2025-2028 yılları için hazırlanan Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS) Erdoğan’ın da katıldığı bir toplantıyla tanıtıldı. 2008’de krizin ardından AKP iktidarı, “işsizliği önlemek” adı altında işgücü piyasalarını neoliberal istihdam politikaları çerçevesinde yeniden yapılandırmaya yönelik birtakım düzenlemeler yapmış, 2014 yılında da 2014-2023 yıllarını kapsayan Ulusal İstihdam Strateji belgesinin ilkini yayımlamıştı. On yıllık dönem için hazırlanan ilk strateji belgesinden farklı olarak tanıtımı yapılan yeni UİS, üç yıllık bir dönemi kapsamakla birlikte amacı ve içeriği bakımından önceki UİS’ten ve istihdam politikalarını içeren -değişik adlarla yayımlanan- diğer paketlerden pek de farklı değil.
2025-2028 için hazırlanan UİS’in gerekçesi ve amacı şu şekilde ifade edilmiş: “Türkiye işgücü piyasasında insana yakışır işleri yaygınlaştırırken, aynı zamanda ekonominin rekabet gücünü ve toplumsal refahı artırmak için planlı, koordineli ve motivasyonu yüksek bir çalışmanın yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hazırlanan 2025-2028 Ulusal İstihdam Stratejisi, bir yandan işlerin geleceğini gözeten ve istihdamı destekleyen ileriye dönük politikalar geliştirirken, diğer yandan işgücü piyasalarımızdaki yapısal sorunları çözerek istihdam oranını yükseltmeyi amaçlamaktadır.”
Dikkatle okunduğunda anlaşılacağı gibi, neoliberal politikaların toplumsal tahribatını gizlemek için kullanılan tüm metinlerdeki “çelişkili ve aldatıcı ifadeler” bu metinde de yer alıyor. Bunların başında ise “ekonominin rekabet gücünün arttırılması ile insana yakışır işlerin yaygınlaşması ve toplumsal refahın artması”nın bir arada amaçlanması geliyor.
İhracata yönelik üretim ve buna bağlı olarak rekabet gücünün arttırılması, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in adıyla anılan ekonomik programı da şekillendiren temel hedeflerin başında yer alıyor. Ancak Türkiye gibi toplam ihracatı içinde teknolojik ürünlerin payı yüzde 4’e bile ulaşmayan (Türkiye’nin de içinde yer aldığı gelişmekte olan ekonomilerde bu oran yüzde 19 civarındadır.), emek yoğun üretimin ağırlıkta olduğu bir ekonominin rekabet gücünün arttırılması için “emek maliyetini düşürmek” başta olmak üzere yatırımcılara sağlanacak avantajlara (ucuz hammadde, vergi muafiyeti, teşvik, arazi tahsisi vb) bel bağlanıyor.
Emek maliyetinin düşürülmesi; esnek, güvencesiz, örgütsüz ve düşük ücretle istihdama dayalı bir çalışma rejiminin sağlanmasını gerektiriyor. AKP’nin iktidarı boyunca uyguladığı neoliberal istihdam stratejisinin neden olduğu “iş ve sosyal güvencenin bulunmadığı, ücretlerin açık sınırının altında belirlendiği, örgütlenme ve grev hakkının engellendiği, çalışma saatlerinin 12-14 saati aştığı, iş cinayetlerinde dünyada ilk sıralarda yer alınan bir çalışma rejimi” yaratıldı zaten. UİS 2025-2028 ile bu çalışma rejiminin tüm işgücü piyasasına yaygınlaşması amaçlanıyor.
Emeğin sınırsız sömürüsünün hedeflendiği bir programda “insana yakışır iş”ten söz etmenin hiçbir inandırıcılığı yoktur! Öte yandan nüfusun önemli bir kısmının insanlık dışı koşullarda çalışmak ve yaşamak zorunda olduğu, bunun yanı sıra yatırımcılara aktarılacak teşvik ve vergi muafiyetlerinin toplumun üzerine yıkılan vergilerle karşılandığı, sağlık ve eğitim başta olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasa koşullarında fiyatlandırılarak halktan tahsil edildiği bir ekonomide “toplumsal refahın arttırılması”ndan söz etmek de ancak edep yoksunluğuyla açıklanabilir.
Erdoğan’ın yeni UİS’in tanıtım toplantısında yaptığı konuşmaki kimi sözleri en az strateji belgesindeki ifadeler kadar gerçeklikten uzak ve ironiktir. Erdoğan’ın gençlere çalışmanın nimetlerinden ve zaruretinden söz ederken verdiği veciz örneklerden günümüz koşullarında en ironik olanı sanırım “Emek olmadan yemek olmaz.” atasözüdür. Bu söz son derece ironiktir zira zatıalilerinin iktidarı sayesinde asgari ücretliler, yarı zamanlı çalışanlar, stajyerler ve emekliler açlık sınırının altında bir ücrete mahkum edilerek beslenme, barınma gibi ihtiyaçlarını bile
Erdoğan’ın diğer bir ironik ifadesi de çalışmayı adeta kutsarken”bilgi, tecrübe ve iş ahlakı”nın da bu süreçte esaslı bir yer teşkil ettiğini vurgulamasıdır. Kamuda iltimasın ayyuka çıktığı, AKP/MHP ile cemaat ve tarikatları arkasına almayanların sahip olduğu bilgi ve tecrübe ne olursa olsun işe alınmadığı, bu nedenle binlerce gencin yaşamını sürdürebilmek için yurtdışına gitmek zorunda kaldığı, sınavda yüksek puan almalarına rağmen mülakatta elenen kimi gençlerin geleceksizlik kaygısıyla canına kıydığı, torpilli liyakatsizler tarafından verilen hizmetlerin ise son derece niteliksiz olduğu koşullarda “bilgi ve tecrübe” gibi kavramlardan söz edecek son kişilerin bu iktidarın sahipleri olması gerekmez mi? İş ahlakı konusunda da emekçileri ahlaksızca sömüren patronlar karşısında, emekçilerden iş ahlakı beklemenin ne kadar ahlaki olduğunu da ayrıca sorgulamak yerinde olur sanırım.
Neoliberal devlet için sermaye kesiminin taleplerini karşılamak, toplumun geniş kesimlerinin refahı ve ihtiyaçlarını gözetmekten daha önceliklidir. AKP iktidarı, UİS 2025-2028 ile Şimşek programına da paralel olarak, neoliberal devletin temel görevlerinden olan yatırım iklimini oluşturmak için -işsizliği tehdit olarak kullanarak- emekçilerin esnek, güvencesiz, örgütsüz ve düşük ücretle çalışmaya rıza göstereceği bir çalışma rejimini yaygınlaştırmayı ve kalıcı hale getirmeyi hedeflemektedir. Bunu yaparken de her zaman olduğu gibi gerçekleri çarpıtarak, son derece aldatıcı söz oyunlarıyla emekçilerden gelmesi muhtemel tepkileri önlemenin gayreti içindedir. Emekçiler “özne” oldukları bilinciyle hareket ederek kendilerini nesneleştirenlere karşı çıkmadıkça; sendikaların, akademinin ve muhalefetin umursamaz tavrı devam ettikçe AKP’nin bu gayretinin amacına bir kez daha ulaşması ve daha fazla emekçinin yemeksiz (aç) kalması kaçınılmaz olacaktır!