Kuraklık ve hızlı buharlaşmanın su seviyesini düşürdüğü Wan Gölü’nde su çekilmesi yer yer 2 kilometreyi buldu. Çekilme nedeniyle tekne barınaklarının değişen yerleri, yaşananların boyutunu gözler önüne seriyor
Dünyanın en büyük sodalı gölü olma özelliği taşıyan Wan Gölü’nde, kuraklığın yol açtığı hızlı buharlaşma ve kıyıdan içeri çekilme her geçen gün biraz daha artıyor. Son yıllarda azalan yağış, baş gösteren kuraklığın şiddetlendirdiği buharlaşma göldeki su seviyesini iyiden iyiye düşürdü. Göl seviyesine göre hareket eden tekne barınaklarının yer değiştirmesi ise bu çekilmenin boyutlarını gözler önüne seriyor. Yaz mevsiminde bile derinliği nedeniyle girilmesinden çekinilen sahil kıyılarında çekilmeler yer yer 2 kilometreyi buldu.
Wan Gölü havzasına akan dere ve akarsular üzerinde yapılan Jeotermik Santraller (JES), Hidroelektrik Santraller (HES) ve barajların da su seviyesinin düşmesinde etkili olduğu belirtiliyor. Devlet ve özel teşebbüs işbirliğiyle Zîlan, Koçköprü Barajı, Wan’ın Şax (Çatak) ilçesi ile Wan’ın Bêgirî (Muradiye) ilçesindeki HES’ler bu etkilenmenin başlarında sıralanıyor.
Son 10 yılda göldeki çekilme artarken kış bitimine son bir ay kalmasına rağmen, bu yıl kentte kar yağışının mevsim normallerinin çok altında seyretmesi, Wan Gölü’nün geri çekilmesini hızlandıracağı endişelerini arttırdı.
İnci kefali tehdit altında
Wan Gölü’nü besleyen ve inci kefalleri için hayati önemdeki akarsuların üzerine yapılan HES ve barajlar nedeniyle gölle buluşan sularda büyük bir azalma yaşanmakta. Bu durum bölgede ve Wan Gölü’nde büyük bir ekolojik yıkımı ortaya çıkarırken bu yıkımdan inci kefalleri de ağır biçimde payını alıyor. Bölge maden ve enerji işgali altına alınırken, yaşanan sorunların küresel iklim değişimine bağlanma çabası ise dikkat çekiyor. Binlerce yıldır Wan Gölü’nde yaşayan ve üremek için gölü besleyen akarsulara göç etmek zorunda olan inci kefalleri HES ve Barajların neden olduğu su azlığı, kıyı işgalleri vb. gibi nedenlerle adeta yok oluşa sürüklenmekte.
Bilim dışı yaklaşım
Wan Gölü veya dünyanın birçok göl sularında uranyumun olması göle bırakılan atıklardan kaynaklanmaktadır. Bir nehir, göl veya herhangi bir su kütlesindeki uranyum varlığı, boşaltılan atık sudan kaynaklanırken, uranyum su besin zinciri boyunca yüksek seviyelere birikerek çeşitli mikroorganizmalara, bitkilere ve su hayvanlarına zarar verirken bu zarar insanlara kadar taşınmaktadır. Organizmalarda uranyuma maruz kalmak, normal biyolojik aktiviteleri bozar, radyotoksisite ve ağır metal toksisitesi nedeniyle canlılarda doku hasarına neden olur. Uranyum, maruz kalma yollarından bağımsız olarak hayvanların böbreklerinde ve kemiklerinde yoğunlaşmaya eğilimlidir. Tüm bu gerçekler bilinirken, gölde ortaya çıkan uranyumun nedenlerini tespit edilip engellenmesi gerekirken, ‘nükleer enerji’ için kullanılmasını önermek ise bilim dışı bir yaklaşımdır.
Wan Gölü’nden uranyum kazanmak
Dünyada nükleer savaş tehditleri büyürken, nükleerin temiz enerji statüsüne alınmasıyla uranyum madenciliği genişletilmeye çalışılıyor. Diğer yandan ‘bilim’ insanları uranyum elde edilmesi üzerine çalışma yapıyor. Fırat Üniversitesi (FÜ) Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yaman, Van Gölü’ndeki kirliliği araştırmak için laboratuvarda analiz yaparken göldeki yüksek uranyum oranını keşfettiği ve Wan Gölü’nde çözünmüş halde 50 bin ton civarında uranyum bulunduğunu iddia etti. Yaman’ın, Wan Gölü suyunun sodalı olması bakımından çözünmüş halde bulanan uranyumu elde etme işlemlerinin diğer kaynaklara göre daha avantajlı, ekonomik ve ‘çevre dostu’ olduğunu iddia etmesi ise dikkat çekti. Yaman’ın, Türkiye’nin enerji sektörüne bakış açısını şekillendirecek bir alternatif olan nükleer santraller ve Van Gölü suyundaki uranyumun zenginleştirilmesinin teşvik edilmesi gerektiğini söylemesi ise manidar bir durum.
EKOLOJİ SERVİSİ