ÖHD Ankara Kadın Komisyonu’nun düzenlediği panelde konuşan TJA aktivisti Sebahat Tuncel, ‘Bizim bu geleneksel aile, bizi yok eden, nefessiz bırakan, öldüren, emeğimizi sömüren, bedenimizi sömüren, yozlaştıran, aile etkisine karşı gerçekten özgür eş yaşamı hep birlikte inşa edebiliriz, bu mümkün’ dedi
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi Kadın Komisyonu, “Aile yılında toplumsal cinsiyet adaletini sağlamak: Aile, devlet ve mücadele pratikleri” konulu panel düzenledi. Mülkiyeler Birliği’nde düzenlenen panelin ikinci oturumunda Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Sebahat Tuncel, ‘Devlet ve aile kıskacında kadınlar, kapitalist modernitenin ‘ailesine’ karşı demokratik aile mümkün mü?’ başlığıyla konuşmacı olarak yer aldı.
‘Kendisi gibi olmayanı suç kapsamına koyuyor’
Devletin topluma yabancı bir organizasyon olduğunu ifade eden Sebahat Tuncel, devletin doğallığında gelişen bir yapı olmadığını söyledi. Devletin toplum üzerinde bir baskı rejimi olduğunu ve bunun aşılmasının şart olduğunu belirten Sebahat Tuncel, şunları söyledi:
“Devlet aynı zamanda erkek egemenliğinin cisimleştiği bir şeydir. Devlet gerçekliğini aşarak çıkarmak, dönüştürmek, aşmak bizim açımızdan önemli bir konu. Devlet erkek egemen, sömürüye, denetime dayalı baskı rejimini geliştiren bir sistem. Yani kapitalizmin ihtiyacı doğrultusunda ortaya çıkan ulus devletler de bu devlet gerçeğini daha da zor bir hale getiriyor. Çünkü etnik temelli bir devlet organizasyonu toplumda daha derinleştiriyor. Örneğin Türkiye erkek Sünni Türk bir devlettir. Dolayısıyla bunun dışındaki herkes bu devletin dışında. Ve herkesi bu devletin denetimine almak için yani bu erkek Sünni ve Türk devleti diye tanımlanan bu işte en nihayetinde kendinden olmayanı dışlamak, baskılamak, kendine dönüştürmek üzerinden bir siyaset yapıyor. O açıdan kadınları dışlıyor, LGBT’lileri dışlıyor, işte kendisi gibi düşünmeyenleri dışlıyor. Ve sadece dışlamakla kalmıyor, onları baskı altına alıyor. O açıdan da kendisi gibi olmayanları suç kapsamına koyuyor. Aslında belki de hukukun en temel sorun alanlarından birisidir. Hukukun ortaya çıkışı da zaten sermayeyi, patronu, devleti korumak.”
30 bin yıllık tarihe bakmak durumundayız
Komünlerin kadın toplumsallığı etrafında oluştuğu kastık katilin esas itibariyle kadının toplumsallığına saldıran bir yerde olduğunu söyleyen Sebahat Tuncel, “Asıl eşitsizlik, dengesizlik buradan kuruluyor, hiyerarşiyi buradan kuruyor. İlk sınıflı topluma geçiş de bununla alakalı. Kadın emeğine el koyuyor, bedenine el koyuyor, sömürüyor, mülkleştiriyor. En temel sorunlarından birisi kadının mülkleştirilmesi meselesi, artık mülkleşen, nesneleşen, erkeğin denetiminde olan bir şeye dönüşüyor. Bu asıl ilk kriz anı sorunsallık hali burada yatıyor. Bu sınıflı toplumun gerçeğini ortaya çıkartıyor ve günümüze kadar da sürüyor. Biz şimdiye kadar 5 bin yıllık neolitik toplum diye değerlendiriyorduk. Sayın Öcalan’ın son değerlendirmelerinde bize de kadın hareketine de yeni gündemler oluşturdu. Artık 30 bin yıllık tarihe bakmak durumundayız. Onun için tabii ki araştırma, değerlendirme, arkeolojik kazılara yeniden bir değerlendirmeye ihtiyaç var. Esas itibariyle bu tarih, tanrıça kültüründen sonra kadınların kaybetmeye başladığı süreçle birlikte erkek egemenli bir tarih. Biz bu tarihsel gerçeklikten nasıl çıkacağız meselesi önemli. Yani bizim asıl şimdi konuşmamız gereken konulardan birisi bu. O açıdan bu devlet kavramını böyle ifade edeyim” dedi.
‘Demokratik alanın genişletilmesine ihtiyaç var’
“Devleti eğer toplum üzerinde bir baskı aracı yoğunlaşmış, şiddet aracı olurken kadınlar açısından bu baskı ve şiddetin iki kat olduğunu tanımlıyorsak o zaman bu şiddet aracını nasıl dönüştüreceğiz” diye soran Sebahat Tuncel, şöyle devam etti: “Önümüzde duran en temel görevlerden birisi bu. Sosyalistlerin de en temel görevi bu aslında. Ama ne yazık ki sosyalistler devletin niteliğine çok dokunmuyor. Sadece devleti ele geçirmekle bu işin dönüşeceğini tartışmaları var. Bu pratiklerde görünmüyor. Devleti ele geçirmek değil devleti dönüştürmek mevzusu önemlidir. Devleti dönüştürebilmek için de gerçekten güçlü bir sosyalist hareket, güçlü bir sivil harekete ihtiyaç var. Demokratik alanın genişletilmesine ihtiyaç var.”
‘Aile devletin en küçük birimi’
Ailenin devletin en küçük birimi olarak tanımlamanın yanlış olmadığını söyleyen Sebahat Tuncel, her gün hiyerarşiyi ve baskı sistemini aile kurumu içerisinde ürettiğini belirtti. Sebahat Tuncel, “Anne, baba, çocuklar diye tanımladığımız aslında bir hiyerarşi oluşturuyor, cinsiyetçi, milliyetçi, dinci politikaların aslında üretildiği alanlardan birisi aile. Klasik aileden bahsediyorum. Baba babacıl hukuk, baba erkil toplum ve o bütün çocuklar ona tabi. Şimdi tabii aile kavramı da değişti. Eskiden anne, baba çocuklardı. Şimdi anne, baba değil yani bireyler kadın, erkek ve hayvanlar. Hem eve alınan, evcilleştirilen ama sonuçta artık onlar da bu ailenin bir parçası haline gelmiş durumda. Klasik aile kavramına da girmiyor. Anne, baba, çocuklar, çekirdek aile, yakın akrabalar, daha büyük aile. Artık o o aile kavramı değişti. Yani 21. yüzyılda aile kavramı değişiyor. Orası eşitsizlik üreten değil, itaat üreten, sömürü üreten bir yer. Emeği sömürülen, görünmez emeği bir şekilde gasp edilen bir kurumdan bahsediyoruz” şeklinde konuştu.
Sayın Öcalan’ın yozlaşmış komün vurgusu: Aile
Aile kurumunun erkek kadın eşitsizliği içinde kadını bir şekilde ikinci duruma düşürmesi yanında kadının emeğinin sömürüsünün de kadına yönelik şiddet olarak döndüğüne dikkat çeken Sebahat Tuncel, kadın bedeninin nesneleştirilmesi ve özgür irade olmama halinin kapitalist modernitenin aile tipi olduğunu söyledi. Sebahat Tuncel ardından şöyle devam etti: “Bu aile tipi de artık sorunsallık yaratıyorsa, çözüm yaratmıyorsa biz bunu nasıl aşacağız? Sayın Öcalan’ın son görüşmelerde söylediği önemli bir şey vardı. Aile için diyor yozlaşmış komün. Eğer aileyi yozlaşmış komün olarak tanımlayacaksak o zaman bu yozlaşmış komünün yeniden o komünal değerlere taşınması mevzusunu nasıl tartışacağız? Bütün bunları düşündüğümüzde gerçekten aile kavramı ya da bunun etrafında şekilleneni aşmak gibi bir durumla karşı karşıyayız.”
‘Klasik aile yerine özgür eş yaşamı koymalıyız’
Ailenin demokratikleşmesi adına demokratik aile modeli olarak da tartışılabileceğine dikkat çeken Sebahat Tuncel, “Esas itibariyle klasik aile modeli yerine bence özgür eş yaşamı koymamız mümkün. Çünkü gerçekten özgür eş yaşamı neye dayanıyor? Kadın özgürlüğünü esas alan, kadın ve klasik kadın ve erkekliği aşan aslında klasik erkeği öldürmek değil aynı zamanda klasik kadını da öldüren özgür bireylerin kurabileceği bir eşit ilişkiden bahsediyoruz. Aile de çocuklar da buna dahil, dolayısıyla aslında özgür eş yaşam, klasik geleneksel aile modeli yerine inşa edebileceğimiz bir yaşam modeli, bir örgütlenme modeli, bir komün modelidir. Bir aile eğer yozlaşmışsa, bu komün aileyi öyle tanımlayacaksak, o zaman özgür eş yaşam modeli bize demokratik bir komün anlayışıyla yeniden sosyalist bir yaşamı da ilk oluşturan çekirdeği olarak tanımlamak gerekir. Kendisi komünal düşünemeyen komün oluşturamaz, mümkün değil. O zaman biz o komün öğretisini, komünal fikri, komün yaklaşımını aile içerisinde geliştireceğiz. Aile bireyleri kendisi bir komünalist olacak. Komünalist bir aile aynı zamanda sosyalist yaşamın, sosyalist bir toplumun çekirdeğini oluşturacak. Bütün toplumu hücrelerine kadar örgütlemek istiyoruz. O zaman yine örgütsel modelimiz aile modeli diye bize dayatılan klasik geleneksel aile yerine bizim yapacağımız özgür eş yaşamı inşa etmek” şeklinde konuştu.
Kürt meselesinde bütüncül hukuk ele alınmalı
Kürt meselesinde bütüncül bir hukukun ele alınması gerektiğini söyleyen Sebahat Tuncel, “Sayın Öcalan’ın en çok dediği şey bütün ortaya çıkış nedenleri sonuçlarıyla birlikte ele alınmak durumunda. Sen sadece silahı ele aldığında bu iş olmaz, yani sadece silah bitsin, peki Kürtlerin hakları, Kürtlerin varlığı, Kürtlerin dil, kültür, hakları, kadınların hakları, yaşama hakkı, LGBT hakları, hayvan hakları ne olacak? Bütüncül hukuk dediğiniz şey hayatın bir bütünü ama sistemin kendisi her şeyi profesyonelleştiriyor” dedi.
‘Pratiğimizle isyan etmemiz lazım’
Son dönemde toplumda yaşanan çocuk katliamları, tecavüz ve kadın katliamlarının bir toplumsal çürümeden geldiğine dikkat çeken Sebahat Tuncel şunları söyledi: “Bunu kabul etmememiz lazım. Buna isyan etmemiz lazım. O yüzden de tabii ki işte sözle değil pratiklerimizle. Çünkü itiraz etmek bir yere kadar, belli bir süre sonra aynılaşma durumuyla karşı karşıya kalıyoruz. Teorik tartışma olarak değil, pratik olarak ne yapacağız? Bizim bu geleneksel aile, bizi yok eden, nefessiz bırakan, öldüren, emeğimizi sömüren, bedenimizi sömüren, yozlaştıran, aile etkisine karşı gerçekten özgür eş yaşamı hep birlikte inşa edebiliriz, bu mümkün. Sizi buna davet ediyorum.”
Panelde son olarak Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Sendikası Üyesi Emekçi Besra Varli, kendi deneyimleriyle emekçi kadınların yaşadığı zorlukları ve aile yılı gölgesinde emek sömürüsüne dair aktarımlarda bulundu.
Panel, soru-cevap kısmının ardından son buldu.
ANKARA









