Karçak Cezaevi’nden mesaj yollayan siyasi tutsak Werîşe Muradî, ‘Ne İsrail’in militarist yapısı ne de İran’ın iç baskı rejimi, ikisi de halkların iradesini yok ediyor. Tek çözüm; demokratik ulus ve öz örgütlenmeden geçer’ dedi
Doğu Kürdistan Özgür Kadınlar Topluluğu (KJAR) üyesi Kürt siyasi tutsak Werîşe Muradî, İran’ın Karçak Cezaevi’nden bir mektup yayımladı. “Werîşe Muradî’ye Özgürlük Kampanyası” mektubu kendi dijital medya sayfası aracılığıyla kamuoyuyla paylaştı.
Werîşe Muradî, mektubunda İran ve İsrail arasındaki çatışmanın görünenin ötesinde ideolojik bir yapı taşıdığını belirtti. Her iki tarafın da Ortadoğu’nun geleceğini kendi tekçi projeleriyle şekillendirmeye çalıştığını, ancak bu süreçte halkların iradesinin bastırıldığını ve siyasetin toplumsallıktan arındırıldığını vurguladı.
‘İsrail ve İran ideolojik birer aygıt’
Werîşe Muradî, mektubunda İran-İsrail çatışmasının medya ve diplomatik söylemlerde, nükleer dosyalar ya da jeopolitik nüfuz mücadelesi gibi sebeplerle açıklansa da, gerçekte bu savaş, iki zıt ideolojik projenin bölgeyi şekillendirme savaşı olduğunu belirtti.
Bir arada yaşama zemini yok ediliyor
İsrail’i sadece bir devlet değil, “II. Dünya Savaşı sonrasında Batılı emperyalist güçlerce inşa edilmiş bir jeopolitik karakol” olarak tanımlayan Werîşe Muradî, bu devletin din, militarizm ve sermayeyi birleştirerek, halkların çok kültürlü bir arada yaşama zeminini yok ettiğini ifade etti. Werîşe Muradî mektubunda, “İsrail, acı çeken Yahudi halkının dramını kullanarak kurulan ve bugün halkların direnişini bastırmak için kullanılan bir güç aracına dönüştürülmüştür” dedi.
‘İran’ın direniş söylemi, içerde baskı aygıtına dönüştü’
Öte yandan, İran’ın anti-emperyalist görünümünün sahte olduğunu söyleyen Werîşe Muradî, İslam Cumhuriyeti’nin içeride halklara, kadınlara ve farklı inançlara karşı sistematik bir baskı rejimi kurduğunu belirtti ve şöyle dedi: “İran, direniş söylemini kullanarak içeride kendi halkını ezen bir ideolojik iktidar tesis etti. Kadın düşmanlığı, milliyetçi ayrımcılık, idamlar ve kültürel asimilasyon bu projenin temelidir.”
Werîşe Muradî, özellikle Kürtler, Beluçlar, Araplar, Sünniler, Bahailer ve Dervişler gibi farklı toplumsal kesimlerin İran’da yıllardır yaşam haklarından mahrum bırakıldığını ve siyasi varlıklarının hedef alındığını vurguladı. Werîşe Muradî, “İdam makinesi 1980’lerden bu yana on binlerce insanı yuttu. Bu devletin halklara verecek hiçbir özgürlük vaadi yok” dedi.
‘Çözüm kendi siyasetini yeniden inşa etmek’
Werîşa Muradî mektubunda, “İsrail ve İran birbirine karşıt gibi görünse de aslında her ikisi de modern devlet-ulusal yapıların baskıcı doğasının ürünüdür. Bu sistem halkların çeşitliliğini yok ederek, tüm enerjiyi devlete kanalize eder. Ne orduya bel bağlamak ne de dış müdahaleye umut bağlamak çözüm olabilir. Gerçek çözüm, halkların kendi siyasetini yeniden inşa etmesidir” ifadelerini kullandı.
Çözüme işaret etti
Werîşe Muradî Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “demokratik ulus” paradigmasına da atıfta bulunarak, çözümün devletin dışında, halkların gönüllü birlikteliğine ve doğrudan katılıma dayalı bir sistemde olduğunu savundu. Mektupta “Kurtuluş, tek bir ulus, tek dil ya da resmi bir dinin değil; farklılıkların bir arada, eşit ve gönüllü bir şekilde yaşadığı toplumsal birliğin yaratılmasındadır. O yasaklı dillerde, sokaktaki protestolarda, dayanışma ağlarında, direniş sanatında ve unutulmuş mücadelelerin hafızasında hâlâ yaşam var. Bu hayat, bize başka bir yolun mümkün olduğunu söylüyor” ifadelerine yer verildi.
Werîşe Muradî, İran’daki tüm halklara çağrıda bulunarak, “Bu rejim ölümle, bastırmayla, yok etmekle yaşıyor. Buna karşı ancak halkların doğrudan gücüyle ‘üçüncü yol’ ile çözüme kavuşulabilir. Çözüm demokratik ulus ve öz örgütlenmeden geçer” dedi.
DIŞ HABERLER