Türkiye 9 Ekim’de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik bir işgal hareketini başlattı. Türkiye’nin işgali bölge halkları üzerinde çok ağır sonuçlara yol açtı; binlerce insan öldü, yüz binlerce insan yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kaldı. Yüz binlerce insan ise mallarını mülklerini arazilerini yaşam olanaklarını kaybetti.
Nesiller boyu yaşadığı mekanlar yakıldı, yıkıldı, talan edildi. İnsanların psikolojileri, yaşam kurguları altüst oldu. Yaşama, mekana ve insana saygı insanın duygu dünyasında düşünce dünyasında öne temel refleks oluyor. İnsanı insan yapan da budur. Konu Kürtler olunca iktidarın kitabında bunların hiçbirinin hükmü ve geçerliği kalmıyor.
İktidarının Kuzey ve Doğu Suriye’ye yaptığı işgal ve işgal saldırısıyla gerçekleştirdiği yıkımı bir övünme bir moral hali olarak sergiliyor iktidar. Yıkım üzerinde moral alan bir zihniyet bir devlet yönetimi başta Kürt halkı olmak üzere bölge halkları açısında hayli tehlikeli bir durum arz ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 24 Eylül’de New York’ta 74. BM Genel Kurulu’nda elindeki Kuzey ve Doğu Suriye haritasıyla buranın işgali, demografik yapısını değiştirme, Kürtsüzleştirme planına destek ve onay istedi. Erdoğan’ın talebi BM Genel Kurulu’nda onaya sunulmadı. Kimse kalkıp sen iyi yapıyorsun doğru yapıyorsun arkandayız da demedi. Ama gayrimeşru bir biçimde, bazı güç odakların ve merkezlerin teşviki ve göz yummaları sayesinde Rojava işgali gerçekleşti.
Erdoğan’ın BM Genel Kurul konuşması Rojava’nın işgaline yönelik kurulan tezgahın ve tezgahın şekillendirdiği kirli pazarlığın ve oluşturduğu işgal mutabakat planın bir nevi dışa vurumuydu. BM Zirvesi’nin üzerinden iki haftalık bir zaman dahi geçmeden Türkiye Rojava’nın bir bölümünü işgal etti. İşgal devam ediyor. AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin başka ülkelerin ve halkların topraklarını ele geçirme dürtüsü depreşti. İktidar bu yönlü bir yönelimi sürekli canlı tutmakta kamuoyunun algısına yerleştirmek için yoğun bir çaba sarf etmekte.
İktidar Osmanlı dönemini her andığında ve Osmanlıyı her referans verişinde başkalarının topraklarını ve ülkelerini yeniden kendine bağlama, kedine katma ve bir biçimiyle egemenliği altına alma yönündeki hayalinin bir nevi güncelleşmesini yapıyor. Yeni güncelleme; ırkçılığa vardıran bir milliyetçilik ve Kürt karşıtlığı, olmazsa olmaz içerikli bir güncellemedir.
AKP iktidarı; Suriye’de işgal ettiği alanlarda yoğun ve sistemli bir biçimde bir Türkleştirme projesini uygulamaya koyma, çok yoğun biçimde bir asimilasyon politikasını geliştirmesi, idari sistemi tümüyle Türkleştirmesi Suriye ve Suriye halklarına ait ne varsa hızlı bir biçimde devre dışı bırakma ve etkisizleştirme üzerinde bir uygulama icra ediyor AKP iktidarı, Suriye savaşı başlandığından beri Suriye yönelik tüm plan ve uygulamalarının merkezine Kürtleri etkisizleştirmeyi koydu.
Suriye savaşında desteklediği güçlerin ve oluşumların önüne hep Kürtlerle savaşma şartını ve hedefini koydu. Suriye merkezli tüm uluslararası platformların ve diploması trafiğin merkezine Kürtleri etkisizleştirmeyi koydu. İktidar işgalle birlikte Kürtlere yönelik yıkım ve etnik temizlik politikasına daha da bir derinlik kazandırmış bulunuyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 9 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde “Resulayn ve Tel Abyad arasında 1 milyon kişiyi iskan edebileceğimiz bölge için çalışmalara başladık” açıklamasını yaptı. İşgale buradan çıkarılanların yerine bu alanlara ait olmayanları buralarda yaşamamış burada herhangi bir varlığı olmayanları yerleştirip demografik yapıyı değiştirme planı yürüttükleri görülmekte. Esas amaç da buraya ait olan Kürtlerin kendi arazilerine kendi topraklarına, mekanlarına dönmenin önünü kesmektir.
Uluslararası alanda tanınan ve saygınlığı olan çok sayıda gözlemci, aydın ve akademisyen Kürtler üzerinde yeni bir barbarlık türü icra edilmekte olduğuna dikkat çekiyorlar maalesef doğruluk payı yüksek bir değerlendirme. Uygulamalara baktığında hak vermemek elde değil