• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
29 Mayıs 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Zafer Yörük

Trump’ın Ortadoğu vizyonu ve Kürtlerin kaderi

28 Mayıs 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Yazarlar, Zafer Yörük
Rojava mutabakatı: Yeni-Osmanlıcılığın krizi

Suriye-Türkiye-ABD üçgeninde baş döndürücü bir diplomatik trafik yaşanıyor. Son sürpriz gelişme, Suriye’yi yönetmekte olan HTŞ şefi Şara’nın İstanbul ziyareti oldu. Şara ve beraberindekiler, Erdoğan başkanlığında devletin tepe kadrosuyla kısa bir görüşmenin ardından ekonomiden sorumlu Cevdet Yılmaz ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le daha uzun görüşmelerde bulundu. Şara, daha sonra ABD’nin Türkiye Başkonsolosu Thomas Barrack’la da bir görüşme yaptı. Ziyaretin asıl amacının bu görüşme olduğu düşünülüyor. Barrack, Amerikan yönetiminin Suriye ve İran özel temsilcisi olarak da Türkiye’de bulunuyor.

Suriye’de bir ABD diplomatik misyonu oluşturmak için güvenlik ve politik şartlar müsait olmadığı sürece, Amerikan yönetimi bu ülke ile ilişkilerini Türkiye’deki diplomatik temsilciliği üzerinden yürütecek. Bu nedenle yakın gelecekte, Şara’nın ya da temsilcilerinin bu tür İstanbul ve Ankara ziyaretleri sıklıkla yaşanacağa benziyor.

HTŞ yönetimi, Trump başkanlığındaki Amerikan yönetimi nezdinde hızla meşruiyet kazanıyor. En önemli adım, Riyad’da 14 Mayıs günü Şara’nın Trump ve Suudi prens Muhammed bin Salman’la bir araya gelmesiydi. Bu görüşmeye Erdoğan da telekonferans yoluyla katıldı. Türkiye ve Suudi Arabistan yönetimlerinin girişimleri sonucu ABD’nin Suriye’ye yönelik ekonomik yaptırımları altı ay askıya aldığı duyuruldu. Bunu takiben, Avrupa Birliği de 20 Mayıs itibarıyla tüm yaptırımları kaldırdı. Riyad görüşmesinde Şara’nın Trump üzerinde olumlu bir izlenim bıraktığı belirtildi. Şara’ya beş maddelik bir “ev ödevi” verildi. HTŞ yönetimi bu talimatlar uyarınca ilk olarak Hamas unsurlarını Suriye’den sınır-dışı ettiğini açıkladı. Şara’nın İstanbul’a esas olarak Barrack’a bu konuda rapor vermek için geldiği anlaşılıyor.

Diplomatik trafik, Riyad toplantısı ve İstanbul ziyaretiyle sınırlı değil. 15 Mayıs’ta Antalya’da ABD dışişleri bakanı Marco Rubio, Türk meslektaşı Hakan Fidan ve HTŞ dışişleri sorumlusuyla bir araya geldiler. 20 Mayıs günü, Türkiye ve ABD dışişleri heyetleri Washington’da toplanarak Suriye üzerine bir ortak çalışma grubu kurduklarını açıkladılar. Öte yandan, İsrail ve Türk askeri temsilcileri arasında Bakü’de bir askeri koordinasyon mekanizması oluşturulmuş bulunuyor.

Bütün bunlar olurken, ABD dışişleri bakanı Marco Rubio’nun Suriye’de tam bir çöküş ve iç savaş tehlikesi bulunduğunu söylemesi tuhaf karşılandı. Ama bakanın demeci dikkatli okunduğunda, bu tehlikeyi engellemek adına yaptırımları kaldırdıkları anlamı çıkıyor. Rubio ayrıca, Suriye geçici hükümeti mensuplarının FBI denetiminden geçemediklerini ve ABD’nin Şam büyükelçiliğini açmama nedeninin güvenlik kaygıları olduğunu da belirtti.

Riyad-Şam-Ankara-Washington ekseninde yoğunlaşan diplomatik trafik, Trump yönetiminin Ortadoğu’da 7 Ekim-sonrası konsolidasyon yolunda adım atmakta olduğunun göstergesi. Son dönemde İsrail’in Netanyahu hükümeti bir ölçüde kenara itilmiş bulunuyor. Netanyahu, bölgedeki sınırların değişmesi, İran’a askeri saldırıyla rejim değişikliği gibi aşırı söylemlerde bulunuyordu. Ama, şu haliyle bile İsrail’in askeri olarak denetim altında tutma kapasitesini aşan bir toprak genişliği içinde olduğu görülebilir. İsrail, 7 Ekim 2023 saldırısına karşılık olarak ABD desteğiyle Gazze, Lübnan ve son olarak Suriye topraklarına doğru yayılmış bulunuyor. Bu işgaller sonucu İran’ın bölgedeki askeri ve politik nüfuzunda somut bir azalma gerçekleşti. Trump yönetimi, Netanyahu’dan farklı olarak yeni bir cephe açmaktansa kontrol altında bir İran’la bir arada yaşamanın tercih edilmesi gerektiği fikrinde.

İsrail, son haftalarda marjine itilmiş gibi görünse de bölgesel yeniden yapılanmanın asli unsuru olmayı sürdürüyor. Gazze işgali yanında Lübnan ve Suriye’nin güneyini askeri kontrol altında tutuyor. Suriye’nin iç güvenlik meselelerinde askeri gücünü de kullanarak söz sahibi olmaya devam ediyor. Öte yandan, İsrail’in güvenliği ABD’nin Ortadoğu politikasının ezeli ve ebedi birincil hedefi olarak sıkça ifade ediliyor.

Trump’ın konsolidasyon fikrinin başlıca ekonomik dayanağını Körfez sermayesi oluşturuyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar, İsrail’i tanıma ve bu ülkeyle ticaret, lojistik ve enerji alanlarında işbirliği yolunda önemli manevralar yapıyorlar. Bu bağlamda, Trump’ın önceki döneminde başlattığı İbrahim Anlaşmaları süreci önemli rol oynuyor. Körfez’in bu zengin ülkelerinin, Suriye’nin yeniden inşası sürecine de ekonomik kaynak aktarmaları bekleniyor. Amerikan ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılması, Suriye’ye Suudi, BAE ve Katar yatırımlarını canlandıracağa benziyor.

Suriye’deki rejim değişikliğinde, Türkiye yönetiminin rolü Trump tarafından iktidarının ilk günlerinde ifşa edilmişti. Geçtiğimiz hafta içinde ABD eski Şam Büyükelçisi Robert Ford önemli bir ifşaatta daha bulundu. Ford, Türkiye merkezli ve İngiltere destekli bir “sivil toplum” kuruluşu dolayımıyla 2023 yılından beri Şara’yla İdlib’de bağlantı içinde olduklarını belirtti. Söz konusu kuruluşun (beyaz miğferliler) niteliği ve Türk yetkilileri de içeren faaliyetleriyle ilgili veriler daha önce buradan paylaşılmıştı (https://yeniyasamgazetesi9.com/510853-2/).  Türkiye’nin on beş yıl boyunca Suriye’deki muhalif cihatçılarla ve son yıllarda HTŞ’yle İdlib bölgesinde kurduğu askeri ve siyasi ilişkiler herkesin malumu. Bu nedenle, Şam’ın yeni muktedirleri üzerinde önemli bir nüfuzu olması kaçınılmaz.

Ticari ve ekonomik anlamda Suriye’nin yeniden inşası sürecinde Türkiye’nin yatırımcıdan çok taşeron rolü oynaması bekleniyor. Körfez sermayesiyle ekonomik rekabeti söz konusu değil. Askeri ve siyasi alanlarda etkisinin azalmasıysa söz konusu olmaz. Bu bağlamda Suudiler ve diğer Körfez ülkeleri yanında İsrail’le de karşı karşıya gelme ihtimali var. İsrail’le çatışmayı önleme konusunda Bakü’de iki ülke askeri yetkilileri bir ay önce bir araya gelerek bazı anlaşmalar yaptılar. Şam yönetimi üzerindeki Türk nüfuzu, devamlılık göstereceğe benziyor.

Yeni Suriye’nin HTŞ yönetiminde bir üniter devlet olması, Türkiye yönetiminin başlıca siyasi talebi. Ama Kürtler, Aleviler, Hıristiyanlar ve Dürziler başta olmak üzere birçok etnisite ve inanç grubunu barındıran bu ülkenin yeniden bir Arap ya da İslam devleti ilan edilmesi, Rubio’nun yukarıda değinilen çöküş ve iç savaş öngörülerinin hayata geçmesine yol açabilir. Türkiye’nin asıl kaygısının Rojava olduğu biliniyor. Öte yandan yüzyıllardır statüsüz bırakılmış Kürt halkının öz-yönetim talepleri karşılanmadıkça bölgeye istikrar gelmeyeceği üzerinde dünya kamuoyu artık fikir birliğine varmış bulunuyor. Amerikan yönetiminin bu nedenle Türkiye de dahil olmak üzere bölge ülkelerine Kürt meselelerine çözüm üretme uyarısında bulunduğu anlaşılıyor. İran’ın son aylarda Kürt nüfusuyla barış ve iş birliği yolunda atmakta olduğu siyasi adımlar dikkat çekici. Türkiye’de başlayan son barış süreci de bu kapsamda değerlendirildiğinde anlaşılırlık kazanıyor.

Türkiye, Kürt sorununu üniter devlet yapısını muhafaza ederek çözme yolunda çaba gösterirken Suriye’ye de aynı modeli dayatmaya çalışıyor. Ama böyle bir sihirli çözüm formülünün olmadığı en çok Türkiye’nin yakın tarih deneyiminde görüldü.

Türkiye ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu coğrafyasının yakın geleceği, büyük ölçüde Kürt halkının kendi kaderini tayin yolunda bölgesel ve küresel güç dengeleri içinde atacağı adımlara endekslenmiş bulunuyor.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

AKP’nin acelesi yok, fakat…

Sonraki Haber

Lozan’ın ötesi

Sonraki Haber
Barış ve kibirli memnuniyetsizlik

Lozan’ın ötesi

SON HABERLER

Bir bilgeye vefa kitabı

Hüzne ve umuda dair: Jamal

Yazar: Yeni Yaşam
29 Mayıs 2025

Hakikatin ruhu, yolda birlik, tarihi sorumluluklarımız (2)

Dağın sırrına ihanet: Alevi kutsal mekanlarının istismarı, Düzgün Bawa’da kirlenen toprak

Yazar: Yeni Yaşam
29 Mayıs 2025

Demokratik statü, demokratik anayasa

Demokratik statü, demokratik anayasa

Yazar: Yeni Yaşam
29 Mayıs 2025

Zulme Karşı Direnmek

Şimdi yön verme vakti

Yazar: Yeni Yaşam
29 Mayıs 2025

Yalnız ekonomi mi?

Yeni bir dönem başlıyor

Yazar: Yeni Yaşam
29 Mayıs 2025

Bir milyon dolarlık füze ve kriz

Uyarı yap, pratiğe bak

Yazar: Yeni Yaşam
29 Mayıs 2025

On binlerin yürüyüşü

AKP ile anayasa? 

Yazar: Yeni Yaşam
29 Mayıs 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır