Türkiye, Kıbrıs’a sudan sonra elektrik ve doğalgaz taşımaya hazırlanıyor. Türkiye’de ortaya çıkan arz fazlası elektrik ve doğalgaza pazar bulamayan Türkiye, Kıbrıs’ı gözüne kestirmiş durumda
Yusuf Gürsucu/İstanbul
Anamur’da Dragon Çayı üzerine inşa edilen Alaköprü Barajı’nın suları Kıbrıs’a döşenen botu hatları ile Kıbrıs’a taşındı. Ancak Kıbrıs’a taşınan suyla ilgili sorunlar çözülmüş değil. Kıbrıs’a ayrıca enerji ihraç etme çalışmalarını sürdüren Türkiye’nin, en son Kıbrıs’a doğalgaz boru hattı döşeyerek Kıbrıs’ta çıkarılan gazın Avrupa’ya taşınması için hazırlıklar yaptığı belirtilmesine karşın bu mümkün görülmüyor. Buna rağmen boru hattının yapılacağı ve bu hat ile Türkiye’de Rusya ve Azarbeycan’dan alınan ve arz fazlasına dönüşen doğalgazın Kıbrıs’a satılması gündemde. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Türkiye ile Kıbrıs arasında bir elektrik ve doğalgaz hattı kurulması için çalışmaların devam ettiğini açıklamıştı.
Belirsiz uzmanlar
Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy, yaptığı bir açıklamada, Türkiye ile Kıbrıs arasında bir doğalgaz boru hattının mutlaka olması gerektiğini belirtti. Taçoy, doğalgaz boru hattı ile bölgeden çıkarılacak gazın da Türkiye üzerinden Avrupa’ya ihracatının olabileceğini ifade etti. Taçoy, uluslararası uzmanların hazırladığı raporlarda, doğalgaz boru hattının mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğinin vurgulandığını söylemesi dikkat çekti. Ancak bu uluslararası uzmanların kimler olduğundan söz etmemiş olması farklı yorumlara yol açtı.
Kıbrıs’a doğalgaz!
Doğalgaz boru hattının sadece tek başına ele alınmadığını, enterkonnekte (elektrik) sisteminin de bu projeye dahil olduğunu belirten Taçoy’un, “Kuzey Kıbrıs’ta kullanılan akaryakıt, fosil yakıtların bir tarafa, doğalgaza dönüşümün sağlanması hem daha ucuz hem daha kaliteli bir yatırım yapılması bizim için mutlaktır” sözleri, doğalgazın Türkiye üzerinden Kıbrıs’a taşınacağına işaret ediyor. Taçoy’ın şu sözleri ise bu durumu açıkça gösteriyor: “Türkiye’den Kıbrıs’a gelebilecek bir gazı konuşuyoruz. İkincisi de, Mavi Vatan olarak değerlendirdiğimiz Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgazın da bu boru hattına gidebilecek noktaya gelebilmesi için de tekrar ihracatını konuşabilir duruma geldiğimiz bir yatırım olarak düşünüyoruz.”
Kıbrıs’a enerji de ihraç edilecek
Türkiye’de 90 bin megawatı aşan üretim kapasitesinin yarısı dahi kullanılamazken enerji yatırımları hız kesmeden sürüyor. Şirketlere alım garantileri verilmeye devam ediliyor. Ancak ortaya çıkan arz fazlası sıkıntı yaratıyor. Kapasite bedeli adı altında şirketlere üretmedikleri enerjinin parası kamunun sırtından sağlanarak ödeniyor. AB ile duran katılım görüşmelerinde en önemli fasıllardan biri olan enerji faslının açılamaması arz fazlasının başlıca nedeni oldu. Ortaya çıkan arz fazlası nedeniyle şirketlere pazar arayan Türkiye, gözünü Kıbrıs’a dikmiş durumda. 2008 yılında ilk adımı atılan enerji nakil hattı çalışmaları yeniden gündeme geldi. Enterkontekte sistemin kurularak Türkiye’den deniz içinden elektrik taşınması ile hem K. Kıbrıs elektrik satma hazırlıkları sürerken G. Kıbrıs’a satma planları yapılıyor. Ancak bu durum İsrail gazı ile Mısır’da üretilecek elektrik için G. Kıbrıs’a, oradan Avrupa’ya enerji nakil hattı döşendi bile. Tüm ülkelerle sorun yaşayan Türkiye’nin sıkışmışlığını K. Kıbrıs üzerinden hafifletmeye çalıştığı izleniyor.
Türkiye her şeye muktedir mi?
Mustafa Akıncı, seçildiği gün yaptığı açıklamalar içinde, “Ana-yavru edebiyatını bir kenara bırakalım” vurgusunda bulunmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya, “Ağzından çıkanı kulağın duysun” şeklinde yanıt vermişti. Geçtiğimiz günlerde Akıncı’nın, “Suriye’nin kuzeyindeki operasyona şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır” sözlerini Erdoğan bu kez hadsizlik olarak niteleyip yine tepki göstermişti. Bu yaşananlar Türkiye’nin K. Kıbrıs’la sıkıntılı bir süreç yaşadığına işaret ediyor. Geçmiş hükümetlerden farklı bir çizgi izleyen Akıncı’nın varlığı, Türkiye’nin Kıbrıs’ta at koşturmasının önünde engel olarak görülüyor.
İktidarın bir geleceği yok
Türkiye’de hem doğalgaz hem de enerji kapasitesi tüketilemeyecek boyutlarda olması nedeniyle Kıbrıs bir tüketim alanı olarak görülüyor. Rusya ve Azerbeycan’a alım garantileri verilen doğalgaz Türkiye’nin elinde patlamış durumda. Diğer yandan FSRU tesislerinin kurulumunu destekleyen Türkiye’nin LNG ithalatınıda arttırmış olması bir başka sıkıntı. Petrokimya yatırımları için şirketlere devasa destekler veren Türkiye, bu tesislerin üretim sürecine kadar ciddi bir doğalgaz arz fazlalığı yaşayacak. AB ile yaşanan sorunlar nedeniyle Türkiye’ye taşınan gazın AB’ye satılması noktasında sıkıntılar çözülmüş değil. Diğer yandan Akdeniz suları üzerinde paylaşım savaşları sürerken, Türkiye’nin doğalgaz sondajları yapmaya başlaması ile ciddi bir savaş boyutuna sürüklenmesi muhtemel bir süreç yaşanıyor. Enerji ve doğalgaz arz fazlalığı yanında süren ve gittikçe derinleşen ekonomik kriz ise Türkiye’de mevcut iktidarın bir geleceğinin kalmadığı ise yaşanan süreçlere bakınca açıkça anlaşılabiliyor.
Su da taşınmıştı
Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a döşenmeye başlanan su boru hattı ile ilgili dönemin Başbakanı olan Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, asrın projesi olarak nitelediği su boru hattını “Hayalin gerçeğe dönüşmesi, Ferhat ile Şirin’in aşkı” diye nitelemişti. Türkiye, Kıbrıs’ın eski Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile bu projeyi imzalamıştı. Erdoğan, K.Kıbrıs Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun doğum günü olan 7 Mart 2014 saat 13.00’da asrın projesi ile taşınan suyun K.Kıbrıs’a ulaşacağını açıklamıştı. Ancak bu tarihe yetişmeyen proje 2015’te bitmesine karşın bugüne kadar suyun büyük bölümü denize salınmak zorunda kalındı. Kıbrıs’la yaşanan en büyük sorun ise suyun dağıtımı ve ticarileştirilmesini kimin sağlayacağı üzerineydi. Türkiye’den taşınan suyu Türkiye belediyelere satacak ve kentlere suyun dağıtımı belediyeler eliyle sağlanırken, tarımsal amaçlı dağıtılacak suyun ise bölgede su altyapısını yapan şirketler tarafından ticarileştirilmesi noktasında bir anlaşma yapıldığı belirtiliyor.
Türkiye’nin kontrolünde
Kıbrıs’ta Eroğlu iktidardan düştükten sonra suyun yönetimi konusunda sıkıntılar yaşandı. Türkiye Kıbrıs’ın suyu yönetmesinin imkansız olduğunu belirterek bu işin Türkiye’den bir şirket eliyle sağlanması noktasında baskılar yapmaya başladı. Tarım eski Bakanı CTP Milletvekili Erkut Şahali, Türkiye’den gelen su için ton başına 1 TL’ye anlaşıldığını belirtmesine karşın Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, Şahali’nin yalan söylediğini ifade ederek, “Ben de diyorum ki eğer gerçekten bu fiyata anlaşmışsalar niye imza atmadılar? Gerçekten 1 TL’ye anlaştılarsa, evrakı, anlaşması, protokolü nerede ve şahidi kim?” sözleri ile suyun ticari bir mal olarak değerlendirildiğini gösterdi. Çavuşoğlu’nun daha sonra yaptığı açıklamada, suyun 3.5-4 lira civarına satılması gerektiğine yönelik sözleri Kıbrıs’ta tepkilere yol açarken suyun pahalı bir meta olacağı anlaşıldı. Oysa Türkiye bu projeyi açıkladığında K.Kıbrıs’a suyun bedava verileceğini övünerek belirtirken, suyun aynı zamanda İsrail’e kadar taşınmasının planlandığını ve Yap-İşlet-Devret modeli ile suyun işletme hakkının bir şirkete verilme hazırlıkları sürüyor.
Metalaşan ve ticarileşen su!
Su, yaşamın en önemli nüvesidir. Su olmadan yaşam olması mümkün değil. Peki, bu pek dindar yönetenlerimizin suyun yaşamın bir parçası olduğunu ve çok inandıklarını söyledikleri, dini inançları bakımından suyun doğadan alınarak ticari bir meta haline getirilemeyeceğine inanıyor olabilirler mi? O sürekli kullandıkları bir tabiri hatırlayalım: “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü”… Suyu sen mi yarattın? Onu yaradan sen üzerinden nemalan diye mi yarattı? Su, hava ve toprak üzerinde yaşayan her türden canlının ortak olduğu yaşamsal değerlerdir ve asla ticari meta haline getirilemez. Parası olanın ulaşabileceği bir meta haline getirilen suyun sermaye tarafından kontrol edilmesine izin verilemez. Suyun ticarileştirilmesine hayır demek ve bunun için mücadele içine girmek en kutsal çabadır. Çünkü hiçbir canlının yaşam hakkı hiç kimse tarafından elinden alınamaz. Hele bu dünyanın bir parçası olan canlıların ortak varlığı olan su nedeniyle insan dahil diğer canlıların yaşam hakkı ellerinden alınıyorsa bu asla ve asla kabul edilemez ve böyle bir saldırıya karşı sessiz kalınamaz.