Sünni Araplar kendilerini ne kadar Suriye’nin sahibi görüyorsa Kürtlerin, Süryanilerin, Ermenilerin, Êzidîlerin, Dürzilerin ve ülkedeki diğer halkların da Suriye’nin sahibi olduğunu kabullenmek gerekiyor. Yani Kürtler de Şam’ı yönetebilir, Süryaniler de, Ermeniler de Dürziler de
Mehmet Ali Çelebi
Suriye jeopolitiğinde rekabet halindeki aktörler arasında diyalektik döngü ivme kazandı. Suriye havzasında baş döndürücü bir trafik ortaya çıktı. Bir yandan HTŞ Lideri Ahmed Şara yönetimine yeni krediler açılıyor, bir yandan düşebileceği uyarıları yapılıyor.
Ortadoğu ve Ukrayna hattında ABD’siz bazı manevralar yapmaya çalışan, Şara’dan Lazkiye Limanı’nın işletmesini Fransız CGM şirketine devrettiren (2 Mayıs 2025) Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, beş gün sonra Paris’teki Elysee Sarayı’nda El Şara’yı ağırlayan ilk AB lideri oldu.
Irak’ın Şii Başbakanı Şiya Sudani resmi davet gönderse de Şara, ‘Diyalog, Dayanışma ve Kalkınma’ temalı, Suriye, Gazze, Sudan, Yemen, Lübnan, Libya, Somali, İran, enerji tedarik zincirinin ağırlıklı tartışıldığı Bağdat’taki 34. Arap Birliği Zirvesi’ne gidemedi. Çünkü Şiilere yönelik katliamlara karıştığı için bir ayaklanma fitili ateşlenebilirdi. Brüksel’de yapılan AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda (20 Mayıs 2025) Suriye’ye yönelik bütün ekonomik yaptırımları kaldırma kararı alındı. Mültecileri başlarından savmaları kolaylaşsın diye.
Macron’dan sonra ABD Başkanı Donald Trump bir sürpriz yaptı. Trump, Riyad’da başlayan (13-16 Mayıs 2025) Ortadoğu turunun ilk günü Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman’dan 142 milyar dolarlık silah satış çeki ve 600 milyar dolarlık yatırım sözü alınca ani bir karar alıp, halklara danışmadan, bir konsensus oluşturmadan kendini Suriye Cumhurbaşkanı ilan eden HTŞ Lideri Ahmed Şara’yla da 14 Mayıs’ta el sıkıştı. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Selman’a ilettiği Suriye’ye yönelik Baas döneminde başlayan Sezar Yasası yaptırımlarını kaldırması konusu da gündeme geldi. Trump, Selman’ın ricasıyla yaptırımları kaldırdığını açıklarken Şara, Selman, Trump üçlü toplantısı yapıldı. Erdoğan da toplantıya video-konferansla katıldı.
Trump, Şara’dan İsrail ile ilişki geliştirmesini ve İbrahim Anlaşmaları’nı (Abraham Accrods) imzalamasını, ABD şirketlerinin önünün açılmasını, DAİŞ’e karşı mücadele etmesini, kimyasal silahların denetimi konusunda adım atılmasını, Filistinli örgütlerin Suriye’den sürülmesini istedi. Trump, Rojava’daki DAİŞ’lilerin kaldıkları kampları da gündeme getirdi. Trump, neden bu görüşmeyi yaptı?
Çünkü Suriye’nin Dünya Bankası’na borcunu ödeyen Suudi Arabistan, Şam’da pozisyon tutma konusunda Türkiye ve Katar’la yarışıyordu. Trump’a verdiği çekler karşılığında bir jest istemişti. Trump, Ukrayna dosyasından yorulmuş, Ortadoğu’da biraz sükunet istiyordu. Bu sükunet sırasında da Gazze’yi Trump Gazinosu’na çevirme hayalini hayata geçirme peşindeydi. Trump, Gazzelileri, Suriye, Libya gibi ülkelere yerleştirmek istiyordu. Suriye’de İsrail’in oluşturacağı tampon bölgelere taşıyabileceğini, iki hükümetin olduğu Libya’da da bir tarafa destek verirse kabul göreceğini hesaplıyordu.
Rubio’nun çıkışı
Bir hafta sonra ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde bakanlığının 2026’ya yönelik bütçe talebi hakkında ifade verirken sansasyonel bir çıkış yaptı. Öyle ki Şara, artık koltuğunda diken varmış, bıçak sırtında yürüyormuş gibi bir ruh haline bürünebilir.
Komitede Suriye, İran, Gazze, Rusya, bazı dış yardımların durdurulması gibi konularda ne yaptıkları ve ne yapacakları sorgulanan Rubio, Suriye’ye yönelik Sezar Yasası yaptırımlarının kaldırılması için destek istedi. Trump’ın yaptırımları kaldırma kararının doğru olduğunu, çünkü yaptırımlar sürdükçe yabancı yatırımcıların ülkeye girmekte çekindiklerini söyledi. Trump’ın Şara ile görüşmesine dair eleştiriler konusunda Rubio, görüşme olursa sonuç alabileceklerini, görüşme yapmazlarsa hiç sonuç alamayacakları argümanını kullandı.
Rubio, Suriye’de olanların Lübnan gibi bölge ülkelerinde istikrarı etkilediği değerlendirmesi yaptı. Şara’nın geçiş yönetimine destek olmak gerektiğini kaydeden, aksi durumda iç savaş uyarısı yapan Rubio, “Açıkçası, [Suriye’de] geçiş hükümetinin, karşı karşıya olduğu zorluklar göz önüne alındığında, potansiyel bir çöküşe ve muazzam boyutlarda topyekun bir iç savaşa, yani ülkenin bölünmesine birkaç ay değil, belki birkaç hafta uzakta olduğunu değerlendiriyoruz” diyordu. (BBC Türkçe/20.05.2025) Mızrağı gösterip bazı istediklerini de cümlelerine yediriyordu Rubio.
Aslında Rubio’nu çıkışı, Trump’ın Şara ile el sıkışması sonrası iki yönlü bir uyarı olmuştur. Bir yönü HTŞ yönetimine olmuş, yabancı üsler kavramıyla Türkiye’ye işaret edilmiş ve Şara’nın bir karar vermesi ve Kürtlerle de anlaşması gerektiği kaydedilmiştir. Bu bir nevi Türkiye’ye çok ileri gitmeye çalıştığı, frene basması gerektiği mesajı olmuştur. Bunun ayrışma ve istikrarsızlık yaratacağı ve bölge ülkelerini etkileyeceği uyarısı yapılmıştır.
Türkiye’ye de mesaj
Şam Sarayı’nın yeni baronu Şara’ya sponsor olan AKP yönetimine en keskin mesaj şöyle okunabilir: Eğer ABD’nin Şara’ya verdiği listeye uyulmazsa, Esad-Baas’ın çöküşü sonrası ameliyattan çıkmış yeni yol haritası, yeni pusula, yeni Anayasa arayışındaki Şam’da dikişlerin atacağı, Şara’nın da düşürüleceği ilan edilmiştir. Yani Türkiye ve Şara, İhvan-Selefi eksenli ajandalarında çok ileri giderlerse, bütün halkları kapsayacak bir sistem ortaya çıkarılamazsa, sadece cihadist bir yönetimde ve cihadist Anayasa formunda ısrar edilirse Şara hükümetini düşürülmesinin kaçınılmaz olacağı uyarısı yapılmıştır. Son kertede Şara’nın sarayda oturduğu koltuğunun ters çevrilmesinin, altından halının çekilmesinin Beyaz Saray’a bağlı olduğu sinyali içeren bir açıklama.
Bunun alt metinlerini oluşturan Rubio, senatörlerin sorularını yanıtlarken Şara hükümetinin DAİŞ’e karşı mücadele etmemesi halinde DAİŞ’in yeniden eski kabiliyetine ulaşacağını, ABD’nin bu tehlikeyi önlemek için bir süre daha Suriye’de asker bulunduracağını vurguluyordu. Rubio, Kürtler, Aleviler ve Dürzilere işaret edip tüm kesimleri kapsayan bir hükümet oluşturmak gerektiğini, Kürtlerin Suriye hükümetinin ve güvenlik güçlerinin daha geniş bir parçası olması gerektiğini kaydediyordu.
Bu yaklaşım halkları sevdikleri için değil, istikrar ve cihadistlere karşı güven iklimi içindi. Yine Rubio, İsrail’in güvenliği ve İsrail’in Suriye’deki TSK varlığından duyduğu endişe konusunda Suriye’deki geçici hükümetin yabancı askeri üslere izin verip vermeyeceklerine dair bir karar alması gerekeceğine dikkat çekiyordu.
Rubio konuşurken aynı gün Türkiye-ABD Suriye Çalışma Grubu toplantısı Washington’da yapılıyordu. Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz, Washington Büyükelçisi Sedat Önal, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Christopher Landau, ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack katılırken Suriye konusunda birlikte çalışma mutabakatı oluştu. Yerlerinden edilmiş milyonlarca Suriyelinin evlerine dönmesine imkan vermek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gereği vurgulandı. Bir yandan Türkiye’ye uyarı yapılırken bir yandan da İran ve Rusya’ya karşı ordusundan yaralanmak için birlikte çalışmak istiyordu. ABD-İsrail politikalarına çelme atılsın istenmiyordu.
Sonuçta ABD heyetleri Brüksel ve Şam’da HTŞ heyetlerine listelerini verip beklemeye geçmişken Trump doğrudan en üst düzeyde Şara’ya listeyi vermişti. Bu bir nevi ültimatom listesiydi. ABD Hazine Bakanlığı yaptırımların bir kısmını 23 Mayıs’ta kaldırmaya başladı. Ancak Rubio’nun Ankara’yı da telaşlandıran çıkışı sonrası ABD Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde Suriye bölümüne göz attım. Hala “ABD, Hay’at Tahrir al-Sham’ı (HTS) terörist bir grup olarak tanımlamaya devam ediyor” ibaresi duruyordu. (21.05.2025/ state.gov/countries-areas/syria/) Yine Washington’da Capital Jewish Museum’dan çıkan iki İsrailli diplomat 21 Mayıs akşamı suikast sonucu öldürülmüştü.
Bu suikast sadece Hamas’ı değil Şam’ı da etkileyecektir. Yani sadece Trump belirleyici olmayacak. Dolayısıyla Şam-Şara’nın ve destekçisi Türkiye stratejik girdaplar yaşayabilir. Çünkü gerçeklikten kopmuş bir Türkiye ve Şara sözkonusu. Yemen, Somali, Sudan, Libya, Etiyopya, İran, Irak, Pakistan, Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerin uyguladıkları politikalar nedeniyle, yetki paylaşımı yapmayan otokratik kurumsallaşma üstünden sistem geliştiren egemen bir ulusun ticaret yollarını denetleyememesi için yapılan küresel çekişmeler nedeniyle mevcut statükoyu sürdüremeyeceklerini, dış etkilere karşı zayıfladıklarını, üniter, yekpare kalamayacaklarını okuyamıyor.
Nitekim bir haftalık Hindistan-Pakistan Savaşı (6-12 Mayıs 2025) sonrası Pakistan’a bağlı Belucistan bağımsızlığını (14 Mayıs) ilan etti. İran’daki Belucistan’la da birleşme ihtimali artmıştır. (Yeni dünya düzeni kırılmaları olurken ticaret yollarının güçlü ülke denetimine bırakılmaması anlayışı da Belucistan’ın durumunu kolaylaştırmış, cesaretlendirmiştir. Çin’in uzun vadeli stratejik yatırımı olan CPEC koridoru Belucistan’ın Gwadar kentindeki Gwadar Limanı’ndaydı. Hindistan’dan destek alan Belucistan’ın bağımsızlığıyla ticaret yolunda yeni durum ortaya çıkmıştır. Savaşta Türkiye’nin Pakistan’a SİHA vb silah sistemleri verdiği gerekçesiyle de Hindistan’da Türk mallarına da boykot başlatmıştır. Umman’da birkaç tur uzayan müzakerelerde İran’ın ABD şartlarını kabullenmezse başının büyük belaya gireceği, nükleer tesislerinin vurulacağı de öngörülmeli.)
Ahameniş İmparatorluğu’nun, Roma İmparatorluğu’nun, Japon İmparatorluğu’nun, Rus Çarlığı’nın, Britanya İmparatorluğu’nun, Osmanlı İmparatorluğu’nun dahi dağılıp gittiğini göz önüne getirmiyor.
Türkiye hala Şara’yı da mezhepçi Anayasa’yı uygulatmaya ve Kürtleri, Alevileri, Dürzileri, Süryanileri, Ermenileri dışlayıcı bir sisteme iştahlıyor.
Hala Türkiye’den Suriye’ye, Kahire’ye bir İhvan Koridoru oluşturma rüyaları görüyor. Mısır’daki yasaktan sonra Ürdün yönetiminin de İhvan-ı Muslimin’in (Müslüman Kardeşler) tüm faaliyetlerini yasaklamasının boyutlarını kavrayamıyor. (23 Nisan 2025) Din harçlı sütunlar üzerinden yol almaya çalışan Hamas’ın artık Gazze’de olamayacağını, Hizbullah’ın artık Lübnan siyasetinde belirleyici olamayacağını, Yemen’de Husilerin kazanımların önemli kısmını kaybedeceğini okuyamıyor.
Kızıldeniz-Süveyş Kanalı’nın, Basra Körfezi’nin denetimini sağlama peşinde olan Trump yönetimi ise Şara’nın önüne başka kabarık bir ajanda koydu. İsrail’in güvenlik beklentilerini de karşılayacak hamurda bir ajanda.
Salaş anayasa ve kabine oluşturan Şara’nın ne yapacağına gelirsek… Şara, Qamişlo’da yapılan, Suriye, Rojava ve diğer ülkelerden gelen delegelerin katıldığı ‘Birlik ve Ortak Tutum Konferansı’nda (26 Nisan 2025) alınan federatif sistem kararını; Araplar, Kürtler, Süryaniler, Asuriler, Çerkesler, Türkmenler, Aleviler, Dürziler, Êzidîler ve Hristiyanların haklarını; anadillere Anayasal güvence sağlanması kararını; Serêkaniyê, Girê Spî ve Efrîn’de yerinden edilenlerin dönüşüne izin verilmesi kararını; Arap Kuşağı’ndan vazgeçilmesi kararını uygulamaz ise, Alevilere, Dürzilere karşı barbarlığı durdurmaz ise koltukta kalamaz.
Trump’ın kritik maddesi ise İsrail’le diyalog ve anlaşma…
Şara iktidarını sürdürmek için Trump’ın listesini uygulamaya çalışacaktır. Şara, DAİŞ’lileri tutuklamaya başlarsa ve İsrail’le anlaşma imza aşamasına geçerse HTŞ içindeki DAİŞ varyantları ile Yahudilere, İsrail’e karşı bilinen yapılarla karşı karşıya gelebilir. HTŞ içindeki DAİŞ benzeri anlayış taşıyan yapılar harekete geçebilir. Şara bir iç darbeyle düşürülebilir. Şara’nın dilemması kabus sağanağı yani.
ABD’de Cumhuriyetçi Parti’den seçilen başkan olan Abraham Lincoln, köleliği kaldırdığı için öldürülmüştü. ABD’de suikast sonucu öldürülen ilk başkandı. Mısır Başkanı Enver Sedat, İsrail ile Camp David Anlaşması imzaladığı için suikaste uğramıştı.
Kürtlerin Şam’dan yönetmesi
AKP-Şara-Katar ittifakı ise, gerçeklikten o denli kopmuş ki; dünyayı, bilinçlenmiş halkların konfederatif sistemlere doğru yol aldıklarını okuyamıyor. MİT Başkanı İbrahim Kalın 20 Mayıs’ta bir kez daha Şam’da Şara, Esad Şeybani ve İstihbarat Başkanı Hüseyin Selame ile görüşürken; Erdoğan 24 Mayıs’ta Dolmabahçe’de sürpriz ziyarette bulunan Şara ve silah-lojistik-donat programıyla ilgili heyeti ağırlarken YPG’nin silahsızlandırılmasını istiyorlardı. Sadece ”HTŞ ordusu olsun”da ısrar ediyorlardı. Kürtlerin, Alevilerin, Dürzilerin, Süryanilerin, Ermenilerin eşitlik taleplerine kulak tıkanıyordu.
Nasıl olur da asırlardır Suriye’de yaşayan Süryani, Ermeni, Êzîdi gibi halkların cumhurbaşkanı olmayacağı, sadece Müslümanların cumhurbaşkanı olabileceği maddesinin Şara tarafından ilan edilen Anayasa’da yer almasının halkları küstürüp mesafe açtığı görülemiyordu. Anayasa’nın temelinin Sünni fıkıhı olduğu maddesinin Hristiyan, Êzidî gibi halkları ne kadar incittiği görülmüyordu. Türkiye ve Şara sık sık Suriye bütünlüğünden bahsederken, kendi politikalarının aslında halkları güvensizliğe, ayrışma, kopuş fikirlerine ittiği okunamıyordu.
Ezcümle Sünni Araplar kendilerini ne kadar Suriye’nin sahibi görüyorsa Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Êzidîler, Dürziler, Grekler de Suriye’nin sahibidir. Kabullenmek tercih değil zorunluluk. Yani Kürtler de Şam’ı yönetebilir. Süryaniler de, Êzidîler de Ermeniler de Dürziler de Şam’ı yönetebilir.