken ailesi tarafından katledildi. Katledilmekle de kalmadı. Bedeni çürütüldü…
Narin zihinlerimizde gülen bir kız çocuğu ama dosyaya yansıyan gerçekliği böyle değil. Dosyayı; otopsi raporunu, ölü muayene tutanağını incelerken avukat olarak çok zorlandık. Çünkü biz o gülen kızı görmüyorduk, başka şeyler okuyorduk.
Bu açıdan dosyayı sahiplenmemizin sebeplerinden biri de bu oldu. Sebeplerden biri de Narin’in ailesi olduğu halde aslında ailesiz olmasıydı…
- Yargılama neden kısa sürdü?
Arka arkaya günlerce devam eden duruşmalar olmasıydı aslında. Kısa gibi görünen ama uygulamadaki gibi normal işleyiş şeklinde olmuş olsaydı, bu durumda yıllarca devam eden bir duruşma sistematiğinden söz etmek mümkün olacaktı. Ama burada yargılamanın seriliği ilkesi uygulandı. Çok da iyi oldu ve Narin’in failleri kısmi de olsa ceza aldılar.
- Narin cinayetinin aile boyutu da çok dikkat çekici. Aile-tarikat-devlet-iktidar ilişkileri açısında bakıldığında diğer dosyalardan farkı nedir? Arama çalışmaları sırasında bulunan mermiler vardı bir de…
Dosyayı incelediğimizde tutanaklar arasında çokça silah olduğuna dair herhangi bir tutanağa rastlamadık. Bir tek babanın ahırında ele geçirilen mermiler, bir abide bir silah, başka biriyle ilgili de silah ya da mermi ile ilgili bir tutanak var. Onun dışında silah ele geçirildiğine dair bir tutanak göremedim. Dolayısıyla hani köyde silah var mıdır yok mudur, ben olduğunu düşünenlerdenim ama dosyaya yansıyan bir şey yoktu.
Dosyanın siyasiler ile ilgili kısmına dair ise ilk başlarda evet bazı siyasi çevreleri rahatsız eden bir dosya, bir cinayet gibi karşımıza çıktı. Bu çerçevede belki dosya siyasi birtakım müdahalelerle kapatılabilirdi de. Fakat toplumsal baskı nedeniyle dosya kapatılamadı, failler ceza aldı.
Bu açıdan toplumun duyarlılığı önemli dönüm noktası gibi geldi bize. Ama maalesef sonradan magazinleşen bir hal aldı. Bazı kişiler oradan nemalanmaya çalıştı.
- Toplumsal duyarlılık dediniz ki bu duyarlılık ilk günlerde coğrafya ve etnisite üzerine ilerledi biraz. Adalet arayışında böyle bir ayrım söz konusu olabilir mi?
Dosya bazında biz bunu görmüyoruz. Ama sosyal medyadan, haberlerden, insanların yaptığı yorumlardan evet böyle bölgesel, etnisiteye tepki şeklinde birtakım şeyleri biz de gördük. Fakat bu bir süre sonra toplumsal bir duyarlılığa dönüştü. Bu toplumsal duyarlılığın diğer birçok dosyada da arkası gelir diye düşündük. Fakat aynı duyarlılık olmadı maalesef. Narin dosyası devam ettiği süreçte de aslında o duyarlılığın yavaş yavaş başka bir şeye dönüştüğünü de tanıklık ettik.
Ailenin aklanmasına kadar gidecek şeyler yapılmaya başlandı. Bazı televizyon kanalları ailenin avukatıymış gibi yorumlar yapmaya başladı. “Kesin bunlar yapmamıştır!” gibi. Laçkalaştırılarak, hukukiliğinden uzaklaştırılıp magazinleştirilip başka bir boyuta çekilmeye de çalışıldı.
Ama şunu da yadsıyamayız: Toplumda çok ciddi bir kesim de Narin’le kendini özdeşleştirdi. Narin için adalet gerçekleştiğinde kendileri için de adaletin gerçekleşeceği gibi bir algı da çok yoğun bir şekilde oluştu.
- Toplumda birçok kayıp çocuk var, katledilen kadınlar var; bu dosya neden bu kadar ilgi gördü?
Bunun birkaç boyutu var. İlk başta bulunamayan çocuklarla ilgili hep bir duyarlılık var. Ve o çocuklar bulunduğunda, fail de ortaya çıktığında, sebepleri anlaşıldığında insanların bir geri çekilme hali var. Fakat Narin’de bu böyle olmadı. Narin bulundu ama Narin’in öldürülme sebebi neydi? Mesela insanların bu olayın peşini bırakmamasının sebeplerinden biri buydu.
Ceza alan kişiler tarafından öldürüldü ama hangisi tarafından öldürüldüğünü de bilmiyorduk. Bu tür bilinmezlikler toplumun sahiplenmesini diri ve canlı tutan şeylerdi. Yine Narin’in cenazesinin çürütülmüş olması, toplumda bir canlı tutma halini yarattı.
- Bilinmezlik dediniz, davada her şey çözüldü mü?
Türk Ceza Kanunu’nda, diyelim ki burada bir kişiyi öldürdük. Siz mi öldürdünüz, ben mi öldürdüm bilinemediğinde her ikimize de ceza veriliyor. Müşterek faillikten ceza veriliyor. Bu açıdan doğru bir karar.
Niye öldürüldüğü önemli mi, bunun önemli olduğu noktalar var elbette, verilecek cezanın artırılması noktasında ama Narin dosyasında zaten birçok ağırlaştırıcı neden vardı.
Biz zaten Narin’in neden öldürüldüğünü biliyor olsaydık cinayeti kimin gerçekleştirdiğini de biliyor olacaktık. Dolayısıyla birileri çıkıp itiraf etmediği sürece biz bu gerçekliği maalesef ki bilemeyeceğiz.
Biz bu dosyada itiraf da bekliyorduk aslında fakat bu itiraf gelmedi, ama avukatlar olarak şuna da kanaat getirdik: Narin ceza alan kişiler tarafından katledildi.
- Nevzat’a neden az ceza verildi?
Gerekçeli karar çıktığında bunu göreceğiz ama muhtemeldir ki Nevzat’ın olaya sonradan dahil olduğu ve Narin’i alıp götürdüğü, yok ettiği kabul edildi heyetçe, bu çerçevede ceza aldı.
Fakat verilen bu ceza bence doğru değil. Sebebi şu: Böyle bir cinayetin gerçekleştirmesinin akabinde alıp saklamak da en az o cinayeti gerçekleştirmiş olmak kadar ağır, öte taraftan biz Narin gerçekten o an tıbben ölmüş müydü, raporları incelediğimizde şu saatte öldü diyemiyoruz, yani henüz ölmemiş olabilir, bir sağlık kuruluşuna götürülseydi belki kurtarılabilirdi.
- Dosya kapatılabilirdi, dediniz ama toplum izim vermedi. Toplumsal duyarlılık ne kadar önemli böylesi davalarda?
Her dönemde şöyle şeylere tanıklık ettik: Erkeğe teslim edilen bir kadın, babasının ve kocasının “namusu” kabul edilen bir kadına dair aile içerisinde olaylar olunca, dışarıdan insanların bu tür olaylara, özellikle kadın cinayetlerinde “yakınları” tarafından öldürülenlere daha az sahip çıkıyor.
“Bana ne? Onun karısı, onun kızı, onun ablası, onun kız kardeşi” gibi tepkiler geldiğini, duyarsız kalındığını görebiliyoruz.
Sadece Türkiye’deki devlet geleneğini değil, dünyadaki devlet geleneklerine baktığımızda da eril bir bakış açısına sahip olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla kadın cinayetlerinin engellenmesi, faillerinin cezalandırılması konusunda zaman zaman yetersiz kalındığını da görüyoruz.
Bunun önüne geçmeyi nasıl sağlayabiliriz, toplumsal duyarlılıklarla, toplumsal baskılarla sivil toplum örgütlerinin çalışmasıyla ama geldiğimiz aşama itibariyle ülkede hükümetleri ya da devletlerin politikasını değiştirecek bir sivil toplum örgütlenmesi eskisi gibi yok. Dolayısıyla sosyal medyanın da tepkileri görünür kılması nedeniyle toplumsal sahiplenmelerin bu tür olaylarda çok kıymetli olduğunu görüyoruz. Yani Narin dosyasının bugüne gelmesinin mimarlarından biri toplumun kendisidir. Basının sahiplenmesidir, unutturmamasıdır.
- Toplumun sahiplenmesinin önemini söylediniz, bu şöyle bir handikap da yaratmıyor mu, adaleti toplum arayıp sosyal medya sağlayacaksa ya yargı? Bu bir çürümenin, çelişkinin de işareti değil mi?
Şimdi anayasada da tanımlanıyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal hukuk devletidir. Hukuk devleti olduğumuzda ne olacak? Hukuka bir güven olacak, adalete bir güven olacak, mekanizma ve makamlara bir saygı olacak.
Fakat böyle bir hukuk sistemimiz yok maalesef. Belki Türkiye hiçbir zaman tam manada bir hukuk devleti olmadı ama en azından geçmişe baktığımızda kanun devletiyiz, yani kanunlar uygulanıyordu ama geldiğimiz aşama itibariyle bir kanun devleti bile olamadığımızı görebiliyorum.
Ama bu dosya şunu da gösterdi, doğru bir hukuk işletilirse sonuç alındığını gördük. Avukatlara söz hakkı verildiğinde, söylediklerine itibar edildiğinde nasıl yol alınabileceğini gördük.
- Narin davası üzerinden toplumun ve basının etkisini gördük. Diğer davalarda yapılması ve yapılmaması gerekenler neler?
Basın işin içinde olunca bir şeyin nasıl kapatılamayacağını gördük ama basın işin içinde olunca nasıl dizi filmlere çevrilip magazinleştirilip nereye döndüğünü de gördük. Dolayısıyla basın olayın ciddiyetini kavrayıp ciddi bir şekilde olayı anlattığında toplumsal duyarlılığı beraberinde ve zorlamasıyla devletin o eril bakış açısından sıyrılıp doğru bir kanala nasıl sokulabileceğini gördük.
Ama maalesef kısa sürdü film.
Bu dosyada şöyle bir şey de oldu: Biz öldürülen bir çocuğa odaklandık, haklıydık ama başka çocukların hakları da ihlal edildi gibi bir durum çıktı ortaya. Kimdi bu başka çocuklar, Güren ailesinin çocukları… Acaba basın bu olayın üzerine gittiği için diğer çocukları da işlemediği için o çocuklara haksızlık da yaptık gibi duruyor.
Bir taraftan bir yayın yaparken diğer taraftan da bazı şeyleri, yani olayın faillerini demiyorum ama masum olan çocukları da göz önünde bulundurmamız gerektiğini, basının da işlediği haberlerle uyarıcı bir rolü de olabilir.
- Gülistan, Narin, Rojin… Kürdistan ve Türkiye’de onlarca “kayıp” ve katledilen var. Adalet nasıl sağlanacak?
Devletin o eril bakış açısını bir tarafa bırakıp kadınları koruyan bir politika gerçekleştirmesi ve bu politikayı da çok katı bir şekilde uygulaması neticesinde gerçekleşeceğine inanıyorum.
6284 sayılı yasamız İstanbul Sözleşmesi’nin bir ürünü, bu sözleşmenin kaldırılmaya çalışılması, bunun “kutsal aileyi” yıktığı şeklindeki söylemlerden de vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ve her anlamda eğitimli bir toplum yaratarak bu işin çözülebileceğini düşünüyorum ama çok uzak geliyor bu şimdilik bana…
YARIN: İpek Er dosyası, zamanla azalan duyarlılık, devletin cezasızlık politikası