TBMM Komisyonunda “en son yapılacak” işler, “en başa” alınmıştır. Komisyonun son iki toplantısı Barış annelerinin ve Cumartesi insanlarının barıştan ve çözümden yana konuşmalarına karşılık, diğerlerinin çoğunlukla barış ve çözüm karşıtı konuşmalarıyla geçmiştir.
Konuşmalarda Komisyon’da yer alan Siyasi Parti temsilcilerinin “bilmediği” hiçbir şey söylenmemiştir. Günler bilinenin tekrarıyla geçmekte. Komisyon “münazara” alanı, katılan partiler “hakem heyeti” değildir.
“Yol açıldığına” göre, “davetlilerin” sayısı da artacak gibidir. Nitekim 6’ıncı toplantıda çözüm yanlısı ve karşıtı Baroların da bilinen görüşleri dinlenecektir. Barolardan sonra muhtemelen TBMM’de temsil edilmeyen, çözüm yanlısı ve karşıtı sosyalist parti ve örgütler, bunların yanı sıra işçi sendikaları katılma talebinde bulunacak, onlar davet edilirse, “ülkücü örgütler”, İşveren sendikaları ve esnaf odaları,çiftçi dernekleri, şoförler sıraya girecektir. Derken gündemde “Alevi sorunu” olduğuna göre “sünnileşen” ve sünnileşmeye direnen Alevi Dernekleri, onlar sıraya girince, Diyanet İşleri, Diyanetin desteklediği ve desteklemediği tarikatlar, cemaatler de söz hakkı isteyecektir. Böyle “taleplere” kim direnebilir?
Ancak bu sayılanlar da barış ve çözüm konularında kırk yıldır konuşmuşlar, dünya alem ne dediklerini bilmektedir.
İş buralara varırsa TBMM Komisyonu bu “dinleme ve bilgilenme seanslarını”, vaat edildiği gibi yıl sonuna kadar bitirmek şöyle dursun, yapılacak “genel seçimlerin” eşiğine gelinceye kadar bitiremez.
Belki de amaç budur. Belki de Erdoğan seçimlere kadar zaman kazanmak, barış ve demokratikleşme sürecini süründürerek çürütmek istemektedir. Belki de Komisyon “norm devletle” “norm dışı devlet” arasındaki oynak dengeyle “hareketsiz” kalmaktadır. Bunlardan hangisi olursa olsun sonuç değişmez: Böyle giderse Komisyon “tehlikeli bir oyalamanın” aracına dönüşür.
Bu oyalanma sona erdirilmezse Komisyonu iki büyük tehlike bekliyor. Birincisi CHP’ye karşı Erdoğan adına bir savcının yürüttüğü darbenin tırmanması, ikincisi Rojava’ya karşı yine Erdoğan adına Hakan Fidan’ın savaşa yol açabilecek provokasyonlarıdır. Oyalanmanın kendisi tehlike kaynağıdır.
Bunlara, “tehlike” olarak değil de, mevcut süreci daha da karmaşıklaştıracak olan Erdoğan-Bahçeli çelişkisi de eklenebilir; En son olarak “ülküdaşı” tutuklanarak Bahçeli’ye “ayar verme” operasyonu gerçekleşmiştir.
Türkiye’ye barış, dayanışma, kardeşlik ve demokrasi getireceği söylenen TBMM Komisyonu CHP’ye karşı darbe, Rojava’ya karşı provokasyon ve Bahçeli’ye karşı “ayar verme” labirentinde yolunu kaybedebilir. Yolunu kaybetmemesi için neler yapılmalıdır?
Birincisi Komisyon mevcudiyetini Başkan Öcalan ile “norm devlet” arasındaki müzakereler sonucunda varılan “demokratik uzlaşmaya” borçlu olduğunun bilincine varmalıdır. Demokratik uzlaşma özetle PKK’nin silahlı mücadeleye son vermesi ve illegal-askeri yapısını feshetmesine karşılık devletin demokratikleşmesi temelinde gerçekleşmiştir. Komisyonun görevi “barış mı savaş mı, demokratikleşme mi, faşistleşme mi” sorularını tartışmak değil, barış ve demokratikleşme sürecinin gerekli kıldığı hukuki zemini yaratmak için “somut yasa önerilerinde” partiler arasında uzlaşma sağlamaktır. Bu süreç Erdoğan’ın bile kabul ettiği gibi bir “devlet kararı”dır ve komisyona verilen görev İmralı’yla varılan uzlaşmayı somut yasa önerileriyle hayata geçirmekten ibarettir. Buna yanaşmayan partiler, tıpkı pro-faşist İyi Parti gibi Komisyonu terk etmelidir. Kırk yıldır devletin “savaş kararlarına, Kürt karşıtı anti demokratik yasalara” Kürt özgürlük hareketi dışında oy birliği ile onay veren partiler bu defa uzlaşmayla varılan “norm devlet” kararına somut önerileriyle oy vermelidirler.
İkincisi, 6’ıncı toplantıya gelindiği ve “davetli sayısı” bilinmezliğini koruduğu halde, tek bir somut yasa önerisi ve bunun üzerinde hiçbir uzlaşma yoktur. Şu ana kadar davet edilenler böyle somut yasa önerileri olmadığı için, dün ne düşünüyorlarsa onları söylemeye devam etmiştir. Oysa sorun herkesi “dünün dünde kaldığına, yeni bir söz söylemek gerektiğine” ikna edici yasa öneriyle değiştirmek ve dönüştürmektir. Demek ki, bir yasa önerileri gündemi yapılmalı ve zaman kaybetmeden “kolaydan zora doğru” ilk önerilecek yasa tasarısında uzlaşma gerçekleşmelidir.
Üçüncüsü, uzlaşılan her yasa önerisine kamuoyunda rıza yaratabilmek için, CHP’ye karşı darbenin, Rojava’ya karşı provokasyonun ve Bahçeli’ye karşı ayar vermenin son verilmesinde partiler birleşmelidir. Süreci tehlikeye sokan ve karmaşıklaştıran ortam en kısa zamanda ortadan kalkmalıdır.
Dördüncüsü Komisyonda somut yasa önerisinde uzlaşan tüm partiler Komisyon dışında, TRT’den tüm TV’lere ve gazetelere kadar medya aracılığı ile bu öneri temelinde kamuoyunu aydınlatmalıdır.
Beşincisi Komisyon “kolaydan zora doğru” tüm gündemini tamamlayıp, barış ve demokratikleşmenin gereği olan bütün yasa önerilerini yaptıktan sonra, talep eden tüm örgütleri Komisyona davet etmeli, bu önerilerin ne ölçüde benimsendiğini bu yolla test ederek görevini tamamlamalıdır.
Komisyon çalışmaları baş üstü durmakta ve acilen ayakları üstünde durması sağlanmalıdır.
Zaman daralmaktadır. Zecri önlemler alınmadığı takdirde CHP’nin Komisyondan çekilmesi yönünde “norm dışı devlein”, Erdoğan’ın ve bunlarla aynı cephede yer alan “ulusolcuların” baskıları artacak, iktidarın Suriye’de “istikrarsızlaştırma” provokasyonları sonucunda Rojava savaşın eşiğine gelecek, Bahçeli mafya şefleriyle kurduğu ilişkilerin bedelini ödeyerek bugüne kadar olumlu sayılan adımlardan vaz geçirilecektir.
Dem Parti, CHP ve eğer verilen “ayara” rağmen hala başladığı noktada duruyorsa MHP Komisyonu ayakları üstüne oturtabilir.
Gerçek umut ise İmralı’dadır. Başkan Apo’nun bu çıkmazdan çıkış yolunu bulacağını düşünüyorum.