19 Mart operasyonu ile zirai don faciasının fiyatlar üzerinde yaratacağı etkilerin enflasyon programı üzerindeki sonuçları beklenirken TÜİK’in Nisan ayı enflasyonuna dair açıkladığı toz pembe tablo TÜİK rakamlarının ‘inandırıcılığı’ tartışmasını yeniden başlattı
TÜİK’in açıkladığı yüzde 3’lük Nisan ayı enflasyonu, ne halkın hissettiğiyle örtüşüyor ne de ekonomik gidişata dair bir güven veriyor. Gıda ve barınma gibi temel harcamalar hızla artarken, ilk dört aydaki toplam enflasyon yüzde 13,36’ya ulaştı. Bu da yıl sonu için öngörülen yüzde 24’lük hedefin gerçek dışı olduğunu ortaya koyuyor.
Şimşek programı çöküyor
Döviz kurlarındaki artış, don olayları gibi gelişmelere rağmen enflasyonun sınırlı açıklanması, TÜİK verilerinin güvenilirliğine dair soru işaretlerini büyütüyor. Örneğin, Nisan ayında dolar yüzde 3,2, avro yüzde 9,1 arttı. Buna rağmen TÜİK, aylık enflasyonu yüzde 3 olarak açıkladı. Bu, hem üretici hem tüketici üzerindeki baskıyı yansıtmakta yetersiz kalıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “dezenflasyon süreci başladı” söylemleri de verilerle çelişiyor. Yıllık yüzde 30’luk bir enflasyon için bile aylık artışların yüzde 1,8’e düşmesi gerekiyor ki mevcut durumda bu oldukça uzak bir ihtimal.
TCMB’nin aldığı yeni önlemler – zorunlu karşılık artırımları, ihracat döviz devir oranlarının yükseltilmesi gibi – dövize yönelişin sürdüğünü gösteriyor. 50 milyar doları aşan rezerv kaybı, içeride dövize olan güvenin henüz tam kırılmadığını ortaya koyuyor.
Stagflasyon kapıda mı?
Nisan’da üretici fiyatları aylık yüzde 2,5’in üzerinde arttı. Bu da tüketici fiyatlarındaki artışın süreceğine işaret ediyor. Çekirdek enflasyon göstergesi olan C endeksinde aylık artış yüzde 3,34. Bu oranlar, enflasyonun genelleştiğini ve kontrol altına almanın kolay olmayacağını ortaya koyuyor.
Özellikle dar gelirli kesim, enflasyonun etkisini çok daha yakıcı hissediyor. DİSK-AR’a göre en yoksul yüzde 20’lik gelir grubu, gelirinin yüzde 36,6’sını sadece gıdaya harcıyor. En zengin yüzde 20’de ise bu oran yüzde 14,5. Bu fark, hissedilen enflasyonun da, geçim derdinin de ne kadar sınıfsal olduğunu gösteriyor.
TÜİK’in verileriyle ENAG’ın açıkladığı yüzde 73,88’lik yıllık enflasyon arasındaki uçurum, kamuoyunda güven bunalımını derinleştiriyor. Yüksek faizler tüketimi kısıtlarken, ücretlilerin alım gücü her ay daha da eriyor. Ekonomi, enflasyonla durgunluğun birleştiği bir stagflasyon sürecine sürükleniyor.
Bölüşüm adil değil
OECD Better Life Index 2022 verilerine göre, Türkiye, yaşam kalitesi, iş olanakları, sağlık, eğitim ve güvenlik gibi sosyal faktörlerde son sıralarda yer alıyor. Ev sahipliği kalitesi, kişi başı gelir, toplumsal yaşama katılım gibi alanlarda OECD ortalamasının altında kalırken, hukuk üstünlüğü ve demokrasi konularında da ciddi düşüşler yaşandı. Türkiye, 2000’li yılların başında hukuk üstünlüğü endeksinde 0,8 seviyesine ulaşırken, bu rakam son yıllarda darbe döneminin bile altına düştü.
Ayrıca, 2024 Dünya Mutluluk Endeksi’nde Türkiye, 147 ülke arasında 94. sırada yer alırken, yolsuzluk ve cömertlik gibi sosyal faktörlerde ise herhangi bir iyileşme kaydedilemedi. Bu veriler bölüşüm rejimindeki adaletsizliğin sosyal görünümleri olarak öne çıkıyor.
EKONOMİ SERVİSİ