Gündem yoğunlaştığında doğa katliamlarının görünmez hale geldiğini belirten Eko-Der üyesi Ayşe Ergün, ‘Kadını ve toplumu özgürleştirirken doğayı da özgürleştirmemiz gerekiyor’ dedi
İklim Kanunu, Türkiye’de Temmuz ayında Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Enerji ve maden şirketlerinin Kürdistan ve Türkiye’deki doğal kaynaklara yönelik sömürü politikaları yalnızca toprağı değil, onun üzerinde yaşayan tüm canlıların geleceğini de tehdit ediyor. Ekolojistler, kanunun hazırlanma sürecinin de demokratik işletilmediğine dikkat çekerek bilim insanlarının ve çevre örgütlerinin görüşlerinin yok sayıldığını ifade ediyor.
Wan Ekoloji Derneği (Eko-Der) üyesi Ayşe Ergün, Meclis’ten geçen İklim Kanunu ile Kürdistan ve Türkiye’de yaşanan doğa talanına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İklim Kanunu’nda yer alan düzenlemelerin sermaye odaklı bir dönüşüm içerdiğini belirten Ayşe Ergün, özellikle hava, karbon ve doğa üzerinde ticarileşmeyi derinleştirdiğini ifade etti.
‘İklim kanunu demokrasiden uzak bir kanun’
Ayşe Ergün, kanunun özellikle HES, GES ve madencilik projelerini kolaylaştırdığını belirterek sürecin demokratik yürütülmediğini vurguladı. Ayşe Ergün, “Kanunla birlikte özellikle HES ile alakalı ÇED raporları alınıyor. ÇED raporunun gerekli olmadığına dair çok rahat madencilik faaliyetleri, GES’ler kurulabilir. Kürdistan gerçekliği çok daha fazla açığa çıkıyor. Bölgemizde hem madencilik faaliyetleri hem GES faaliyetleri çok fazla artmış durumda. Bu madencilik faaliyetlerinin artık çok daha rahat yapılabileceği, şirketlere çok rahat peşkeş çekilebileceği durumları görebiliyoruz. Kanunun ortadan kaldırılması gerekiyor. Demokrasiden çok uzak bir şekilde yapıldı. Ekoloji aktivistlerine, bilim insanlarına ya da hiçbir çevreye sorulmadan geçti” dedi.
‘Doğayı da özgürleştirmemiz gerekiyor’
Doğa talanının görünmezleştirildiğini belirten Ayşe Ergün, “Kadını ve toplumu özgürleştirirken doğayı da özgürleştirmemiz gerekiyor. Savaş en büyük ekolojik yıkımdır. Dünya tarihinde bunun birçok örneğini gördük. Barış süreçlerinde bile ekolojik kırımların arttığını gözlemliyoruz. Gündem yoğunlaştığında doğa katliamları görünmez hale geliyor, bu yüzden çok dikkat etmek gerekiyor. İnsan özgürlüğü ile doğa özgürlüğü birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Bunu parçalamadan, birbirini inşa ederek ilerletmeliyiz. Kürdistan’da artık bu ‘yeşil politika’ adı altında yürütülen uygulamaların tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor. Eğer bir barıştan ve bir toplumun inşasından söz edeceksek bunun Kürdistan’ın doğasının özgürleşmesinden geçtiğini biliyoruz. Kürdistan’ın toprakları özgür olmadan bizler de özgürleşmeyeceğiz” sözlerine yer verdi.
Haber: Büşra Turan \ JINNEWS









