Önder APO bize hangi umut hakkını tanıdı? Dünyayı hatta evreni tüm eko-sistemi ile birlikte bir mahşer yerine dönüştüren kapitalist moderniteden kurtulup demokratik moderniteye ulaşma umudunu verdi
Afşin Aybar
2013 yılında AİHM’nin kararı sonrasında ‘umut hakkı’ kavramı gündemimize girmiş oldu. Öncelikle infaz rejimi ile ilgili olan bu kavramı çok fazla hukuki izahlara başvurmadan ifade etmeye çalışalım.
Umut hakkı, infaz rejimine yönelik geliştirilen bir yorumdur ve özetle şöyledir: Bir kişiyi hapsetmenin amacı onu cezalandırmak değil ‘iyileştirmek’ ve ‘topluma kazandırmak’tır. Uzun yıllar cezaevinde kalan bir insan dışarı çıkma umudu olmadığında kendini düzeltme ve toplumla bütünleşme ihtiyacı duymayacaktır. Hele ki Türk ceza ve infaz sisteminde yer alan ‘ölünceye kadar’ içerde kalacak kişi hiç dışarı çıkma umudu olmadığı için infazın amacı doğrultusunda bir tutum geliştirmeyecektir. İnfaz sisteminde kişinin umut etmesini fiili olarak engelleyen her husus infazın amacı ile çelişeceği için ‘umut hakkı’ terimi hukuka yorum yolu ile kazandırılmıştır. Böylece kişinin dışarı çıkabilme umuduna tutunarak kendisini sisteme uydurması hedeflenmektedir.
Bu kavram Önder APO ile ilişkili olarak gündemimize girdi. Bir kavram ustası olan Önder APO yorum gücünü de kullanarak bu kavrama da yeni bir anlam yüklemiş oldu. Zindanın içerisi ve dışarısı olmadığını, kapitalist modernite sisteminin kendisinin insanlık için bir zindandan farksız olduğunu daha önceki değerlendirmelerinde sıklıkla vurgulamıştı. Weber’den ilhamla ‘demir kafese’ alınmış bir toplumsal gerçekliği yaşamaktayız. Adeta ‘ölünceye kadar’ bu sisteme mahkummuşuz gibi bu sistemin dışında, alternatifi olan bir yaşamı hayal edemez hale getirilmiş durumdayız. Önder APO demokratik modernite alternatifi ile verili sistemin bir dışarısı olduğunu ve kendimizi yeniden oluşturur, inşa edersek bu sistemden çıkabileceğimizin umudunu vermektedir.
Önder APO, Jineoloji çalışmasını yürüten arkadaşlar şahsında tüm kadınlara yolladığı mektubunda kadınlara ‘umut ilkesi’ verdiğini belirterek bu hukuksal kavram üzerinde yeniden düşünmemizi sağladı. Buna göre kölelikten, karanlıktan, insanlığın mahşeri olan kapitalist sistemden kurtulmanın, özgürlüğe ve aydınlığa ulaşmanın bir yolu var. Kendimizi o aydınlığa ve özgürlüğe göre yeniden oluşturur ve toplumsallaştırırsak umut her zaman vardır. Hukuki terim olan ‘umut hakkı’na göre zindandan çıkabilmek için kendini sistemin istediği ‘iyileştirilmiş’ ve ‘topluma kazandırılmış’ kişiliğe dönüştürmen gerekir. Kendin olmaktan çıkıp sisteme göre olman istenir. Önder APO ise bize tanıdığı umut hakkı ile tam tersine bizden kendimiz olmayı ister. Ancak böyle olursa sistemin yarattığı yabancılaşmış kişilikten kurtularak sistemin dışarısını hayal edebilir ve hedefleyebiliriz. Kendi olmayı başarmış kişi etik-estetik-politik toplumun anda gerçekleşmiş özgür bireyi olur. O an o kişi için sistemin içinde olsa bile sistemin dışına çıkma durumu gerçekleşmiş olur.
Bunu en iyi Önder APO’nun pratiği içinde görüyoruz. Zindandır fakat özgürdür. Çünkü asla sisteme göre olmamıştır. Umudunu geleceğe ertelememiş, geçmişten aldığı güçle anda kendi pratiği içinde umut ettiklerini yaratmış ve yaşamıştır. Bu yönüyle asla zindana da girmemiştir. Son ‘Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’ ile daha iyi anlıyoruz ki bize de umudunuzu şimdi ve burada inşa edin, beklemeyin demektedir. Yine sistemin demir kafesinden tek çıkış yolunun kafesin dışını ‘düşlemek’ olduğunu söylemektedir.
Burada Samuel Beckett’ın ‘Godot’u Beklerken’ romanını hatırlamakta yarar var. Orada roman kahramanı umudunu sadece beklemektedir. Geleceğine olan inancı tamdır çünkü beklemekten vazgeçmez. Ama beklemekten başka hiçbir şey de yapmaz, pasif haldedir. Tam da hukuki terim olan umut hakkındaki gibi sadece olmasını, gerçekleşmesini bekler. Oysa kafesin dışını düşleme eylemi pasif bir eylem değildir. Hayal gücünün kendisini hakikatleştirmeye çalıştığı, inşa edimini içinde barındıran bir eylemdir. Üstelik bir şeylerin olmasını beklemek ve istemekten öte kendinden başlayarak umudunu, alternatif sistemini inşa etmeyi gerektiren bir eylemdir. Geçmişte Önder APO ‘umut zaferden daha değerlidir’ diyerek umudun bu yönüne vurgu yapmıştı. Yani umut beklemek değil eylemektir.
Peki, Önder APO bize hangi umut hakkını tanıdı? Dünyayı hatta evreni tüm eko-sistemi ile birlikte bir mahşer yerine dönüştüren kapitalist moderniteden kurtulup demokratik moderniteye ulaşma umudunu verdi. Ulus-devletin tekleştirici karanlık dünyasından çıkıp demokratik ulusun rengarenk yaşam dolu dünyasına ulaşma umudu verdi. Cinsiyetçiliğin kapana çevirdiği özel evden çıkıp özgür ve eşit yaşam birlikteliğinin olduğu komüne ulaşma umudu verdi. Kürtlere yaralı bir sosyolojiden kurtulup özgür bir sosyolojiye ulaşma umudu verdi. Herkese sistemin yabancılaştırıcı etkilerinden kurtulup kendi olma umudunu verdi…
Önder APO, enerjinin maddeye, maddenin enerjiye sürekli dönüşümüne vurgu yaparak evrende değişmeyen tek şey değişimdir ilkesine bir de dönüşümü ekleyerek, ‘evrende değişmeyen tek şey değişim ve dönüşümdür’ demektedir. Önder APO’nun bize sunduğu umut hakkını gerçekleştirmek için yapmamız gereken ilk şey bu olmaktadır. Umut ettiğimiz şeye göre kendimizi değiştirip dönüştürmek. Sistemin kuşatması altında bile sistemin dışına çıkma umudu her zaman vardır.
Sistem içinde sisteme karşı mücadelende umut kendinde, umut sensin!