Mereş Katliamı’nın ardından yaşanan toplumsal travmaları izleyiciyle buluşturan Xurbeta Sêyem belgesel filminin yönetmeni Mediha Güzelgün, ‘Barışın olması ve yaraların sarılması için muhakkak bir yüzleşme olması gerekir’ dedi
FilmAmed’in 26-30 Eylül tarihlerinde Çand Amed’de gerçekleştirdiği Belgesel Film Festivali’nde birçok kadın yönetmenin farklı temalardaki belgesel filmlerinin gösterimi yapıldı. Xurbeta Sêyem (Üçüncü Gurbet) belgesel filmi ile festivale katılan Yönetmen Mediha Güzelgün, belgeselinde Mereş katliamının izlerini günümüzde dahi taşıyan kadınları izleyicilerle buluştururken, yüzleşme bağlamında ele aldığı belgesel filmini anlattı.
‘Xurbeta Sêyem yüzleşmenin kadrajı’
Mediha Güzelgün’ün yönetmenliğini yaptığı Xurbeta Sêyem belgesel filmi, savaş ve çatışmalardan en fazla etkilenenlerin kadınlar ve çocuklar olduğunu bir kez daha hatırlatarak, Mereş Katliamı’nın yarattığı tahribatı gözler önüne seriyor. Xurbeta Sêyem, katliamı yaşayan kadınların travmalarını kayıt altına almak amacıyla, Mediha Güzelgün’ün ailesinden başlayarak hâlâ Mereş’te yaşayan ve Mereş’ten göç etmiş kadınların izini süren bir belgesel olarak seyircilerin karşısına çıkıyor. Belgeselde, travmanın genlerle gelecek kuşaklara aktarıldığı bilgisi verilirken çevrenin travma üzerindeki etkisi inceleniyor. Toplumsal barışın en çok konuşulduğu bu günlerde Xurbeta Sêyem, karşımıza yüzleşmenin kadrajı olarak çıkıyor.
‘Aynı sahneyi paylaşmak guru verici’
FilmAmed Belgesel Film Festivali’ne ilk defa katıldığını belirten yönetmen Mediha Güzelgün, heyecanını paylaşarak belgesel filmlere açılan bu alanın kendisi için kıymetli olduğuna değindi.
Mediha Güzelgün, eş duyguları paylaştığı kadınlarla bir arada olmanın mutluluk verdiğini belirterek, “Afganistan, Rojava ve Mereş’teki kadınların hikâyelerini dinlemek çok anlamlı. Burada bir duygudaşlık kuruluyor. Kadınlar artık daha görünür durumda. Kadınlar daha detaycı ve bu da yaptıkları işlere yansıyor. Onlarla aynı sahneleri paylaşmak gurur verici” dedi.
‘Hafıza hala canlı’
Xurbeta Sêyem belgesel filminin yapım sürecinde kadınlarla görüşmeler yaptığını söyleyen Mediha Güzelgün, Mereş Katliamı’nın bıraktığı izlerin derinliğine tanıklık ettiğini kaydetti.
Yaşanan travmanın ardından hafızanın hâlâ canlı olduğunu vurgulayan Mediha Güzelgün, şöyle konuştu:
“Bütün detaylarıyla ve canlılığıyla 47 yıl önce yaşananları anlatabiliyorlar. Ayrıntıları bu denli hatırlıyor olmaları, travmanın hâlâ devam ettiğini gösteriyor. Burada iyileşme sürecinin olmadığını görüyoruz. Bu katliamların artık yaşanmasını istemiyoruz. Bunu da hatırlatarak ve göstererek sağlayabiliriz. Dolayısıyla hafıza çalışmaları çok önemli ve göstererek unutturmamak kıymetli. En çok etkilenenler kadınlar ve çocuklardır. Travmalar anneler üzerinden aktarılıyor; bu sebeple özellikle kadınlarla görüşme yapmak istedim.”
Travma kalıntısı: Demans ve Alzheimer
Mereş Katliamı’nın ardından göç eden ve bölgede yaşamaya devam eden kadınların aktarımlarındaki farklılıklara dikkat çeken Mediha Güzelgün, son olarak şu sözlere yer verdi:
“Yurt dışına göç edenler hatırlama konusundan pek bahsetmiyor. Bundan çok kaçınıyorlar ve Türkiye’ye korkuyla bakıyorlar. Maraş’ta kalan kadınlar daha cesurlardı ve anlatmaya daha isteklilerdi. Bu, en çok dikkatimi çeken şeylerden biriydi. O mahallede demans ve Alzheimer hastalıklarının kadınlarda çok yaygın olduğunu gördüm. Bu da travmanın bir kalıntısıdır. Barışın olması ve yaraların sarılması için muhakkak bir yüzleşme olması gerekir. Maddi-manevi tazmin olmalı. Örneğin, Maraş Katliamı’ndan sonra o mahalleye hiçbir psikolojik destek uygulanmadı. Konuşma ve karşılıklı tartışma alanlarının oluşturulması gerekiyor. Ancak bu şekilde bir adım atılabilir.”
Kaynak: JINNEWS