ABD başkanı Donald Trump gümrük vergi paketinde bir haftanın sonunda geri adım atarak Çin hariç ülkelerin oranlarını eşitlerken ortaya çıkan tablo daha büyük ölçekli bir krizin alametleri olarak yorumlanıyor
Deniz Bakır
ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan’da “Kurtuluş Günü” olarak duyurduğu yeni gümrük vergisi paketi, bir hafta içinde geri çekildi. Görünüşte müzakere zemini oluşturmak için verilen 90 günlük ara, gerçekte ise Amerikan mali sisteminde patlak veren paniğin üstünü örtme çabasıydı. Bu gelişmeler, ABD ekonomisinin ve kapitalist düzenin derinleşen krizine dair önemli işaretler barındırıyor.
Panik butonu
Trump’ın paketi, dış ticaret fazlası veren ülkelere yüksek gümrük vergileri uygulanmasını, diğer tüm ülkelere ise yüzde 10’luk bir taban vergiyi içeriyordu. Ancak bu sert adım, küresel piyasaları sarsarken, güvenli liman olarak bilinen ABD hazine tahvillerinde satış dalgası başlattı. Bir çeşit panik butonu rolü oynadı. 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 4,5’e, 30 yıllıklar ise yüzde 4,9’a fırladı. Bu, yatırımcıların ABD borçlanmasına olan güveninin sarsıldığını açıkça gösterdi.
Geri adım
Gelişmelerin ardından Trump, Çin hariç tüm ülkelere yönelik vergileri geçici olarak yüzde 10 seviyesine indirmek zorunda kaldı. Bu geri adım, sadece piyasaların değil, aynı zamanda büyük Amerikan şirketlerinin ve Wall Street’in baskısıyla atılmış bir adım olarak okunmalı. Trump’ın “kurtuluş günü” olarak lanse ettiği bu paket, aslında ABD mali sisteminin bir hafta sonu patlayabilecek ölçekte bir krizin eşiğine geldiğini gösterdi.
Kriz alametleri
ABD ekonomisinin yapısal göstergeleri de bu kriz eğilimini destekliyor. Devlet borcu 36 trilyon doları aşarken, sadece faiz ödemeleri yılda 1 trilyon dolara yaklaşıyor. Ticaret açığı 1 trilyon dolar seviyesinde ve artış eğiliminde. ABD’nin rezerv para olma konumunu sürdürebileceği bile artık tartışmalı hale geliyor. Doların zayıflaması, bu alandaki belirsizlikleri artırıyor.
Çin’e karşı savaş
Trump yönetiminin “vergi diplomasisi” adı altında yürüttüğü bu saldırgan ekonomik yaklaşım, esasen küresel güç dengelerinde Çin’e karşı verilen hegemonya savaşının bir parçası. Ancak bu savaş, içeride ABD işçi sınıfının yaşam standardını daha da düşüren bir maliyetle ilerliyor. Çin’den ithal edilen ve geniş kitlelerin tüketiminde büyük yer tutan ürünlere getirilen yüksek vergiler, enflasyonu körüklerken, milyonlarca hanenin satın alma gücünü törpülüyor.
Trump’ın yalpalamaları, müzakere becerisi değil, krize çözüm üretemeyen bir sistemin çaresizliğinin göstergesi. ABD kapitalizmi, çözümü olmayan çok katmanlı bir krizle karşı karşıya: borç yükü, dış ticaret açığı, mali piyasalarda güven erozyonu ve iç toplumsal çelişkilerin derinleşmesi. Bu çöküşü tersine çevirmeye dönük adımlar ise günü kurtarmaya yönelik manevralardan öteye geçemiyor.
Kaos derinleşiyor
Trump’ın attığı adımlar geçici bir rahatlama sağlasa da asıl sorunu çözmüyor. Aksine, yeni ve daha büyük bir krizin zeminini hazırlıyor. Zira savaş sonrası kurulan küresel ticaret düzeni, bu türden tek taraflı hamleleri kaldırabilecek esneklikten yoksun. Trump yönetimi ekonomik kaosa siyasi kriz eşliğinde yanıt veriyor: demokratik hakların kısıtlanması, baskıcı yönetim eğilimleri ve içeride inşa edilmeye çalışılan otoriter çerçeve, krize sermaye lehine çözüm arayışının bir başka boyutunu oluşturuyor.
Özetle Trump’ın vergi çıkışı, Amerikan hegemonyasının güç gösterisi değil, kapitalist sistemin krizinin kişileşmiş hali. ABD bu krizi Çin’e karşı ekonomik savaşla ve içte otoriterleşmeyle aşmaya çalışıyor; ancak bu, sadece yeni bir küresel sarsıntının habercisi olabilir.