Uluslararası komplo kelimesini ilk duyduğumuzdan bu yana 25 yıl geçti. Konu Kürt meselesi olunca bu sorunun asıl sebebinin cumhuriyet ile başladığı gibi yüzeysel bir bilgiye sahiptik. Sonra savunmalar geldi.
Kürt sorununun ve Ortadoğu’da yaşanan tüm sorunların hem tek tek hem de bütünsel bazı büyük planların sonucunda ortaya çıktığını, bu planda cellat rolü verilenin de, kurban rolü verilenin de aynı büyük planın sonucunda kaybettiğini, planın maskesiz tanrısı olan İngiltere’nin (ve sonrası ABD- kısmen AB’nin) bugün hala çok etkili olduğunu ve önümüzdeki yüzyılı yine kendi planları ile oluşturmak istedikleri gibi çok detaylı ve büyük titizlikle analiz edilen bilgilere ulaştık. Birçok arkadaş gibi ben de anlamak için oldukça kafa yordum. Paradigmayı anlamak için neredeyse tüm kelimeleri yeniden anlamlandırmak gerekiyordu. PKK Lideri Abdullah Öcalan epistemolojik bir kopuş yaratmıştı ve her kavram ve kuramı yeniden anlamak gerekiyordu. Yanımızdaki arkadaşlar ile tartıştık. Uzaktakiler ile mektuplaştık. Anlamak zaman aldı.
Kapitalist sistemin her zerresine bulaşmış iken ve onsuz nefesi bile cahillik sayan bir sistemin deli gömleğini yırtıp atmak sanıldığı kadar kolay değildi. “On Beş” bin yıllık egemen sınıfın holigan taraftarıyken yeni bir yaşamın mümkün ve yaşanabilir olduğunu öğrendik. İnsanlığın karşısındaki en acımasız ve aptal sistemi olan liberalizmin toplum düşmanlığı karşında durabilecek ve bu konuda çare arayan birçok kimlik sahibi toplumların da bu paradigma dışında farklı bir seçeneği olmadığını anladık. Kapitalizm kendisine rakip olan tüm düşünce akımlarını ya bertaraf etmiş ya da sistem içileştirmişti.
Toplumsal formu korumak ile övünen en popüler düşünce akımları dahi ya iktidar hırsı ile kendisini bitirmiş ya da sistemin oyunlarına yenik düşmüştü. Özetle insanlık toplumsal yaşamı korumanın yollarını ararken biz yeni bir sistemin heyecanını yaşıyorduk, yaşıyoruz.
Uluslararası komplonun yarattığı tahribat, planda cellat rolü verilenlere 25 yıldır anlatılmaya çalışılıyor; bu konuda onların da aslında birer kurban olduklarını ve bu halklara rağmen yapılan planın bir mağdurlarının da onlar olduklarını anlatan binlerce yazı, makale, röportaj, köşe yazıları, DEM Parti ve önceki ismi ile siyaset yapan siyasi parti eş başkanları ya da milletvekilleri, belediye eş başkanları, kısacası Kürt sorunu merkezli her kurum ve kuruluş uluslararası komplonun genel tanımını tüm kamuoyuna yapmıştır, yazmıştır, değerlendirmiştir. Ve tabii bu konuda ne kadar yol aldığımızı ve ne kadar anlaşıldığımızı, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat’ta yapılması beklenen açıklamasından sonra verilecek tepkilere bakarak anlayabileceğiz. Yani hükümet kanadından tutalım da CHP (kısa zaman öncesinin millet ittifakı) ve bu iki gruba yakın medya organlarının yaklaşımlarını gördüğümüzde “komployu ve amacını” bu kesimlere ne kadar anlatabildiğimizi ya da onların ne kadar anlamaya çalıştıklarını analiz edebileceğiz.
TDK’ye göre komplonun kelime anlamı özetle, bir ya da birden fazla kişi ya da kuruma karşı yürütülen gizli plan anlamına geliyor. Bir toplumun Lideri eğer devletli sistemi anladığını iddia ediyor ise ilk araştırması gerekli olan kendi ülkesi üzerinde oynanan oyunların nedeni ve çarelerini bulmak olmalı. Devamlı ezberlenen ve inandırılmış toplumun kalıplaşmış sloganları ile siyaset yürütmenin sonu politik toplumun acı cevapları ile karşılaşmak olur. Bu yakın tarihte de sıkça rastladığımız bir sonuçtur.
Örneğin kurban rolünde olan “cellattın” neden gerçeklere bu kadar yabancı olduğu konusu siyasi bir sorundur. Gelişmeye bu denli kapalı bir toplum daha var mı? Doğrusu bilmiyorum. Hani en kaba devlet aklı ile bakılırsa; Bugün, Kürt sorununun sonunda ortaya çıkan ve tüm dünyaya örnek olabilecek siyasi bir model olan demokratik uluslaşma paradigmasının, dünyada birebir benzer örneği yok. Başka bir ülkede buna benzer bir gelişme olsa, o ülke düşmanlığı bir tarafa bırakır ve yeni paradigma ile tüm dünyaya kültür satmaya başlardı. Yani devlet aklı ile bakınca rasyonel olan budur. Roma imparatorluğu öyle yaptı. Hristiyanlıktaki yatırımı gördü ve bir gecede Hristiyan oldu. Yine İran tarihte böyle yaptı. Osmanlı’nın buna benzer çok örnekleri var. Devlet tarihini okuyanlar bilirler, devlet aklı böyle çalışır.
Tâbii bizim “celladın” bu konuda da bir gelişmesi yok. Kısacası ne devlet aklı var ne de oturmuş bir ideolojik program var. Evet yeni bir paradigma arayışı var. Onlar da biliyor ki marketlerde bile satılan dronlar bugün kötü bir silaha dönüşebiliyor ve Ortadoğu’da çok fazla kimlik savaşı veren gruplar var. Tüm bunları bir arada tutabilmeyi silah zoruyla başarabilmesinin mümkün olmadığını zat-ı alileri de biliyor. Ve bir çıkış bulmak zorunda olduğunun da gayet farkında. Ama nasıl bir çıkış olacak? Bunu 15 Şubat’taki açıklamalardan sonra hep beraber göreceğiz.
Bu toprakların kimlik savaşlarından kurtulması durumunda nasıl bir cennet olacağının umarım farkındadırlar. Barışa katkı yapma temelinde atılacak her büyük adımların büyük siyasi kazanımlar olduğunu, umarım CHP de bir an önce anlar ve uygular. Çünkü barış bu coğrafya için biraz aciliyet arz ediyor…