Su, bir meta olarak görülüyor ama biz bunu varlık olarak tanımlıyoruz, canlı bir varlık olduğunu söylüyoruz ama bu bizim söz sahibi olabileceğimiz bir alan olmuyor. Başka yerlerde varlık olarak tanımlandığına dair örnekler var aslında, yani canlı varlık tanımlanıyor
Şirin Bayık
Amed Büyükşehir Belediyesi, Mezopotamya Su Forumu ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi ortaklığında yapılan 2. Mezopotamya Su Forumu, Çand Amed Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Foruma, Kürdistan ve Türkiye’den çevre aktivistleri, akademisyenler ve sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı. Üç gün süren forumda suyun ekolojik, politik ve toplumsal boyutları tartışıldı ve su krizine yönelik çözüm önerileri sunuldu. Forum’dan çıkan öneriler ekseninde ise sonuç bildirgesi yayınlanacak. Mezopotamya Ekoloji Hareketi aktivistlerinden Derya Akyol ile Federe Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye Üniversitesi’nden foruma katılan akademisyen Razan Omar Ali gazetemize konuştu.
Mezopotamya Ekoloji Hareketi aktivistlerinden Derya Akyol yapılan Su Forumu’nun önemine değinerek, “Su krizi diye tanımlıyoruz ama su varlığının inanılmaz bir şekilde azalması ve suların kalkınma modeli ile bir egemenin elinde olması tarzında bir yaklaşım söz konusu. Bu da giderek halkları, toplumu, ekolojik yaşamı ve ekosistemleri etkileyecek bir duruma geldi. Bu sorun çok ciddi boyutlara ulaştığı için bunu hem konuşmak, tartışmak hem de suyun yalnızca bir havzanın meselesinin olmasının ötesinde küresel bir sorun olduğunu söylüyoruz. Akış aşağı ülkeleri etkileyen suyun başlangıç noktası başka bir ülkede, akışı başka bir ülkedeyken bir ülkenin denetimi, kontrolü, güvenliği gibi durumlar söz konusu oluyor. Biz bu uluslararası forumda hem Kürdistan’ın tamamından hem Türkiye’nin farklı bölgelerinden hem de Avrupa ülkelerinden katılımcılarla bu suyu nasıl özgürleştirebileceğimizi konuşmaya, öneriler almaya çalışıyoruz” dedi.
‘Su şu an temel gündemimiz’

Mezopotamya’nın iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgelerden biri olduğunu söyleyen Derya Akyol, “Su, bir iklim değişikliğinin sonucu değil ama su varlıklarının azalması aynı zamanda iklim değişikliğinden de etkilenen ve Mezopotamya’da sıcak bir iklim olduğu için kuraklıktan en fazla etkilenecek bölge olduğunu söylüyoruz. Bu çoraklaşma sadece su varlıklarının azlığı olarak değerlendirilmemeli. Çünkü birincisi su bizim yaşam varlığımız, ikincisi ise bizim yaşam alanlarımızda kullandığımız bütün temel besin, gıda gibi ürünlerin de temeli su. Bu sebeple su bizim şu an en temel gündemimiz. Biyosistemlerin ve diğer ekolojik varlıkların etkilenmemesi adına su hayati önem taşıyor” şeklinde konuştu.
Ulus-devletlerin su üzerindeki hegemonyası
Su sorunun küresel bir sorun olduğuna işaret eden Derya Akyol, “Çünkü ulus-devlet modelleri ve neo-liberal politikaların hüküm sürdüğü bir süreçten bahsediyoruz. Bütün ülkelerde aşağı yukarı sorunlar aynı aslında. Mezopotamya’da da diğer ülkelerde de su ekonomik bir kaynak olarak ele alınıyor ve metalaştırılıyor. Biz panellerde ilk olarak sorun tespitleri yapmaya çalıştık. İkinci gün ise atölyelerle çözüm önerilerini çıkarmaya çalışıyoruz. Biz halklar olarak ortaklaşarak ne yapabiliriz ve suyu devletin yönetiminden nasıl alabiliriz konusunu tartışıyoruz” diye konuştu.
‘Suyu canlı varlık statüsüne kavuşturmalıyız’
Dicle Nehri’nin statüsüzlük problemine de değinen Derya Akyol, “Biz suyu aslında nesne olarak veya sıfatla tanımlamak yerine canlı varlık olarak tanımlayabilirsek orada bir nevi hem uluslararası hem ulusal yasaları da onu varlık olarak tanımlayabilirsek mücadelemiz daha da başarıya ulaşacaktır. Su, bir meta olarak görülüyor ama biz bunu varlık olarak tanımlıyoruz, canlı bir varlık olduğunu söylüyoruz ama bu bizim söz sahibi olabileceğimiz bir alan olmuyor. Başka yerlerde varlık olarak tanımlandığına dair örnekler var aslında, yani canlı varlık tanımlanıyor. Oradan da bir canlı varlık olarak bir statüye kavuşması noktasında da mücadelemiz yürümelidir” dedi.
‘Sistemler failin üstünü örtüyor’
Son olarak devletlerin su politikalarında ‘bireysel su tasarrufu’nu öne sürerek ürettiği politikaları sert bir dille eleştiren Derya Akyol, “İnsanın ömrü boyunca tüketeceği su, bir fabrikanın ya da bir hayvan çiftliğinin tükettiği suyun yanında bir etkisi olmayacak. Bireysel adımlar çok önemli, bunu ekolojik bir yaşam içerisinde de ön plana çıkarmaya çalışıyoruz ama bu yaklaşım asıl faili örten bir yaklaşım. Kapitalist üretim biçimleri aynı zamanda devletin uyguladığı politikalar ki bunun içerisinde savaş var, rant odaklı politikalar var ve asıl failin üstü örtülmeye çalışılıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı gibi devletin kurumları zaten sık sık su tasarrufuna yönlendiren ama aynı zamanda madencilik onaylarının geçtiği, ÇED süreçlerinin geçtiği yerlerin başında geliyor. Bunlar asıl failin üstünü örtmek için yapılan uygulamalar” değerlendirmesinde bulundu.
Federe Kürdistan Bölgesi’nde temiz su krizi

Süleymaniye Üniversitesi’nden foruma katılan akademisyen Razan Omar Ali ise, Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki su sorununa ilişkin, “Bizler de Mezopotamya’yı ve su kaynaklarını paylaşan bir coğrafyanın parçasıyız. Dolayısıyla, bölgemizde suyla ilgili çok sayıda zorlukla karşı karşıyayız” dedi. Bu sorunların başında su kalitesinin yetersiz olmasına değinen Omar Ali, “Elimizde gerçek anlamda temiz içme suyu yok. Araştırmalar, veriler ve raporlar bize gösteriyor ki, kaliteli su miktarı giderek azalıyor. Bildiğiniz gibi bu durumu ortaya koyan önemli vakalar da oldu” diyerek mevcut sorunları paylaştı.
‘Yapay sulak alanlar oluşturulabilir’
Devamında önerileri sıralayan Omar Ali, “Aynı zamanda karşılaştığımız temel sorunlardan biri de su arıtma altyapımızın olmaması. Bu bağlamda, akademi çevreleri olarak örneğin Süleymaniye Üniversitesi olarak önerdiğimiz çözüm yollarından biri, yapay sulak alanlar oluşturmak oldu. Nitekim, Kürdistan Bölgesi’nde başarılı bir örneğini hayata geçirdik. Bu tür sulak alanların diğer bölgelerde de yaygınlaştırılması, Dicle ve Fırat gibi büyük nehir havzalarındaki su kaynakları üzerindeki baskıyı azaltacaktır. Bu, önerdiğimiz çözümlerden sadece biri. Bir diğer önerimiz ise Mezopotamya coğrafyasındaki tüm taraflar arasında kısa vadeli bir işbirliği kurulması. Böylece, birbirimizin sorunlarını daha iyi anlayabilir ve ortak çözümler geliştirebiliriz” şeklinde konuştu.
Küresel su krizine yönelik acil çözümler hakkında da önerilerini sıralayan Omar Ali, “Birçok çözüm mevcut. Bunlardan en düşük maliyetli ve doğayla uyumlu olanı ise doğa temelli çözümler ve sulak alanların kullanılmasıdır. Çünkü söylediğim gibi, bu yöntem hem düşük maliyetlidir, hem de doğal atıkları kullanarak uygulanabilir. Aynı zamanda su kaynakları üzerindeki baskıyı azaltır ve biyolojik çeşitliliği yeniden canlandırır. Bu nedenle, doğa temelli çözümler olarak sulak alanları öneriyoruz” diye ifade etti.
Su krizinin yönetimi
Son olarak, su krizinin hem küresel hem de yerel düzeyde yönetimini değerlendiren Omar Ali, “Aslında su yönetimi, küresel ölçekte ele alınması gereken büyük bir mesele ve ciddi bir zorluktur. Küresel ölçekte iyi olduğunu düşünüyorum. Motor yönetiminin iyi olduğunu söyleyebiliriz. Ama ne yazık ki bizde su yönetiminin iyi olduğunu söyleyemeyiz. Su krizinde karşılaştığımız sorunlardan biri de yönetim eksikliği. Sorun, suyunuzun veya tatlı suyunuzun iyi yönetilmesi değil, kötü yönetimidir. Çünkü bildiğiniz gibi, çok fazla tatlı ve doğal suyumuz var. Ancak ne yazık ki, kötü yönetim ve suyun arıtılmasından kaynaklanan su kalitesinin düşük olması temel sorunlardan biri” şeklinde konuştu.