Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yetkilileri Türkiye ile doğrudan ilişki içinde olduklarını söylüyorlar. Türkiye için de Suriye için de en doğrusu bu ilişkiyi geliştirmek ve Suriye’de demokratik bir anayasanın, demokratik bir seçimin yolunu açmaktır
Hüseyin Kalkan
Bilindiği gibi, Şam’da HTŞ yönetimi kurulduktan sonra Türkiye’nin desteklediği gruplar Rojava’ya yöneldiler. Birçok noktada çatışmalar yaşanmaya başladı. Çatışmalar Tişrin Baraj bölgesinde yoğunlaştı ve günlerce sürdü, DSG güçleri ve sivil halk burada büyük bir direniş gösterdi. Birçok sivil insan yaşamını yitirdi. Ömer Öcalan’ın İmralı’da Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmesi bugünlere rastladı. Yeğen Öcalan, kısa bir mesaj getirdi. Öcalan: “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim,” diyordu. Bu mesajdan sonra arka planda ne gibi görüşmelerin gerçekleştiğini bütün yönleri ile bilmiyoruz ama Tişrin’de çatışmalı süreç sönümlendi. Hatırlardadır. Ankara, Şam’da HTŞ iktidarını sevinçle karşıladı. İktidara ortak etmese bile muhalefet saflarında belirgin bir sevinç yarattı. Arkasından Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı öven sözleri geldi. Uzatmaya gerek yok, herkes artık işin bittiğini, artık Suriye’de tek gücün Türkiye olduğuna kani oldu. Hatta bazı gazeteciler, tam sırası olduğunu, Türkiye’nin Rojava’ya askeri harekat yapması gerektiğini, koşulların son derece elverişli olduğunu söylüyorlardı. Ancak herkesin atladığı bir nokta vardı. Suriye’nin bir çiçek bahçesi gibi birçok etnik ve dini gruptan oluştuğu unutuluyordu. Ayrıca Suriye’de iç savaşın yaşandığı uzun yıllar boyunca hem bölge dengeleri değişmişti hem Suriye’yi oluşturan halklar büyük değişimler yaşamıştı. HTŞ gibi El-Kaide’den dönüşmüş bir cihatçı örgütün iktidar olacağı bir ülke değildi. HTŞ’nin şansı uluslararası güçler arasında rekabetin çok kızışmış olması, bölgede çelişkilerin çatışma noktasına gelmiş olmasıydı. Bölgesel ve küresel rekabette, batının ve özellikle ABD’nin Suriye’ye ihtiyacı vardı. Suriye, Akdeniz kıyısında stratejik bir noktadaydı, buradaki limanlarda yapılacak yatırımlar şirketler açısından son derece karlıydı. Ayrıca buralara hâkim olan güçler rakipleri karşısında avantajlı bir konuma gelirdi. ABD, Fransa ve İngiltere’nin Suriye’de birlikte harekât etmesinin nedeni buydu. Ayrıca batı için önemli bir devlet olan İsrail’in güvenliği için de Suriye kilit bir konumdaydı. İsrail’in, Suriye’nin ordusuna çeki düzen verme çabalarına agresif bir şekilde saldırmasının nedeni budur.
Lazkiye Limanı Fransa’nın
Önümüzdeki günlerde Suriyeli güçler Paris’te masaya oturacak, ABD’nin yanı sıra, Fransa ve İngiltere bir anlaşma kotarmak istiyorlar. Fransa, yeni Şam yönetimi ile ilk ekonomik anlaşmalara imza atan ülkelerden biri oldu. Lazkiye limanının yeniden inşası ve işletmesi bir Fransız şirketine verildi. Fransızlar burayı 30 yıllığına işletmek için Şara yönetimi ile anlaştılar. Fransız denizcilik firması CMA CMG, Lazkiye Limanı’nın modernleşmesi, alt yapı hizmetleri ve dijitalleşmesine yatırım yapacak. Fransa’nın Suriye ilgisi bunun gibi yatırımlardan kaynaklanıyor. Bu ülkeye yaptıkları yatırımların bekası için savaşı bir savaş istemiyorlar, para kazanmak istiyorlar.
Demokrasi Kürtleri güçlendirdi
Özerk Yönetim ise kendi pozisyonundan taviz vermeden usta diplomatik hamleler ve siyasetle görüşmelerin zeminini hazırladı. Hem SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, hem Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Dış İlişkiler Komitesi Eşbaşkanı İlham Ahmed’in çeşitli yayın organlarına verdikleri demeçlerle Kürtlerin Suriye’ye dair programlarını ortaya koydular. eni Yaşam’ın Mazlum Abdi’yle yaptığı söyleşinin yankıları hala sürüyor.
Türkiye’nin öne sürdüğü gibi, Suriye’de en önemli sorun silah bırakma sorunu değil. En önemli sorun Şam yönetiminin güven verici olmamasıdır. Demokratikleşme doğrultusunda adım atmamasıdır. Şara yönetimi iktidarı el geçirdiği 7 Aralık 2024’ten bu yana ülkedeki her türlü etnik ve inanç grubuyla çatıştı. Katliamlara imza attı. Aleviler, Dürziler ve Kürtler Şam yönetiminin saldırılarına maruz kaldı.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yetkilileri, Türkiye ile doğrudan görüştüklerini söylüyorlar. Türkiye için de Suriye için de en doğrusu bu ilişkiyi geliştirmek ve Suriye’de demokratik bir anayasanın, demokratik bir seçimin yolunu açmaktır. Kürtler sadece kendileri için değil, saldırı tehlikesi altındaki diğer grupların haklarının da teminatı olmak durumundadır. Böyle bir tutum hem Türkiye hem de Suriye’de sürecin daha rahat yürümesine yol açacak. Türkiye’de çözüm süreci, Suriye’de çözümün yolunu açacaktır, Suriye’de çözüm, Türkiye’de sürecin önünü açacaktır. Bütün zorluklara rağmen süreç bu doğrultuda ilerleyecektir.