10 Mart mutabakatı çerçevesinde Suriye’den çekilmesi gereken Türkiye’nin Lazkiye’de demografi değişimi, Halep-Hama-Dêrazor hattında yeni askeri üsler kurmayı hedeflediği belirtiliyor
Türkiye Suriye’deki arayışlarını her geçen gün yeni üs, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin asgari kazançla çıkacağı ve Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) geçici Şam Hükümeti ordusuna eklemleneceği arayışlar ile derinleştiriyor. Bu kapsamda saha çalışmalarına derinlik katan Türkiye, ABD nezdinde İsrail ile bozulan ilişkilerini yeniden tanımlamak istiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu sonrası 25 Eylül’de Trump ile düzenlediği zirvede Gazze’ye dair Hamas’ı ikna etmekle görevlendirildi.
10 Kasım’da ise, Trump geçici Suriye Devlet Başkanı Ahmet El Şara ile görüşürken, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan apar topar Beyaz Saray’a giderek Suriye’nin geleceğine ilişkin toplantılara alındı. Bu görüşme trafiğinin Türkiye’nin Suriye sahasından pay kapma arayışı olduğu değerlendiriliyor.
Paramiliter grupları dizayn ederek Özerk Yönetim’e karşı kullanmak
QSD ile Şam geçiş hükümeti arasında imzalanan 10 Mart mutabakatı kapsamında bölgeden çekilmesi gereken Türkiye’nin bunun yerine öncelikli olarak Suriye’deki (Cerablus, Ezaz, Bab, Efrin, Serêkaniyê, Girê Spî) varlığını kalıcı hale getirmeye çalıştığı belirtiliyor. Türkiye’nin ana hedeflerinden biri de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni tasfiye etme. Ankara’nın “özel savaş” konseptini, sahil şeridinden Fırat’a kadar tüm Suriye sathına yayma niyeti olduğu kaydediliyor. Planın merkezinde, Rusya’nın etkisini kırmak, olası bir özerk yapılanmayı engellemek ve paramiliter grupları yeniden dizayn ederek Özerk Yönetim’e karşı kullanmak yer alıyor.
Türkiye’nin son dönemde özellikle Lazkiye merkezli sahil şeridine yönelik kapsamlı bir operasyon başlattığı MİT elemanlarının doğrudan bölgeye atandığı belirtildi. Bu plana göre:
İstihbarat Hakimiyeti ve Korku İklimi: MİT’in Lazkiye’de “Emin Am” (Güvenlik) birimlerindeki yerel unsurları tasfiye ederek yerlerine Türkçe konuşan ve büyük olasılıkla Türkmen gruplardan oluşan unsurları yerleştireceği kaydedildi. Bu yeni güçlerle, bölge halkı üzerinde baskı kurarak; kaçırma, cinayet ve keyfi tutuklamalarla korku iklimi yaratılmasının amaçlandığı belirtilerek halkın bu temelde sindirilerek Türkiye’ye sığınmaya mecbur bırakmayı hedeflendiği kaydedildi.
Demografik Değişim: Bölgeye yerleştirilen MİT’e bağlı paramiliter grup üyelerinin ailelerini de yanlarında getirerek bölgeye yerleşmesiyle demografik yapının değişiminin hedeflendiği belirtildi. Orman yangınları gibi olayların da bu plan çerçevesinde çıkarıldığı iddia ediliyor.
Rusya’yı Dengeleme ve Özerkliği Engelleme: Bu hamlenin asıl stratejik hedefinin ise, bölgede güçlü olan Rusya’nın etkisini kırmak ve olası bir Alevi özerk yapılanmasının önüne geçmek. Tıpkı Süveyda’da Dürzîler üzerinden yaratılan durum gibi, sahil şeridinde de halkın kendi kendini yönetme potansiyelini ortadan kaldırmanın hedeflendiği kaydedildi.
Üs arayışları
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait askeri bir heyetin Halep, Hama ve Dêrazor’da yeni askeri üsler kurmak için keşif yaptığı belirtildi. Bazı eski üslerin boşaltıldığı, daha stratejik ve kalıcı yeni noktalara inşa ediliyor. Bu hareketliliğin Rusya’nın M5 karayolu üzerindeki askeri varlığına karşı hamle olduğu ve asıl amacın Özerk Yönetim bölgelerini güneyden ve batıdan kuşatacak stratejik bir hat oluşturmak olduğu anlaşılıyor.
Diplomaside HTŞ’yi meşrulaştırma çabası
Almanya Dışişleri Bakanı’nın “Geçiş Hükümeti” Başkanı Ahmed eş-Şara ile görüşmesinin, MİT’in talebi ve yönlendirmesiyle gerçekleştiği belirtiliyor. Görüşmede Alman Bakanın insan hakları, azınlıkların korunması ve QSD’ye karşı işlenen suçlara dair uyarılarına rağmen, Ahmed Şara bu suçları “Kürtlere bağlı yabancı unsurlara” yıkarak Türkiye’nin argümanlarını tekrarladığı öğrenildi.
ABD-İran gerilimi
Sahadaki bir diğer gündem ise ABD’nin Suriye hükümet kurumlarındaki İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü üyelerinden duyduğu rahatsızlık. ABD’nin Şam geçiş hükümetine bu kişilerin tasfiye edilmesi yönündeki uyarısına, “Onları görevden alırsak bakanlıklar boş kalır” yanıtının verilmesi, rejimin aciziyetini gözler önüne seriyor. Bu boşlukta Türkiye, ABD’ye “arabuluculuk” teklif ederek durumu kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Öte yandan, El-Türkistanî Partisi gibi grupların Humus ve Hama’da Alevi ve Hristiyanlara yönelik saldırı hazırlığı içinde olması, HTŞ ile diğer gruplar arasındaki çelişkilerin derinleştiğini ve bu kaosun MİT tarafından yeni provokasyonlar için kullanılabileceği ifade ediliyor.
KDP-ENKS hareketliliği
KDP’nin ENKS üzerinden Şam’da yeni bir örgütlenme hamlesi başlattığı belirtiliyor. Mesud Barzanî’nin ENKS’ye “Şimdi anlaşmazlık zamanı değil, Şam’da örgütlenme zamanı” talimatı verdiği ve Şam yönetiminde pay kapmaya çalıştığı kaydediliyor. Şam hükümetinin Savunma Bakanlığı’nın desteğiyle istihbarat faaliyeti yürüten bu yapının amacı, Özerk Yönetim projesini zayıflatmak ve olası bir siyasi çözümde Kürt halkının iradesini parçalamak.
Aşiretler üzerinden plan
Süveyda’da Dürzîlere karşı yürütülen ve başarısız olan “aşiret savaşı” planının ardından, MİT ve HTŞ’nin şimdi de Fırat hattındaki aşiretleri Özerk Yönetim’e karşı kışkırtma peşinde olduğu belirtiliyor. Özellikle Dêrazor’da aşiret meclisleri aracılığıyla gençlerin QSD saflarından ayrılması için toplantılar düzenleniyor. Amaç, halklar arasına nifak tohumları ekerek Özerk Yönetim’in toplumsal tabanını zayıflatmak.
Sonuç olarak, Türkiye Suriye’de askeri, siyasi, demografik ve istihbari araçların tümünü kullanarak topyekûn bir saldırı konseptini yürütüyor. Türkiye bu planı ile sadece askeri bir müdahaleyi değil halkların özerk demokratik yönetimini yok etmeyi hedeflediği kaydedildi.
Haber: Erdoğan Altan \ MA









