Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik harekatın durdurulması gerektiğini belirten İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, ‘İktidar, MHP ve diğer çeşitli devlet içerisindeki yapılanmalar savaşta ısrarlılar, biz de barışta ısrarlıyız.’ dedi.
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye bölgesine yönelik 9 Ekim’de başlattığı harekat devam ederken, operasyonuna karşı tepkiler de sürüyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, operasyonun durdurulmasını isteyerek, operasyonun Kürtlerin statü talebine yönelik olduğunu belirtti.
‘BM görevini yerine getirmiyor’
İnsan hakları savunucuları olarak her zaman barıştan yana olduklarını ifade eden Türkdoğan, savaşın öldürücü ve yıkıcı etkisini hatırlatmanın evrensel bir tutum olduğuna dikkati çekti. Uzun bir zamandan beri dünyanın kapitalist modernitenin kriz yaşadığını vurgulayan Türkdoğan, “Bu insani değerlerin çok ciddi bir aşınmaya varmasına sebep olmuş durumda. En temel şartı dünya barışını korumak ve barışı sürekli hale getirmek olan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Sistemi, Orta Doğu’da bu görevini yerine getiremiyor” dedi.
‘Kürt sorununu çözmek zor değil’
Türkiye’nin ısrarla ve inatla Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözmek yerine kendi hegemonyası altında şiddetle çözme yolunu tercih ettiğini ve bu nedenle silahlı çatışmaların yeniden başladığını hatırlatan Türkdoğan, 2015 yılında tekrar başlayan çatışmalı sürecin Türkiye’nin içinden dışına taştığını ifade etti. “Türkiye gerekçesini sürekli olarak terörle mücadele biçiminde açıklasa da Kürtlerin yaşadığı topraklarda devam eden bütün bu silahlı çatışmalar gösteriyor ki Türkiye esasında Kürtlerin statü talebi konusundaki tutumu nedeniyle bu coğrafyalarda savaşı sürdürüyor” diye konuştu. Türkdoğan, Kürt sorununu çözmenin zor olmadığına dile getirerek, “Hele ki Türkiye’de parlamentoda üçüncü büyük parti olarak HDP varken, İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’ın Kürt siyasi hareketi üzerindeki belirleyici etkisi varken ve yaz döneminde yapılan barış çağrıları varken bunlar değerlendirilebilirdi ama maalesef bunun yerine savaş alanı biraz daha genişletildi” dedi.
‘Mülteciler noktasında ciddi sorunlar yaşanacak’
Operasyonla bir bütün Türkiye halklarının tehlikeye atıldığını aktaran Türkdoğan, “Savaş demek ölüm, göç, yıkım, yerinden etmek, tekrar yüz binlerce belki de milyonlarca insan yerinden edilmesi demek. Özellikle mülteciler noktasında çok ciddi sorunlar yaşanacak. Türkiye bununla ilgili sözleşmeye coğrafi çekince koymuş olsa da mülteciler ile ilgili temel sözleşmelerdeki insan haklarına uygun davranmak durumunda. Dolayısıyla siz Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteciler istemeksizin onları alıp belli bir yere götürüp iskan etme politikanızı onlara kabul ettireceksiniz? Bütün bu soruların yüksek sesle açık bir şekilde sorulması gerekiyor” diye konuştu.
‘Uluslararası hukukta karşılığı yok’
Suriye’deki savaşın diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini vurgulayan Türkdoğan, şunları söyledi: “Orada yaşayan Kürt varlığı unutulmamalıdır. Suriye’de milyonlarca Kürt ve onlarla birlikte yaşamayı tercih eden Türkmenler, Asurîler, Süryaniler ve Hıristiyanlar var. Türkiye’nin bütün bu gerçekliği görmesi gerekiyor. Oradaki halk kendi siyasal örgütlenmesini kurmuşsa burada yapılacak şey bir güvenlik tehdidi varsa bu konuda tedbir almak ve saldır olmadığı sürece müzakere yoluyla sorunları çözmektir. Gelecekte olacağını varsaydığınız tehditlere bugünden çeşitli saldırı politikalar geliştiremezsiniz. Bunun uluslararası hukukta karşılığı yok. Somut tehlikenin gerçekleşmesi gerekiyor. Böyle olmazsa her devlet başka bir devletle karşı farklı argümanlar ileri sürebilir” dedi.
‘Yaşanan bir savaştır’
Uluslararası Silahlı Çatışma Hukuku’nda “savaş” demek için bir grubun devlet olmasının gerekli olmadığını anımsatan Türkdoğan, “Bugün yaşanan hukukta savaştır. Sonuçta siz bir öldürme eylemi içerisine giriyorsunuz. İllaki karşınızda bir devlet olması gerekmiyor. Zaten karşıda bir defacto durum var. Dolayısıyla siz defocta oluşan bu durumu kabul etmek durumundasınız” dedi. “Hukukçuyum” diyerek televizyon kanallarına çıkan bazı kişilerin “orada devlet yok” diyerek yapılan operasyonun savaş argümanı içerisine girmediğini söylemesinin kabul edilebilir bir yanı olmadığını kaydeden Türkdoğan, “Suriye Arap Cumhuriyeti bir devlet değil mi? Türkiye’nin şu anda Esad yönetimiyle ikili bir anlaşması var mı?” diye sordu.
Operasyon sonrası yeniden gündeme gelen Adana Mutabakatı’na da değinen Türkdoğan, “O mutabakata sizin topraklarınıza sıcak bir saldırı olduğunda sizin Suriye topraklarına girip 5 km askeri operasyon yapma yetkisi tanıyan bir belgedir. Orada bile mutlaka Şam Yönetimi’nin iznini almanız gerekiyor. Burada öyle bir durum yok” diye belirtti.
‘Muhalefet adına büyük bir tutarsızlık’
CHP’nin tezkereye “Evet” demesine ilişkinde eleştirilerde bulunan Türkdoğan, şöyle devam etti: “CHP, kendi gerekçelerini öne sürüp tezkereye hayır demeliydi. Türkiye halkı özellikle İstanbul seçimlerinden sonra bu siyasi iktidarın hangi siyasi amaçlar taşıdığını iyi öğrendi. Zaten bir psikolojik hava oluşmuştu, Türkiye’de demokrasiden yana zaten çoğunluk sağlanmıştı. CHP Suriye’de ki bataklığa niçin Türkiye’nin girmemesi gerektiğini anlatıp bu nedenle tezkereye hayır oyu vereceğini açıklayabilirdi. Türkiye haklarından da emin olun destek bulurdu. Siz İstanbul seçimlerinde barıştan yana bir politika izleyip büyük bir demokrasi ittifakı oluşturacaksınız ama bu çizgide devam etmeyeceksiniz. Bu kabul edilemez.”
CHP dışında İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin (SP) tutumunu da eleştiren Türkdoğan, “Siz hem eleştireceksiniz hem de iktidarın yanında duracaksınız. Siz bir siyasi parti olarak iktidarı hedefliyorsanız farklı bir politik söylem ve duruş sergilemelisiniz. Bu da demokrasiden barıştan yana bir tutumdur” ifadesinde bulundu.
‘Barış mücadelemiz sürecek’
Türkiye’de 20 milyondan fazla Kürt yaşadığını sözlerine ekleyen Türkdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “Onların akrabaları milyonlarca Kürt, Suriye Rojava’sında yaşıyor. Yine milyonlarca Kürt Irak’ta yaşıyor. Türkiye’nin yapması gereken en fazla Kürt nüfusu barındıran ülke olarak Kürtlerle sağlıklı diyalog yollarını kurmak ve yeninden bir barış sürecine inşası noktasında adım atmaktır. Biz bu yol ve yöntem dışında bir çözüm önermiyoruz. Aksi takdirde bu süreçte insanlar yaşamlarını yitirmeye devam edecektir. Siviller yerleşim yerleri çok büyük zarar görecektir. Türkiye’nin ekonomisi, toplumsal barışı çok büyük zarar görecektir. Hep beraber düşündüğümüzde siyasal iktidarın amaçlarını gerçekleştirmesi için Türkiye’nin bu kadar tehlikeli maceraya atılması doğru değildir. Şu an bizim anladığımız siyasi iktidar, MHP ve diğer çeşitli devlet içerisindeki yapılanmalar savaşta ısrarlılar, biz de barışta ısrarlıyız. Barış mücadelemiz kesintisiz bir şekilde sürecek.”