Adalet Bakanı ile görüşen DEM Parti heyetinde bulunan Öztürk Türkdoğan:
Biz bu sürecin gerekliliklerine uygun bütün hazırlıkları yapmış durumdayız. Ve aşama aşama bunu muhataplarımıza iletiyoruz. Dolayısıyla baş müzakereci olarak bu süreci yürüten Sayın Öcalan’ın bilgisi dahilinde aşama aşama bunlar gündeme geliyor
Hüseyin Kalkan
DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, Adalet Bakanı ile görüşen DEM Parti heyetinde de yer aldı. Bu görüşme Barış ve Demokratik toplum süreci açısından önemli bir görüşmeydi. Sürecin hukuki ve anayasal mimarisi konuşuldu. Öztürk Türkdoğan’la görüşmeyi ve sürecin seyrini konuştuk.
- Yeni süreçte hangi yasal değişiklikler yapılmalı?
Bu yeni süreci aslında bir Barış ve Demokratik Toplum süreci olarak da adlandırmak gerekir. Sayın Öcalan’ın çağrısındaki başlığı kullanmak sanırım en doğrusu olacaktır. Dolayısıyla bu seferki sürecin özelliği şu; önce negatif barış sağlanacak, yani silahlar bırakılacak. Daha sonra bu silah bırakmayla birlikte demokratikleşme süreci gündeme gelecek. Fakat bu silah bırakma sürecinin olabilmesi için özellikle çağrıyı yapan Sayın Abdullah Öcalan’ın hapishane koşullarının buna uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Yani çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iletişim kanallarının açılması gerekiyor. Bu konuları hükümetle konuştuk. Aslında şu anda başlangıç olarak mevcut yasal çerçeve buna imkan tanıyor. Dolayısıyla negatif barış sürecinin başlangıç aşaması için elde yeterli miktarda yasal imkan var.
Fakat silah bırakma kararı alınıp pratik uygulamaya geçilmesiyle birlikte mutlaka bir özel yasa çıkartılması gerekiyor. Çünkü silahsızlanma süreci ve silahsızlanmanın hayata geçirilmesi, Türkiye’de başta ceza yasaları olmak üzere çok sayıda yasada değişiklik yapılmasını gerektiriyor. Bu bakımdan bir özel yasanın çıkmasının ben faydalı olacağına kanaatimdeyim. Bunun birçok çerçevesi var. Yani sizin sorduğunuz soru çok geniş bir alanı ilgilendiriyor. Ama ana hatlarıyla şunu söyleyebilirim. Şu anda Sayın Öcalan ile devlet arasında yürütülen görüşmelerdeki sürece paralel olarak atılması gereken adımların atılması ve bu süreç ilerledikçe artık mevcut yasalar yeterli olmadığı takdirde mutlaka bir özel yasaya ihtiyaç duyulacağı günler olacaktır.
- Peki, umut hakkının uygulanması için ne yapılmalı?
Şimdi burada ben uzun zamandır bunun altını hep çiziyorum. Şöyle, umut hakkı insan hakları hukuku bağlamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararıyla tanınan bir hak. Umut hakkı ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülerinin tamamına tanınması gereken bir hak. Dolayısıyla kişiye özgü bir hak değil umut hakkı. Şimdi işin bir yanı bu. Türkiye’de bu durumda olan 4 binden fazla insan var. Bu insanların tamamına tanınması gerekiyor ki bunun şartları var. En az 25 yıl hapiste olacaksınız, yaşınız belli bir noktaya gelecek, sağlık durumunun söz önüne alınacak, eyleminizin niteliği vs. gibi birçok konu var bununla ilgili. Sayın Öcalan’ın durumuna geldiğimiz zaman bence umut hakkını aşan bir noktadan bu meseleye bakmak gerekiyor. Yani negatif barış gerçekleşir gerçekleşmez, ihtiyaç duyulacak özel yasada bu durumun da göz önüne alınmasının orada değerlendirilmesi gerektiğinin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Dolayısıyla hem umut hakkı bir yasal çerçeve, bir hukuki çerçeve veriyor size ama bir yandan da politik gelişmelerle bağlantılı olarak bunun politik yanını da gözeten bir tutumla bir özel kanunda belki düzenleme yapılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim. Demin söylediğim gibi şu anda birçok şeyin sürecin gereklilikleri yapıldıkça ihtiyaç neyse ona uygun davranmakta fayda olacağının düşünüyorum.
- Bu sürece dair değişiklikler sadece yasa konusu mu yoksa anayasada da bir takım değişiklikler yapılması gerekiyor mu?
Yani işte bu süreç en nihayetinde anayasaya kadar gidecek olan bir süreçtir. Başlangıç olarak anayasada bir değişiklik yapılması şu aşamada gerekli değil ama aşama aşama ilerleyecek ve o aşamaları da göreceğiz. Anayasa meselesi aslında Türkiye’nin negatif barışını sağladıktan sonra, yani artık şiddet tamamen devreden çıktıktan sonra hükümetin, yani siyasi iktidarın, devletin barış sağlandıktan sonra demokratikleşme gerçekleştireceğiz, yeni bir demokratik Türkiye kuracağız taahhüdüne bağlı olarak demokratik siyasetin devreye gireceği bir aşama gelecek. Türkiye’de bugüne kadar 82 anayasasının önündeki en büyük engel olarak ne gösteriyordu siyasi iktidarlar? İşte hep diyorlardı ki biz terörle mücadele ediyoruz, öyle değil mi? Şimdi bu artık ortadan kalkacak. Bu ortadan kalktıktan sonra hiç kimse, hiçbir siyasi iktidar mevcut anayasayla yolumuza devam edelim diyemeyecektir. Demokratik, yeni ve sivil bir anayasa zorunludur. Bunun da zamanı elbette gelecektir. Ama şu anda konu bu değildir, şu anda konu öncelikle bir negatif barış sürecini gerçekleştirmek, bu sürece gerekliliklerine uygun yasal değişiklikleri yapmak, kamuoyunun güven duyacağı adımları atmak, sürece olan güveni arttırmak için başta hapishaneler olmak üzere, hapishanelerdeki ihlallerin, eşitsizliklerin giderilmesini sağlamak üzere adımlar atmak, ifade özgürlüğü alanında çeşitli adımlar atmak, güven verici önlemler aldıktan sonra zaten bir demokratik siyasetin görev üstleneceği bir zaman gelecektir. Bunlar tabii uzun zaman değil bu kastettiğim zamanlar. Yani bunların çok büyük bir kısmı belki bu sene içerisinde gündemimize gelecektir. O zaman zaten daha kapsamlı bir demokratikleşme için anayasa bir bütünüyle ele alınma imkanı bulacaktır.
- Adalet Bakanı ile görüşen heyette siz de vardınız. İktidar bu değişiklikleri yapmaya ne kadar hazır. İzlenimiz ne?
Yani iktidar şu anda bu değişiklikler konusunda kendisini bizim negatif barış süreci dediğimiz silahsızlanma aşamasına endekslemiş durumda. Yani o aşamanın gerçekleşmesiyle birlikte her şeyi konuşabileceğini açık açık ifade ediyor zaten.
- İktidar atılacak adımlar konusunda güven veriyor mu?
Burada sürecin aşamalarına göre değerlendirme yapmanın ben faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü bu tip süreçler aşama aşama yürütülmesi gereken süreçlerdir. Yani dolayısıyla o aşamaları görmek gerekiyor. Yani gereklilikler üzerine yürüyen süreçlerdir bu süreçler.
- DEM Parti olarak yasal değişiklikler konusunda sizin bir hazırladığınız öneriler var mı?
Biz bu sürecin gerekliliklerine uygun bütün hazırlıkları yapmış durumdayız. Ve aşama aşama bunu muhataplarımıza iletiyoruz. Ve bir koordinasyon içerisinde bunu yürütmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla bu süreç Sayın Öcalan’ın bilgisi dışında yürümeyen bir süreç. Dolayısıyla baş müzakereci olarak bu süreci yürüten Sayın Öcalan’ın bilgisi dahilinde aşama aşama bunlar gündeme geliyor. Yani bu sürecin böyle bir özelliği var.
- Peki, bu süreçle ilgili başka neler söyleyebilirsiniz?
Ben şöyle söyleyeyim. Şu ana odaklanalım bence. Yani boşverin geleceği. Birkaç ay sonra ne olacağını değil. Yani şu anda odaklanmamız gereken konu Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarının iyileştirilmesi. Ve iletişim kanallarının sonuna kadar açılması. Şu anda en önemli konumuz budur. Bu konuda da mevcut yasal çerçevenin dahi yeterli olduğu kanaatindeyiz.
Çünkü sadece infaz kanunu değil. Cumhurbaşkanı’na ve Adalet Bakanı’na tanınan bazı yetkiler var. Bütün bunlar kullanıldığında Sayın Öcalan’ın bu negatif barış sürecine giden aşamayı yönetecek bir pozisyonun kullanmasına imkan sağlanabilir. Bunun da önemli olduğunu bakanlığa da ilettik. Dolayısıyla şu aşamada bu önemli. Bir de özellikle gazetecilerin ve aydın ve yazarların Sayın Öcalan’la görüşmesi, röportaj yapması ve barış ve demokratik toplum çağrısının halk tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlayacak faaliyetlere izin verilmesini talep ettik. Bunu zorladık. Bu konuda da sanırım önümüzdeki haftalarda gelişmeler olabilir. Çünkü bunu çok önemsiyoruz. Bu kadar hayati derecede risk almış ve çok çok önemli bir çağrı yapmış bir kişinin yaptığı çağrıyı halka doğrudan doğruya kendisinin anlatabilmesi gerekiyor. Bunun da yolu gazetecilerle buluşmasından geçer. Bunu söyleyebilirim.
Şu anda biraz buna odaklandık. Bir de halkın bu sürece güven duymasını sağlamak bakımından hapishanelerdeki hasta mahpusları tahliyesi, hapishanelerdeki infaz eşitsizliklerinin giderilmesi, COVID yasasının politik mahpuslara da tanınması gibi. İlk etapta özellikle adım atılması gereken konularda biraz halka güven verecek bazı adımların atılması ve yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarının uygulanmasını sağlayacak bir pratik içerisine girilmesi ki bu birçok davayı rahatlatacaktır. Başta gazeteciler olmak üzere, siyasetçiler, seçilmişler olmak üzere. Bütün bunları iktidarın gündemine sürekli olarak taşıyoruz. Bu konularda atılacak adımlar aynı zamanda bu sürece de güveni arttıracaktır.
- Peki, şunu sorayım o zaman. Sizin bu görüşmelerde, bu aktarımlarda aldığınız hava nasıl? Yani hükümet ya da iktidar bu adımları atmaya hazır mı?
Yani şöyle, bunların artık bir gereklilik olduğunu anlamış durumdalar. Hani heyetimizin Cumhurbaşkanı ile görüşmesinden önce bizim gereklilik diye tabir ettiğimiz hususları şart olarak anlıyorlardı. Fakat heyetimiz Cumhurbaşkanı ile görüştükten sonra ve özellikle son süreç biraz daha gelişince artık bunların şart değil, sürecin ilerlemesi için bir gereklilik olduğunu hükümet anlamış durumda. Dolayısıyla buna uygun da bazı küçükten büyüğe adımları atmaya başladıklarını söyleyebilirim ve bu süreç gelişecektir diye bekliyorum. Dolayısıyla bu sürecin bence artık geri dönüşü yoktur. Bu süreçten geri dönen çok büyük kaybeder. Bunun da ben siyaseten anlaşıldığı kanaatindeyim. Bu benim kişisel gözlemim. Ben çok da gazetecilerle konuşmak istemiyorum ama çerçevenin bu aşamada bu kadar olması gerekiyor. Çünkü bu süreci Sayın Öcalan’ın kendisi yürütüyor. Sizin bu soruları ona sormanız lazım.
- Umarım o da olur!