Ankara’da yaşamakta olan gazeteciler olarak bizim işimiz genelde partilerden sendikalara kongre izlemek, pek gitmesek bile mecliste olup bitenleri yorumlamaktır. Bu arada, Sıhhiye’de bulunan Ankara Adliye Sarayı, biz gazetecilerin sık sık gitmek zorunda kaldığı mekanların başında gelir.
Nitekim geçen hafta perşembe günü de bir duruşma izledim. İzledim diyorum ama dava dosyasında tanık olarak ifadesi olan biriyim; yani davanın taraflarından biri sayılırım. Davanın konusu şu:
Amed’de 8 Haziran 2022 günü sabaha karşı evler basıldı ve 20’si gazeteci olmak üzere 22 kişi gözaltına alındı. Davanın ilk duruşması 13 ay sonra yapıldı ve sanıkların hepsi tahliye edildi. Dava halen sürüyor ama gidişata bakılırsa, davadan hapis cezaları pek çıkmayacağa benziyor.
İşte bu tutuklama furyası ardından Ankara’daki gazeteciler, yaşanan durumu protesto amaçlı bir basın açıklaması yapmak istediler. Basın açıklaması, Ulus’taki heykelin önünde yapılacaktı. Sözü edilen saatte toplanmak üzere her birimiz bulunduğumuz yerlerden hareket ettik.
O yıllarda İHD’nin Eşgenel Başkanı olan Öztürk Türkdoğan ve MYK üyesi Nuray Çevirmen ile birlikte Ulus Meydanı’na ulaştığımızda, önce Deniz Nazlım’ın sonra da Sibel Yükler’in yaka paça gözaltına alındığını gördük.
“Durun onlar gazeteci, ne yapıyorsunuz” diye polislere müdahale etmeye çalışsak da gazeteci arkadaşlarımız gözümüzün önünde -eziyet edilerek- götürüldüler. Meğerse bir başka sokakta da Yıldız Tar da -yine işkence edilerek- gözaltına alınmış.
Sonra bizler, Ulus’ta olmasa da söz konusu basın açıklamamızı yaptık. Ardından gözaltına alınan üç gazeteci arkadaşımız o gün akşam saatlerinde -doğal olarak- serbest bırakıldı.
Darp raporu da alan üç gazeteci arkadaşımız, daha sonra polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Hemen ertesi günü, 20’den fazla polisin imzaladığı bir dilekçeyle polisler de arkadaşlarımızdan şikâyetçi olunca, polislere değil ama gazetecilere dava açıldı.
Söz konusu polis başvurusu üzerine Asliye Ceza Mahkemesi’nde bir yıldan fazla bir süredir arkadaşlarımız yargılanıyordu. Ben kendi ifademi -tanık olarak- verdikten sonra, duruşmaların hepsine gitmedim ama bu duruşmada karar çıkabileceğini düşündüğüm için gitmeyi ihmal etmedim:)
Böyle diyorum çünkü yargılanan üç arkadaşımızdan sadece birisi duruşmaya geldi. Diğer iki gazeteci ise, -duruşma için işten izin almayı düşünmeyip- mesleklerini icra etmeyi tercih ettiler.
İki avukatımız -Gulan ve Muhammed- ile sanıklardan Yıldız Tar ile birlikte dördümüz duruşmaya girdik. Dosyanın savcısı “arkadaşlarımızın bildirim yapmadan basın açıklaması yapmaya kalktıkları ve polislerin dağılın uyarısına rağmen dağılmadıkları” iddiasıyla yine ceza istedi.
Oysa Anayasa’ya göre, bildirim yapma diye bir şart yok. Dahası sosyal medyadaki duyuru, bildirim sayılıyor. Nitekim 100 civarında polis, bu yüzden bizden önce oraya gitmişti:) Ha bir de toplantı falan başlamamış iken, arkadaşlarımız meydandan çok uzaktaki sokaklarda derdest edilmişlerdi…
Neyse… Mahkeme kararını açıkladı: Suç unsuru oluşmadığı için gazeteciler beraat etti!..
Peki, sizin bu duruşmadan ve sonucundan haberiniz oldu mu? Hayır!
Haber peşindeyken SİHA ile öldürülen iki gazeteci -Nazım Daştan ve Cihan Bilgin- arkadaşlarının cenazelerinin memleketlerine getirilmesine bile izin verilmeyen bir ortamda, kendi beraat kararlarının haber yapılmasından imtina ettiler çünkü…