Türkiye kiminle yol yürüyecek? Demokrasiyi savunan, kadın özgürlüğünü esas alan, halkların eşitliğini ve ortak yaşamını savunan; tek bir çocuğun burnu kanamasın diye mücadele eden Rojava ile mi? Kafa kesen, kadınlara tecavüz eden, çocuk kaçıran; radikal ideolojilerle halkları sindiren, bölgede kaosu derinleştiren silahlı gruplarla mı?
Doğan Cihan
Kardeş dediği, barışmak istediği Kürtler mi, radikal silahlı gruplar mı?
Bir kez daha Suriye’den yazıyorum…
Bu kez aktarmak istediğim; askeri hareketlilikler, sahadaki güç dengeleri ya da diplomatik trafik değil. Bugün kalemi elime alışım, Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel geleceğine dair içimde duyduğum vicdani bir sorumluluk nedeniyledir.
Çünkü Suriye sahasında gördüğüm, duyduğum ve tanıklık ettiğim gelişmeler, Türkiye’nin uzun süredir ilk kez bu kadar kritik bir karar aşamasına geldiğini gösteriyor. Türkiye, yüzyılı belirleyecek bir yol ayrımında duruyor.
Öcalan’ın tarihsel çağrısı ve yarattığı etki
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geçtiğimiz süreçte yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı sadece Türkiye değil, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt toplumunda da büyük bir yankı uyandırdı. Öcalan’ın mesajı, Rojava’da geniş kabul gördü; Kürt halkı bu çağrıyı:
- Kardeşlik için atılmış samimi bir adım,
- Halklar arası eşit ve demokratik ilişkilerin kapısını aralayabilecek tarihsel bir fırsat,
- Bölgedeki savaşın karanlığında barışa dair güçlü bir ışık olarak değerlendirdi.
Rojava Türkiye’ye hiç düşman olmadı
Bunu sahadan, yıllardır Rojava’nın içinde yaşayan biri olarak söylüyorum: Rojava hiçbir zaman Türkiye’ye düşmanlık etmedi.
Ne Türkiye sınırına bir mermi sıktı,
Ne bir saldırı planladı,
Ne de Türkiye ile bir çatışma niyeti taşıdı.
Rojava’nın Türkiye ile tek “ayrılığı” sınır çizgisidir; onun ötesinde kültür, dil, tarih ve toplumsal bağlar halkları birbirine sıkı sıkıya bağlayan bir geçmişi taşır.
Türkiye’nin bugünkü kararı tarihsel bir hesaplaşma niteliğinde. Fakat bugün geldiğimiz noktada, Ankara’nın önünde çok net bir soru duruyor:
Türkiye kiminle yol yürüyecek?
- Demokrasiyi savunan, kadın özgürlüğünü esas alan, halkların eşitliğini ve ortak yaşamını savunan; tek bir çocuğun burnu kanamasın diye mücadele eden Rojava ile mi?
Yoksa…
- Kafa kesen, kadınlara tecavüz eden, çocuk kaçıran; radikal ideolojilerle halkları sindiren, bölgede kaosu derinleştiren silahlı gruplarla mı?
Türkiye’nin Suriye sahasında yıllardır ilişki kurduğu radikal yapılar, bölgenin istikrarına en büyük zararı veren güçler olurken; Rojava halkı kendi topraklarını savunmaktan başka bir şey yapmadı, Türkiye’ye yönelik hiçbir saldırgan politika gütmedi.
Bu nedenle bugün verilecek karar, yalnızca Suriye politikasını değil, Türk-Kürt ilişkilerinin yüz yıllık geleceğini belirleyecek bir tercih niteliğindedir.
Türkiye için tarihsel bir fırsat
Bugün hâlâ bu coğrafyada milyonlarca insan, Türk ve Kürt halkları arasında kardeşliğin yeniden mümkün olabileceğine inanıyor. Türkiye eğer yüzünü demokratik ortak yaşama; kadın özgürlüğünün, eşitliğin ve çok kültürlü toplum vizyonunun savunucusu olan Rojava’ya dönerse:
- Suriye’deki kaos büyük ölçüde anlamını yitirir,
- Türkiye güney sınırlarında gerçek bir güvenlik elde eder,
- Türk-Kürt ilişkilerinde belki de yüz yıl sonra ilk defa kalıcı bir barış zemini doğar.
Ama radikal gruplara yaslanan, günübirlik ve kriz üreten politikalar ise Türkiye’yi sadece daha fazla çatışma, daha fazla güvensizlik ve derin toplumsal kutuplaşmaya sürükler.
Yol ayrımı her zamankinden daha net
Bugün yapılacak tercih; bir askeri manevranın, bir taktik güncellemenin veya kısa vadeli bir güvenlik politikasının ötesindedir. Bu tercih, Türkiye’nin kiminle tarihsel bir gelecek kuracağına dair bir tercihtir. Kardeşlik ve barış çağrısına kulak veren Kürtlerle mi, yoksa bölgeyi ateşe atan radikal yapılarla mı? Türkiye’nin vereceği bu karar, sadece bugünü değil, gelecek on yılları belirleyecek. Ve belki de ilk kez, bu kadar net bir şekilde tarih kapıyı çalıyor.









