Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, Gurban Grubu/Türkiye AİHM kararları uyarınca (bu kararların içerisinde Öcalan 2/Türkiye kararı da vardır) 19 Eylül 2024 günü Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içerisinde mevzuatında değişiklik yaparak umut hakkı dediğimiz AİHM kararlarının gereğini yerine getirmesini talep etmiştir.
Peki umut hakkı nedir?
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların yaşamları sona erinceye kadar hapiste kalmalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesinde düzenlenen işkence, kötü muamele ve onur kırıcı davranış yasağına aykırılık durumuna denir. Yani bir kişi hapse girdiği zaman mutlaka tahliye olacağı uygun bir tarih kendisine bildirilmelidir. AİHM’in Winter/İngiltere kararında bu süre ortalama 25 yıl olarak öngörülmüştür. Türkiye’ye bakarsak, özellikle Sayın Öcalan şahsında tartışma konusu yapılan umut hakkı ile ilgili ayrıntılı bilgi DEM Parti web sayfasında komisyon açıklamasından öğrenilebilir.*
Umut hakkı AİHM’in, Sayın Öcalan şahsında 18 Mart 2014 tarihli ve Öcalan2/Türkiye kararında verilen ihlal kararı ve bu ihlal kararının gereğinin yerine getirilmesi için AK Bakanlar Komitesi’nin en son 19 Eylül 2024 tarihinde açıkladığı kararın gereğinin yerine getirilmesidir. Türkiye Anayasasının 90. maddesinin 5. fıkrası uyarınca temel hak ve hürriyetleri ilgilendiren uluslararası sözleşmelerin onaylanıp yürürlüğe girmesi halinde bu sözleşmelerin Anayasaya aykırılıklarının ileri sürülemeyeceğine dair kesin kural vardır. Bu durumda umut hakkı Anayasa 90/5 uyarınca Türkiye’nin mutlaka yerine getirmesi gereken bir haktır. Şunu da ifade etmek isterim umut hakkı sadece ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar bakımından düzenlenmesi gereken bir infaz uygulamasıdır. Dolayısıyla başka ceza verilenlerle karıştırılmamalıdır.
Umut hakkı adından da anlaşılacağı gibi bir haktır. Son dönemde 22 Ekim 2024’te ve 28 Aralık 2024 tarihlerinde İmralı Adası’nda Sayın Öcalan ile yapılan görüşmelerden sonra başlayan süreç tartışmalarında umut hakkı sanki bir af düzenlemesi imiş gibi olası sürece karşı çevrelerce bilinçli ya da bu konuda bilgisi olmayan çevrelerce yanlış tartışılmaktadır. Umut hakkı kesinlikle bir af değildir. Bir kişinin en az 25 yıl hapis yattıktan sonra çeşitli denetimli serbestlik türlerinden biri ile bundan sonraki yaşamını geçirecek olması her halükarda bir af olmadığını kolaylıkla göstermektedir. Bunu özellikle belirtmek isterim.
Umut hakkı üzerinden çeşitli olumsuz tartışmalar yürütenlere sormak istediğim çok sayıda soru vardır. Türkiye’de cezasızlığın devlet politikası haline gelmesi ve başta kamu görevlileri olmak üzere devletin bilgisi ve onayı dahilinde insanlığa karşı suçlar başta olmak üzere halka ve kişilere karşı suç işleyenler niçin cezalandırılmamaktadır? Demek ki Türkiye’deki cezasızlık algısını örtbas etmek ya da bunun konuşulmasını engellemek için umut hakkı üzerinden dezenformasyon yapmak iyi niyetli olmasa gerek.
Covid 19 pandemisi bahanesi ile 2020 yılında 7242 sayılı kanunla infaz kanununda kapsamlı değişiklikler yapılmış ve infazda ayrımcılık giderek derinleştirilmiştir. Öyle ki bu kanun değişikliği ile çalışmalarına 2021 yılında başlayan Cezaevi İdari Gözlem Kurulu kararı ile şartla salıverme süresi dolduğu halde salıverilmeyen binlerce insan bulunmaktadır. Bu insanların büyük çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğunu biliyor musunuz? Ceza ve infaz kanunlarına göre hapiste 30 yıllık süresini doldurduğu halde infazı yakılarak yıllardır hapiste tutulan yüzlerce insan bilmekteyiz. Bu insanlar için sesinizi çıkarmayı düşünüyor musunuz?
DGM zamanında askeri üye bulunması nedeni ile hapis cezası verilip kesinleşen binlerce kişi ile ilgili AİHM’in ihlal kararı vermesi karşısında bu kişilerden Hizbullah veya bu tarz örgütlerden yatanlara emsal karar uygulanıp salıverildikleri halde PKK ve diğer sol örgütlerden yatanlara uygulanmadığını biliyor musunuz?
AİHM’in başta umut hakkı olmak üzere uygulanmayan kararlarının yanı sıra AİHM’in 22 Aralık 2020 tarihli Demirtaş/Türkiye(No 2) Büyük Daire kararının, AİHM’in 8 Kasım 2022 tarihli Figen Yüksekdağ Şenoğlu ve Diğerleri/Türkiye kararı gibi onlarca kararın uygulanmadığını ve yüzlerce siyasetçi arkadaşlarımızın hapiste tutulduğunu bilmiyor musunuz? AYM’nin açık ve kesin kararına rağmen milletvekili Can Atalay’ın rehin tutulduğundan haberiniz yok mu?
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
DEM Parti İmralı Heyeti’nde yer alan sayın Sırrı Süreyya Önder ve sayın Pervin Buldan’ın 28 Aralık 2024 günü İmralı Adası’nda Sayın Öcalan ile yaptıkları görüşmeden sonra açıkladıkları bildirinin 7. maddesi demokratik bir dönüşümden bahsetmektedir. İşte Türkiye yeni bir barış sürecine girebilirse yapması gereken önceliklerden birisinin de gerçek manada bir demokratik dönüşümdür. Bu dönüşümün yapılabilmesi için başlangıç olarak Anayasa 90/5 uyarınca AİHM kararlarına uymaktır. Bunun için herhangi bir yasa yapmaya gerek yoktur, yeter ki siyasi irade bağımsız ve tarafsız olduğunu düşünen yargının kulağına fısıldasın!
Umut hakkı ile başlayıp demokratik dönüşüm ile sonlandırdığımız bu yazımızda da ana fikir barıştır. Barışın yolunun Sayın Öcalan ile yapılacak görüşmelerin müzakereye bağlanması ve yeni bir Barış Süreciyle devam etmesi olduğunu da unutmamak gerekir.
Hepimizin öncelikle barışa ihtiyacı vardır. Haklarımız için barışı daha güçlü bir şekilde savunmalıyız.