Kürt sorunun çözümüne dair barış gazeteciliğinin inşa edilmesi gerektiğinin altını çizen Tuğçe Tatari, ‘Bu sürecin olumlu bir yönde ilerlemesi için özellikle kendini muhalif olarak lanse eden medyanın Kürt sorununu iyi okuması ve anlaması lazım’ dedi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’yla Kürt sorununun barışçıl bir zeminde çözülmesi amacıyla başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde, bazı yayın organlarının barışçıl çözüm çabalarını hedef alması dikkat çekiyor. Barış talebinin toplumsallaşması çabalarına karşı iktidara yakın bazı yayın kuruluşları ile ulusalcı çizgide yayın yapan medya kuruluşlarının kullandığı militarist, savaş kışkırtıcılığı, nefret dili, barış gazeteciliği yapan meslektaşları tarafından tepkiyle karşılanıyor. Gazeteci Tuğçe Tatari, barış süreçlerinde gazetecilere önemli roller düştüğünü ifade etti.
Yaşanan gelişmeler nedeniyle siyaseten sıkışan iktidarın böyle bir sürece razı olduğunu dile getiren Tuğçe Tatari, bunu hala anlamayan, milliyetçi kesimlerin olduğunu dile getirdi.
Süreç kapsamında Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun 11 Temmuz Silêmanî’de düzenlediği silah yakma törenine katılması nedeniyle kendisine yönelen tepkileri dile getiren Tuğçe Tatari, “Birçok kesim tarafından ‘Ülkeyi böleceksiniz, ülkeyi sattınız’ gibi acayip bir tepkiyle karşılaştım. Oysa biz gazeteciyiz, bizim görevimiz kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmektir” dedi.
‘Tarihe not düşmeliyiz’
Barış süreçlerinde gazeteciler ve medyaya önemli bir roller düştüğünün altını çizen Tuğçe Tatari, “Barış süreçlerinde gazeteciler, sadece görevlerini yaptıkları için iktidarlar tarafından hedef gösterilebilir, bir gün sonra gözaltına alınabilir ve tutuklanabilir. Ama birilerinin tarihe not düşmesi gerekiyor, bu görevde gazeteci ve medyaya düşüyor. Bunun aksini düşündüğünüzde buradan bir gazetecilik çıkmaz” diye konuştu.
‘Ötekileştiren dil’
Muhalif medyanın süreci nasıl yorumlayacağını bilmemekle birlikte kullandığı dilin ötekileştirici bir dil olduğunu belirten Tuğçe Tatari, şunları kaydetti:
“Akşamları çıkan TV televizyonlarında bir sürü adam bir araya gelip Ortadoğu hakkında konuşuyor. Ama bunlardan çoğu hiç oraya gitmemiş ve saha gerçekliği hakkında hiçbir tanıklığı yok. Yani bırakın orası hakkında ciddi bir araştırma yapmalarını oradaki insanlarla hiçbir temasta bulunmadan yorum yapabiliyor. Çünkü onları denetleyen hiçbir mekanizma yok. Bu yüzden bu barış sürecinin diğer barış süreçlerinden daha zor olduğunu düşünüyorum.”
Halk sürecin belirsizliğine karşı temkinli olduğunu dile getiren Tuğçe Tatari, şöyle konuştu:
“Türk halkının kafasındaki ‘Bizi bölüyorsunuz’ düşüncesi özellikle bazı medya organları tarafından kaşınıyor. Türk muhalif medyasının Kürt sorununa dair güçlü bir rezidansları da var. Ama bunun yerine ezber bilgiye dayalı ötekileştiren bir dil var. Eğer gerçekten bir bilgiye ulaşmak veya sorunun ne olduğunu anlamak gibi bir dertleri olsaydı bunu araştırılardı, okurlardı. Buna dair binlerce kitap, yayın, gazete var. Kendi okurlarının, korkularını endişelerini, düşmanlıklarını hangi bilgiyle kaşıyorlar oda belli değil.”
Medyanın rolü
Değerler mekanizmasında barışın en önde geldiğini dile getiren Tuğçe Tatari, şöyle devam etti: “Bu sürecin olumlu bir yönde ilerlemesi için özellikle kendini muhalif olarak lanse eden medyanın Kürt sorununu iyi okuması ve anlaması lazım.”
Halkın tam olarak bilgilendirilmediği bu tür barış süreçlerinde, medyanın bilinçlendirme ya da tahrik rolüne daha sahip olduğunu kaydeden Tuğçe Tatari, “Bu mesele eğer işlenecekse çok yetkin dili olan insanların işlemesi gerekiyor. Herkes bu meseleye dair yazmamalı. Her alanda olduğu gibi maalesef gazetecilikte araştırmaya dayalı haber yapmak niteliğini kaybetmiş durumdayız.” dedi.
‘Silah yakma töreni iyi işlenmedi’
Tarihi ve çok önemli olan silah yakma törenin yeteri kadar işlenmediğini ifade eden Tuğçe Tatari, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Oraya davet edilen gazeteciler olarak, aldığımız tepkilerden dolayı bu konunu yeteri kadar konuşamadık bile. Türkiye’nin muhalif basını da bu konuyu çok konuşmadı. Bunu tartışmak yerine programlar düzenleyip olayı daha çok silah bırakmaya indirgediler. Daha çok bu meseleyi manipüle ederek güvensizlik yaratmaya çalıştılar. Oysa bu güne kadar biz Kürtler tarafından herhangi bir kandırma olayı yaşadık mı, hayır. Peki, buna rağmen neden güvenmiyorsunuz diye sorduğunuzda bir cevap yok. Çünkü Türklerin bu manada Kürtlerle bir güven problemi yaşayacakları bir geçmişleri yok. Gazeteciler için de bu böyledir. Kürt meselesiyle alakalı gazetecilerin kendi kafalarında temizlemesi gerekenler olduğunu düşünüyorum.”
‘Barış gazeteciliği inşa edilmeli’
Kürt sorunun çözümüne dair barış gazeteciliğinin inşa edilmesi gerektiğinin altını çizen Tuğçe Tatari, şunları söyledi: “Barışın temel meselesi acı çeken iki tarafın birbirine temas etmesidir. Bir birilerine karşıt olan görüşlerin bir biriyle buluşturulmasına tanıklık etmek, bunu yazmak önemli. Bir gazeteci olarak bir olay yaşandığında, neresi olursa olsun, oraya giderek neler yaşandı diye bakacaksın. Mesela Roboskî gibi çok büyük bir hak ihlali yaşandı bu ülkede. Gidip bu insanların hikayesine dokunulmalı. Abdullah Öcalan’la ilgili haber yapılıyor mesela. Bir gazeteci olarak sen de okuyacaksın, sevip sevmeme meselesi değil, gazetecilikte okumak esastır. Önce insanlar olarak eşit olduğumuzu, acılarımızın da eşit olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.”
Haber: Esra Solin Dal / MA